Tez-Koop-İş Kadın Sayı 14

Devletin ve Sermayenin Görme Dediği: Kadınların Karşılıksız Ev İçi Emeği

Doç. Dr. Betül Urhan / Kocaeli Üniversitesi – Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Derslerimde toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü ve emek konularını anlatırken öğrencilerden günlük yaşamın sürmesi, çalışan ve çalışmayan bütün aile üyelerinin bir sonraki güne sağlıklı bir şekilde uyanabilmeleri ve ekonomik-sosyal yaşama katılabilmeleri için en temel işlerin neler olduğunu sorarım.  Genellikle çok genel cevaplar verirler. Bulaşık, çamaşır gibi… Ancak ben bunları ayrıntılandırmalarını ve yapılan işleri hareketlere bölmelerini ve sıralamalarını, ancak ayrıntıları kaçırmamaları gerektiğini hatırlatırım…Liste o kadar uzar ki. Bu, öğrenciler de büyük bir şaşkınlık yaratır. Ardından şu soruyu sorarım… Örneğin bulaşık yıkamak, bulaşıkları makineye dizmekle, yıkamakla veya tek seferde sona eren bir iş mi? Hayır bu iş her gün ve günde birkaç kez tekrar eden sürekli yapılması gereken bir iştir. Bunu günlük beslenme için gıda maddesi üretimi (yemek yapmak), ev ve ev içinde kullanılan eşyaların temizliği, hijyeni, ev düzeninin devamlılığı için yapılan tüm işler için düşünmelerini isterim. Öğrenciler bakıma muhtaç küçük çocukları, engelli, hasta veya yaşlı bireyleri olan ailelerde bu işlerin daha da ağırlaştığını hemen farkına varırlar. Çünkü kendine bakabilecek olan aile üyelerinin aksine bu grupların kendine özgü ihtiyaçları vardır ve kendi kendilerine bunları karşılamalarına imkân yoktur. O halde çocuk hasta ve yaşlı bakımının da devamlılığının sağlanması gerekir. Bu durumda hane içinde yapılan işler çocuk bakımı, yaşlı ve hasta bakımı, çalışma yaşındaki ve kendine bakabilecek durumda olan hane halkının bakımı, ev bakımı, evcil hayvan bakımı için yapılan işlerden oluşur.  ‘Özel alanda’ ihtiyaçların karşılanmasına dayanan bütün bu işler için harcanan emeğin miktarı belirsizdir. Belli bir zamanı yoktur ve 7/24 yerine getirilmesi gerekir.   Bu özellikleri nedeniyle de mesai saati kavramı ile ölçülebilen diğer ücretli işlerden farklıdır.

İkinci sorum evin içindeki bu devasa işleri kimin ve ne karşılığı yaptığı sorusudur? Çok büyük çoğunluğu kendi evlerinde bu işlerin kadın bireyler tarafından yapıldığını belirtirler. Bazıları bu işlere ailenin erkek üyelerinin “yardımcı” olduklarını, bazıları ise özellikle çocuk bakımına yardımcı olmaları için ücretli olarak bir kadın çalıştırdıklarını veya büyük anne-büyük baba gibi akrabalardan yardım aldıklarını ama esas olarak bu işlerden kadınların “sorumlu” olduklarını ifade ederler. Gerçekten dünyada ücretsiz bakım işlerinin dörtte üçünü kadınlar yapıyor. Yani ücretsiz bakım işleri için harcanan zamanın yüzde 76,2’si kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor. Ücretsiz ev işlerine erkeklere göre ortalama 3,2 kat daha fazla zaman ayırıyor. Kadınlar günlük ortalama ücretsiz ev işlerine 4 saat 25 dakika zaman ayırıyorken erkekler yalnızca 1 saat 23 dakika zaman harcıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde kadınlarla erkeklerin ücretsiz bakım işlerine harcadıkları zaman eşit değildir. Her bölgede kadınlar ücretsiz ev işlerine erkeklerden daha fazla zaman ayırmasına rağmen bölgeler arasında önemli farklılıklar vardır. Örneğin Türkiye ücretsiz işe ayrılan zaman bakımından OECD ülkeleri arasında Meksika ile birlikte en yüksek cinsiyet eşitsizliğinin olduğu ülkedir. OECD verilerine göre 2014 yılı için Türkiye’deki kadınların ücretsiz bakım emeği için harcadıkları zaman, Avrupa ve Orta Asya bölge ortalamasının oldukça üzerindedir. Türkiye’de kadınlar erkeklerin yaklaşık 6,22 katı kadar ücretsiz bakım emeği için zaman harcarken, Avrupa ve Orta Asya’da bu göreli ortalama sadece 2,5 kattır.

