Beyin Göçü: Eğitimli Gençler Neden Gidiyor?
Beyin Göçü: Eğitimli Gençler Neden Gidiyor?
Günümüzde giderek artan sayıda eğitimli ve vasıflı genç insan kendi ülkesi dışında çalışmak ve yaşamak için göç ediyor. Türkiye’den çalışmak üzere başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine giden ya da gitmek üzere hazırlık yapan, dil öğrenen genç doktorların haberlerini medyada okuyoruz. Aynı şekilde bilgisayar mühendisleri, yazılımcılar, modelleme yapanlar yurtdışında bilişim sektöründe çalışmak üzere iş arıyorlar, buluyorlar ve gidiyorlar. Gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru ciddi bir beyin göçü yaşanıyor.
Gençler neden göç ediyor veya göç etmek istiyor? Bunun çeşitli nedenleri var: Kendi ülkelerinde vasıflarına ve becerilerine uygun, elverişli çalışma koşullarına ve ücret düzeylerine sahip iş bulamıyorlar. Mesleklerinde kariyer yapabileceklerine dair kaygılar taşıyorlar. Hiyerarşik otoriteye dayanan yönetim anlayışı, akademik özgürlüklerin yokluğu, siyasi baskı ve istikrarsızlıklar gençleri göçe yönelten itici güçler olarak ortaya çıkarken, hedef ülkelerdeki mesleki ilerleme ve daha yüksek gelir imkanları, daha iyi yaşam koşulları, çocukları için daha iyi eğitim fırsatları çekici güçler olarak önem kazanıyor. Bu durum birçok ülke için geçerli olmakla birlikte Türkiye’de ayrıca kamu sektöründe işe alıma ilişkin yazılı sınavlarda son derece başarılı olanların mülakat aşamasında elenmeleri, objektif kriterlerin değil, siyasi yandaşlık ilişkilerinin gözetildiğine işaret ediyor. Özel sektörde kurumlaşmış işyerleri dışındaki küçük ve orta ölçekli işyerlerinde de çoğu zaman objektif kriterlere göre kişisel yakınlığa göre eleman alınıyor. Ayrıca ekonomik belirsizlikler ve krizler işyerlerini çoğu zaman çalışanlarını işten çıkarmak veya yeni eleman alımından kaçınmak durumunda bırakıyor. Ülkemizde gençler arasında işsizlik oranları son derece yüksek.
Peki herkes yurtdışına gidebiliyor mu? Gelişmiş ülkelerin belirli tercihleri var ve üniversite mezunları için yurtdışında iş aramak ve bulmak tüm meslek grupları açısından söz konusu değil.
Kimler Tercih Edilen Beyin Gücü?
Günümüzün küreselleşen koşullarında beyin göçü özellikle gelişmiş ülkeler için vazgeçilemeyecek önemde bir insan kaynağı. Genel hareketliliğin yönü orta ve düşük gelirli ülkelerin yer aldığı Küresel Güneyden zengin ülkelerin yer aldığı Küresel Kuzeye doğru. Bu hareketlilikte yükseköğretim sisteminin artan küreselleşmesinin ciddi payı var. Kuzeyin birçok ülkesi, hem nüfusun yaşlanması hem de bilim ve inovasyon alanlarında artan uluslararası rekabet nedeniyle konumlarını koruyabilmek için yüksek vasıflı göçmenleri kendilerine çekmeye çalışıyor, kendilerini cazip kılmak için eğitim ve araştırma sürecinde elverişli koşullar sunuyorlar. Halen en büyük çekim merkezi ABD, onu İngiltere izliyor, Almanya üçüncü ve Fransa dördüncü sırada oldukça geriden geliyor. Bu durumda özellikle Almanya’da dil bariyeri etkili olurken, Almanya dâhil Kıta Avrupası ülkeleri İngilizce lisansüstü programları çoğaltarak sorunu aşmaya çalışıyor. Beyin göçü kapsamında gelenler genelde orta sınıfa üyelikleriyle diğer emek göçmenlerinden farklılaşıyor ve sahip oldukları sosyal ve kültürel sermaye onlara gittikleri ülkelerde de orta sınıf içinde yer alma imkânı sunuyor.
Göç alan ülkeler için lisans ve lisansüstü düzeyde üniversite eğitmi yabancıları çekmenin ilk adımlarından. AB ülkelerindeki uluslararası öğrencilerin %70’i diğer AB ülkelerinden gelirken, AB dışı ülke öğrencileri arasında %53 ile Asya ülkeleri (özellikle Çin ve Hindistan) başı çekiyor (focus Migration 2015: 3). Yüksek vasıflı işgücü edinmenin ikinci adımı, AB ülkelerinde lisans ve lisansüstü eğitim yapanların içinden en başarılı olanları eğitim sonrasında işgücü piyasasına yönlendirerek ülkede tutmak. Almanya örneğinde yabancı öğrencilerin toplam öğrenciler içindeki payı civarında, bunların yaklaşık yarısı diğer Avrupa ülkelerinden, üçte birinden fazlası Asya ülkelerinden. Ülke bazında dağılımda ilk sırayı Çin alıyor, onu sırasıyla Rusya, Avusturya, Hindistan, Bulgaristan, Türkiye, Ukrayna, Kamerun, İran, Fas izliyor. Almanya uluslararası rekabette yerini korumak için uluslararası öğrenci sayılarını artırmayı hedefliyor ve öğrencilere mezun olduktan sonra uzmanlıklarıyla uyumlu bir alanda iş aramaları için tanınan süre 18 aya kadar varıyor. İş arama sürecini kolaylaştırmak için başta üniversiteler olmak üzere, yerel yönetimler, işveren örgütleri vb. aktörlerin aktif işbirliğine girmesi öngörülüyor (focus Migration 2015: 5).
Avrupa Komisyonu tarafından 2009’da kabul edilen Mavi Kart Direktifi sonrasında 25 üye ülke tarafından kabul edilen ve 2012’de uygulamaya konan Mavi Kart, üçüncü ülkelerden (AB dışı ülkeler) yüksek vasıflı işgücünü AB ülkelerine çekmeyi amaçlayan bir çalışma ve oturma izni programı. Almanya bu kapsamda en fazla vasıflı yabancıyı çeken ülke. Mavi kart sadece bir iş teklifi alan yüksek vasıflı yabancılara değil, istenen vasıfları taşıyan ve iş aramak üzere gelmek isteyenlere de altı aya kadar Almanya’da kalma izni veriyor (Kolb, Schneider 2018). Almanya’da özellikle ihtiyaç duyulan meslekler: tıp doktoru, bilişim uzmanı, mühendis, matematikçi veya fen bilimci olup, Mavi Kart uygulaması başladıktan sonra Almanya’da bir yüksek okul bitirenler, Almanya’da tanınan bir yabancı okul diploması olanlar ve somut bir işyeri teklifi alanlar bu uygulamadan yararlanmaya başladı. Mavi Kart sahibi sayıları 2017’de 41 bine ulaşıyordu. Başlıca kaynak ülkeler uluslararası öğrenci sayılarıyla uyumlu biçimde Hindistan, Çin, Rusya Federasyonu ve Türkiye idi (BMI-BMF 2016/17, 79-80, Raghuram, Sondni 2019:12).
Öte yandan nüfusun yapısındaki değişikliklere bağlı olarak sağlık ve bakım işçilerine artan ihtiyaç bu alanda doktorlar ve hemşirelerin göçünü tetikliyor. Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde hemşire açığının hızla büyüyeceğine dair projeksiyonlar bu ülkelerdeki yaşlanma olgusunun yanı sıra ilgili alanda yeterli eleman yetiştirilmemesinden kaynaklanıyor ve hükümetler bu alanlara daha fazla harcama yapmak yerine vasıflı işgücü ithalini tercih ediyor. Batı Balkanlar (Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Romanya, Bulgaristan) başlıca insan gücü kaynakları. Göç veren ülkelerin sağlık personeli sayılarında ciddi bir açık baş gösteriyor ve sağlık sektörü olumsuz etkileniyor (WBG 2019).
Eğitimli kadınlar neden gidiyor?