Tam zamanlı ev kadınları bütün zamanlarını karşılıksız emek için harcarlar. Ücretli olarak istihdama katılan kadınlar ise zamanlarını iş ve ev arasında paylaştırmak durumunda kalırlar. Bu nedenle kadınların ev işleri ve bakım sorumlulukları ile uyumlu işlerde çalışma eğiliminde oldukları görülür. Bu ev ve iş arasında bir denge kurma zorunluluğundan kaynaklanır. Ancak meta üretimine harcanan ücretli emek zamanını azaltmaları kadınların ev içindeki karşılıksız emeğe harcadıkları zamanın azalması anlamına gelmez. Aksine ücretli-ücretsiz emek için harcadıkları zamanın artmasına neden olur. Çünkü ücretli çalışma zamanındaki kısıtlama, cinsiyetçi iş bölümünde değişiklik yaratarak ev işleri ve bakım sorumlulukları karşısında, erkeklerin daha fazla sorumluluk hissetmeleri ile sonuçlanmaz.

Ev ve bakım işlerini neden daha çok kadınlar yapıyor? Bu erkekleri ücretli işleri, kadınları ise ücretsiz işleri üstlenmeye yönelten ve kapitalizmin ayırıcı özelliği olan cinsiyete dayalı toplumsal iş bölümünden kaynaklanır. Cinsiyete dayanan toplumsal iş bölümü kadınların temel rolünün ev ve aile olduğu ön kabulüne dayanır. Bu iş bölümü bilinen teknik bir iş bölümü değildir. Çünkü sadece evin içinde değil kamusal alanda da erkeklerin hâkim olmasını, kadınlarınsa bağımlı olmasını sağlayan ayrıcalık ve ayrımcılık yapılarını her defasında yeniden yaratır. Kapitalist toplumlarda kadınların toplumsal statüsünün ve emeğinin, erkeklerin statüsü ve emeğinden daha değersiz olmasının nedenleri arasında iki kurumun aynı dönemde icat edilmesi yer alır. Bunlardan ilki, evin işyerinden ayrılmasıyla burjuvazinin kadınları ev içine yani özel alana kapatan ve kocalarına bağımlı kılan, toplumsal statüsü düşük  “ev kadınlığını” keşfetmiş olmasıdır. Bu keşif, aileleri ve hane halkını sevgi, şefkat ve bağlılık ekseninde yeniden tanımlayan ev içi özel alan ideolojisiyle güçlendirildi. Böylece kadının ev içi karşılıksız emeği, aile içindeki duygusal ilişkilerle bağlantılı hale getirildi, kadınların anne ve eş olarak “kullanılabilirliği” üzerinden temellendi. Bu ideolojiyle “yeniden üretimin” merkezinde olan emeğin kadınlar tarafından karşılıksız yapılması garanti altına alınmış ve sürekli kılınmış oldu.  Böylece kadınlar, emek piyasasında olsalar dahi “anne ve eş” kimliği ile tanımlandı.

 Kadınlar ev kadını olarak tanımlanıp, düşük ve değersiz bir toplumsal statü içinde konumlandırılırken, erkekler ücretli işçiliğin öznesi haline getirilerek statüleri yükseltildi. Gerçekten 18.yüzyılda tipik ideal vatandaş evin geçimini sağlayan kişi ve aile reisi konumundaki bir erkek işçi olarak tasavvur edildi. Bu konudaki yaygın varsayım, erkek işçinin aldığı ücretin ailesinin temel ekonomik kaynağı olduğu, buna karşın karısının kazandığı herhangi bir gelirin de ancak ekstra gelir hanesine yazılabileceğiydi. Bu varsayım, erken dönemden itibaren ücretli işin merkeze yerleşmiş olması ve toplumun üretim ilişkilerinin cinsiyetçi bir örgütlenme biçimini esas almasıyla yakından ilgiliydi. Söz konusu cinsiyetçi örgütlenme aileyi merkeze alan ideoloji olmadan sürdürülemezdi. Bu nedenle devletin onayladığı ataerkil otorite, erkekleri toplumda üstün tuttu, işçi olarak onlara makbul bir kimlik sundu, özel alanda kadın ve çocuklar üzerinde kontrol yetkisi tanıdı. (Pelizzon, 2009