Aslında çeşitli araştırmalar OECD ülkelerindeki yüksek vasıflı göçmen kadınların sayılarının yükseldiğini ve toplam vasıflı göçmenler arasındaki paylarının yarıya yaklaştığını gösteriyor. Toplumsal cinsiyete duyarlı göç literatürü köken ülkelerdeki eğitim-öğretim, işgücüne katılım ve gelir düzeylerindeki kadın/ erkek eşitsizlerinin vasıflı göçmen kadınlar için itici güç olduğunu ortaya koyuyor. 20. yüzyılın sonuna doğru toplam vasıflı göçmenler arasında kadınların artan oranı, kadınların eğitim-öğretim düzeylerinin artması ve daha hareketli hale gelmeleriyle bağlantılı. Eğitimli kadınlar eğitimsiz kadınlara kıyasla toplumsal cinsiyet ayrımcılığından kaçmak için daha fazla imkâna sahip ve göç ediyorlar, daha iyi eğitimli erkekler ise kariyerlerinde benzer engellerle karşılaşmadıkları için kalıyorlar. Bunun sonucunda yüksek vasıflı göçmen kadınların artış oranı, yüksek vasıflı erkeklerinkinden daha fazla oluyor (Docquier vd., 2009).
Nejad ve Young (2014) CIRI İnsan Hakları Veri Tabanını kullanarak kadın haklarının düzeyini kadınların beyin göçünde belirleyici faktör olarak aldıkları bir araştırma yapmışlar. OECD dışı ülkelerden OECD ülkelerine yaşanan göçte, hedef ülkelerde kadın haklarının köken ülkelerden daha yüksek olmasının yüksek vasıflı kadınları göçe yüksek vasıflı erkeklerden daha fazla teşvik ettiğini bulmuşlar. Ruyssen ve Salome (2018) 2009-2013 arasında 150 ülkede uygulanan Gallup Dünya Anketlerinin mikro verilerini kullanarak yaptıkları hesaplamada toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ölçmek için “kadınların ülkelerinde saygılı ve değerli muamele görmediğini” söyleyen kadın katılımcıların oranı ile ülkeden göç etmek istediğini söyleyen kadın katılımcıların oranına bakmışlar. Kadınlara saygı gösterilmediğini ve değer verilmediğini düşünenlerin daha fazla göç etmek eğiliminde olduğunu bulmuşlar. Vardıkları sonuç, algılanan toplumsal cinsiyet ayrımcılığının potansiyel kadın göçünün boyutlarını pozitif etkilediği yönünde. Ancak ülkelerin çoğunda göç niyetlerini gerçekleştirmek için daha fazla imkâna sahip olanlar yüksek vasıflı işlerde çalışan laik inanışlı kadınlar.
Toplumdaki patriarkal baskılar, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlikler, artan sayıda yüksek vasıflı kadının Türkiye’den göç etme eğilimleriyle de örtüşüyor. Yurtdışında, ağırlıkla ABD’de öğrenci veya çalı[1]şan olarak bulunan Türkiyeli yüksek vasıflı göçmenlerle 2015-2016 yıllarında yapılan ve geri dönüş eğilimlerini konu alan bir araştırmaya göre kadınları göçe yönelten sebeplerle Türkiye’de işgücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri arasında tam bir karşılıklılık var. Genel itici faktörler arasında öne çıkan politik istikrarsızlık, uzun dönemli bilim ve araştırma politikalarının eksikliği, akademik özgürlüklerin yokluğunun yanı sıra kadınların göç etme ve gittikleri ülkelerde kalıcılaşma konusunda erkeklerden daha güçlü eğilim sergilemesi, eğitim ve işgücü piyasalarında karşılaşılan eşitsizliklerle bağlantılı görünüyor. Kadınlar erkeklere kıyasla “mesleğimde ilerleme için yeterli fırsatın olmaması”, “uzmanlık alanında sınırlı iş olanakları”, “eğitimin daha ileri aşamaları için fırsat olmaması”, “sosyal/kültürel hayatın tatmin etmemesi”, “siyasi baskı, insan ilişkilerinde sorunlar/uyumsuzluk” ve “iktisadi istikrarsızlık, belirsizlik” gibi itici nedenleri daha önemli buluyor. Türkiye’de artan otoriterleşme ve muhafazakârlaşma kadınların göç etme ve geri dönmeme eğilimini güçlendiriyor (Elveren, Toksöz 2018, 2019).