Bu tespitleri yaptıktan sonra evin içinde genellikle karşılıksız olarak yapılan bu işlerin önemini tartışırız. Kadınların görünmeyen karşılıksız emeği çok önemlidir; çünkü, insan hayatının sürmesi için çocukların doğrulması, onlara bakılması ve sisteme uygun şekilde sosyalleştirilmesi gerekir. Çocukların aynı zamanda sermaye için potansiyel işgücü olduğu unutulmamalıdır.  Bu nedenle sisteme uygun miktarda, nitelikte ve en az maliyetle bir işgücünün yeniden üretilmesi ve kesintiye uğramamalıdır. Kuşkusuzu kadınların karşılıksız olarak yaptığı ev işleri ve bakım rolü bununla sınırlı değildir. Çünkü “faal emek gücünün” yani ücretli olarak çalışan işçilerin de yeniden üretimi için karşılıksız bakım emeği merkezi bir öneme sahiptir. Dolayısıyla ev kadının üretkenliği erkek ücretli emeğinin üretkenliğinin de bir ön koşulu haline gelir. Yani kadının evin içindeki karşılıksız emeği olmazsa erkekler de işyerlerinde üretken olamaz. Erkek kadın fark etmez, ortalama bir işçiyi düşünelim? Bu işçi gününün belli bir zamanında çalışır ve karşılığında ücret alır. Ücret onun yegâne gelir aracıdır. Bu ücreti ile hanenin diğer üyelerinin yansıra kendisinin de tüketim ihtiyaçları için gerekli olan malları piyasadan satın alır (gıda, giyim, temizlik maddeleri gibi). Ancak ücretiyle satın aldığı bu malların tüketilebilir hale gelmesi gerekir. Çünkü marketten/pazardan satın alınan gıda maddeleri veya temizlik ürünleri ham haliyle tüketilemez. Bunlar yukarıda belirttiğimiz kadınların karşılıksız emeğini içeren ev işleri kapsamındaki çok sayıda fiziksel etkinlikleri (yemeği hazırlamak, evi temizlemek, çamaşır yıkamak, katlamak, ütülemek gibi) sayesinde tüketilebilir hale gelir. Böylece hane üyeleri bu emek vasıtasıyla beslenir, giyinir ve hijyeni sağlanır. Bir sonraki gün işyerinde verimli çalışabilecek bir şekilde hazır bulunur.  Aslında kadının hane içinde karşılıksız yaptığı bu işlerin faydasının sanki ev içinde yani özel alanla (hane üyeleri ile veya erkeklerle) sınırlı olduğu zannedilir. Oysa öyle değildir. Kapitalist toplumlarda ev kadını ve emeği, artı değerin (karın) üretilmesi sürecinin başlatılabilmesinin ve sermaye birikim sürecinin de temelini oluşturur. Neden? Çünkü temizlik, çamaşır, yemek, bulaşık gibi işlerin yanı sıra çocuk, hasta, engelli bakımına yönelik devasa işler kadınlar tarafından karşılıksız olarak yapılmasaydı işçi ve ailesinin gündelik hayatını yeniden üretebilmesi için bu hizmetlerin dışarıdan yani piyasadan satın alınması gerekirdi. Bu durumda işveren işçiye mevcut ücret düzeyi ne olursa olsun, daha yüksek bir  ücret ödemesi gerekirdi. Dolayısıyla bu işlerin yani yeniden üretim faaliyetlerinin kadınlar tarafından karşılıksız/ücretsiz yapılması, işgücüne ödenecek ücretleri yani işgücü maliyetlerini de düşürür. Bir bakıma sermaye işgücü maliyetlerini ücretsiz kadın emeği üzerinden kontrol eder.

Kadının karşılıksız emeği, devletin sosyal politikalarının uygulanmasında da merkezi bir önem taşır. Bilindiği gibi ev işlerinden farklı olarak çocuk, yaşlı ve engelli bakımı sorununun çözümüne önemli bir kamu kaynağının aktarılması gerekir. Bu da ancak, kadının bakım sorumluluğunun devletin veya başka kurumların paylaşmasına yönelik politikaların benimsenmesiyle mümkün olabilir. Yüksek işsizlik oranlarının hüküm sürdüğü dönemlerde devlet, kadınları ev içi alandan özgürleştirecek bu tip müdahale taleplerine karşı direnir. Kadının karşılıksız emeğine-aileye yaslanma eğiliminde olur. Bunun önemli nedenlerinden birisi, emek piyasasında onları sınırlı sayıda istihdam alanlarının yaratılmış olmasıdır.   Diğeri ise kamunun bakım hizmetleri sunucusu olmaktan veya bunlara yönelik yapacağı sosyal yatırım harcamalarından kaynaklanacak maliyetlerden kaçınma stratejisidir. Bu anlamda ev kadınlığı ve karşılıksız kadın emeği hem yüksek işsizlik oranını (özellikle yüksek kadın işsizliği oranını) perdeleme ve belli biçimde meşrulaştırmada hem de bakım hizmetlerinin en az maliyetle gerçekleştirilmesini sağlayarak kamu harcamalarını kısmada önemli bir işlev görmüş olur. 