Yurtdışındaki yüksek eğitimli göçmen kadınların kurduğu “Göçmen Kadınlar” internet grubu bir bilgi paylaşma ve dayanışma ağı. “Yola ‘Göçmen Annele’ olarak çıkılmış olsa da, kadın dayanışması için anne olmak şart olmadığından, grup zaman içinde ‘Göçmen Kadınlar’a doğru evrilmiş. Haziran 2017’de göçmen eş, dost, tanıdık on, on beş kişilik bir çevreyle yola çıkan grup bugün 20 bin üye sayısına yaklaşmakta. Panama’dan İsveç’e, Küba’dan Meksika’ya, Umman’dan Kolombiya’ya kadar uzanan bir ağın içinde, dünyanın 90’dan fazla ülkesinde yaşayan göçmen kadının bir arada bulunduğu bir zemini oluşturmakta.”
Bu site üzerinden 2017-2018’de yapılan bir araştırma 60’tan fazla sayıda ülkede yaşayan 986 kadın ile görüşülerek gerçekleştiriliyor. Bu kadınların %55’i üniversite mezunu (2 veya 4 yıllık), %40’ı ise yüksek lisans ve üzeri eğitim seviyesine sahip. Katılımcıların bulundukları ülkeler arasında başta ABD geliyor, onu Birleşik Krallık, Almanya ve Kanada izliyor. Göçmen kadınların yarıya yakını çalışırken, yarıdan biraz fazlası (%54) ise çalışmıyor. Çalışmadığını belirtenlerin %94’ü Türkiye’de çalıştığını ifade etmiş. Çalışmayan kadınlar için en öncelikli neden ise %34’le ev ve(- ya) çocuk bakımı. Çalışanların üçte birinin çalıştığı işte pozisyon kaybına uğradığı görülüyor. Türkiye’ye kıyasla daha az kadın, yönetici ve uzman olarak çalışıyor. Bu durum, ciddi bir nitelikli işgücü kaybına işaret ediyor.
Katılımcıların dörtte üçü son yedi yılda, yarısı ise son iki yılda göç etmiş. Göçmen kadınlara göre Türkiye’nin en olumsuz tarafları yoğun siyasi gündem, eğitim sistemi, toplum refahı ve huzuru, bireysel özgürlükler, yeşil alan ve parkların yetersizliği alanlarında yaşanıyor. Kadınlar yaşamlarının zorlandıkları dönemlerini: yurt dışında çocuk sahibi olduğu/ anne olduğu zaman, çocuğunu desteksiz büyüttüğü zaman, ailede bir hastalık/vefat olduğu zaman, ailesini özlediği dönemler, dil sorunu yaşadığı dönemler, işsiz kaldığı, iş hayatına dönemediği dönemler olarak tanımlıyor.
Öte yandan kadınların beyin göçünün devam edeceğine dair bulgular potansiyel göçmenlerle yapılan görüşmelerde ortaya çıkıyor. Görüşülenlerin yaklaşık beşte biri potansiyel göçmen, bunların %55’i önümüzdeki bir yıl içinde taşınmayı planlıyor. Potansiyel göçmenler içinde üniversite ve üstü eğitimi olanların ve çalışanların oranı daha yüksek. Gitmek istenen ülkeler arasında ilk sırada Kanada geliyor, onu ABD, Birleşik Krallık ve Almanya izliyor (Pencereci, Erdurmaz 2018).
Bir bütün olarak bakıldığında, göçmen kadınların özellikle çocuk bakımı söz konusu olduğunda işgücü piyasasına girişlerini kolaylaştıran aile desteğinden ve kurumsal bakım hizmetlerinden yoksun olmaları çok sayıda gelişmiş ülkede ortak bir sorun. Ailedeki yeniden üretici sorumluluklar onların istihdama katılım imkânlarını azaltıyor. Öte yandan uzmanlık alanlarına uygun bir iş bularak gidenler ile evlilik ve aile birleşimi kapsamında giden veya sığınmacı olarak başvuran kadınlar arasında farklar var. İkinci gruptakilerin köken ülkelerinde kazandıkları diplomalar ve mesleki tecrübeler göç alan ülkelerde çoğu zaman tanınmıyor ve yok sayılıyor. Daha çok sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri, hasta bakımı, ev ve bakım işleri gibi vasıflarının altındaki işlere yönlendiriliyorlar. Kendi ülkelerinde üretken bir güç olarak çalışma yaşamında hak ettikleri yeri alamayan kadınlar göç ettikleri ülkelerde de düşük nitelikli, düzensiz, sosyal haklara erişimi sınırlı işlerde çalışmaları durumunda vasıfsızlaşıyor ve ekonomik, politik ve sosyal koşullardaki değişimlere karşı korunmasız kalıyorlar.