Sermaye açısından merkezi bir öneme sahip olmasına rağmen kadınların hane üyeleri için harcadığı karşılıksız emek değersiz ve üretken olmayan emek olarak tanımlanır, ekonomi dışı olarak görülür. Sermaye için esas olan üretici emektir yani piyasa değeri üreten emektir. Bir değer olarak var olabilmesi için de mübadele edilen ve zenginlik üreten nesnelerin/malların içine kesin olarak dâhil olması gerekir.  Başka bir ifadeyle, emek ile eklenen değerin her zaman için görünür ve ölçülür olmasını sağlayan şey, maddi ve değiş tokuş edilebilir nesnelere uygulanmasıdır. Bu nedenle kapitalist toplumlar “bireysel özgürlüğün” en yüksek tezahürü olarak artı değer üreten emeği, yaşamı yeniden üreten (sadece kullanım değeri yaratan) emekten ayırmış ve onun üstünde konumlandırmıştır.  Son iki yüzyıldır toplumları bu çalışma biçimi yapılandırmaktadır. Çalışmaya dayalı toplumlar, çalışmanın ücretlendirildiği ve bu ücretin, kişilerin yaşamasını sağlayan gelirlerin elde edilmesinin temel aracı halini aldığı toplumlardır. Başka bir ifadeyle ücretli çalışma milyonlarca insanın beslenme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarına erişmesinin neredeyse tek kaynağıdır. Sağlık hizmetlerine ve emekliliğe erişim sağlamalarının da, bireylere statü tahsis edilmesinin de ana aracıdır.  Gelirin dağıtımında birincil mekanizmadır. Ayrıca kapitalist toplumlarda ücretli emek/çalışma bolluk hedefine ulaşmanın tartışmasız en temel aracı olarak kabul edilir. Aileden sonra tek değilse bile genellikle en önemli toplumsallık kaynağıdır   ve çok temel bir toplumsal ilişki biçimidir. Bu niteliği dolayısıyla da toplumu yapılandırır, şekillendirir. Bu toplumlarda kadınlar “gerçek işçi” sayılmadığı için ve geliri “ikincil” kabul edildiği için, geniş bir ucuz işgücü deposunu oluştururlar. Bakım yükümlülükleri, onların ücretli işe erişimin önündeki en büyük engellerden birini teşkil eder. Kapitalist toplumlarda ücretli işin sosyal yurttaşlık hak ve imkânlarından yararlanmanın temel koşulu olduğu düşünüldüğünde, kadınlar bu hak ve imkânlardan salt ücretsiz emek sorumlulukları nedeniyle ya mahrum kalır yâda erkeklere göre daha sınırlı bir şekilde yararlanırlar. Çoğu zaman toplumsal olarak yüklenen bu sorumlulukları ile uyumlu iş ve statülerde yoğunlaşmak zorunda kalırlar. Özetle emek piyasasında hâkim olan dikey ve yatay hiyerarşik ayrışma ve bölünmeler, kadınların ev içindeki yükümlülük ve sorumlukları tarafından belirleniyor ve şekillendiriliyor. Bu bağlamda emek (ücretli-ücretsiz) kavramı cinsiyetsiz ve soyut kavramlar değildir. Böyle bir ele alış, kadınların ev içi karşılıksız emeklerinin görünmezliğine, değersizliğine ve sürekliliğine hizmet eden bir işlev görür.

Kaynaklar

Acar-Savran G., Beden Emek Tarihi, 2004, İstanbul, Kanat

Akduran, Ö., Hane Devlet Piyasa, 2012, İstanbul, Sosyal Araştırma Vakfı Yayını.

Özateş, Ö., Kadın Emeğinin Saklı Yüzü: Ev İçi Bakım Emeği, 2015, Ankara, Notabene Yayınları.

Mies M., Ataerki ve Birikim , çev.: Yıldız Temürtürkan ,   2011,  Ankara,  Dipnot.

Pelizzon, S. M, Kadının Konumu Nasıl Değişti?. Çev.İhsan Ercan Sadi,Cem Somel., 2009,  Ankara, İmge.

Toksöz G., Kalkınmada Kadın Emeği, 2011, İstanbul, Varlık Yayınları

 

 




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu