7 Ekim Dünya İnsana Yakışır İş Günü
İnsanlık onuru; özgürlük, eşitlik ve dayanışma değerleri üzerinde; demokrasinin, temel insan hakları ile hukukun üstünlüğünün var olduğu koşullarda yükselir.
Çalışanların onuru, bu genel ilkelerin sürekli olarak korunduğu ve yaşatıldığı ortamlarda anlamlıdır.
İnsana yakışır iş, tüm çalışanların yaşam ve çalışma koşullarının yükseltildiği, geleceğinin güvence altında tutulduğu; örgütlenme hakkının kısıtlanmadığı; söz, temsil ve demokratik eylem hakkına saygı duyulduğu; cinsiyet, ırk, renk veya sosyal köken, kalıtımsal özellik, dil, din veya inanç, siyasal veya herhangi bir görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, bireysel özellik, engellilik, yaş veya cinsel eğilim gibi nedenlerle ayrımcılığa uğranmadığı, horlanmadığı, aşağılanmadığı, açık ya da gizli şiddetle karşılaşmadığı kısaca insana özgü farklılıkları nedeniyle dışlanmanın bulunmadığı koşullarda sürdürülen çalışmadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)‘ne göre insana yakışır iş, yaşam standartlarının yükseltilmesine ilişkin basit bir göstergeler topluluğu değil, temel bir amaç olmalıdır. Çünkü çalışmak yaşamın zaman, toplumsal bütünleşme ve bireysel özsaygı açısından öylesine önemli bir parçasıdır ki insan onuruna yakışır çalışma kesinlikle nitelikli bir yaşamın eksenini oluşturur.
Ülkemizde insana yakışır iş kavramı, temel unsurlarıyla çok önemli sorunlarla tanımlanmaktadır. Bu konuda birkaç toplumsal olgu, yaşanan bu acı gerçeği, çarpıcı biçimde yansıtmaya yetecek güçtedir.
– 75 milyona dayanan nüfusumuzun yaklaşık 11 milyonu sosyal güvenlik kapsamı dışındadır.
– Açık işsizlik oranı yüzde 25’lere dayanmaktadır. Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmamaktadır.
– Güvencesiz çalışma hızla yaygınlaşmaktadır. TÜİK verilerine göre geçici çalışanların sayısı 2 milyon geçmiştir.
– Kadınların, gençlerin ve engellilerin çalışma yaşamına katılımı son derece düşüktür. Bu kesimin çalışma yaşamında karşılaştığı ayrımcılık ve dışlanma sosyal bir sorun olarak varlığını korumaktadır.
– Yüzbinlerce aile, ülkenin farklı bölgelerinde çok zor ortamlarda konaklayarak, kötü ve ağır koşullarda ve yetersiz ücretlerle çoluk-çocuk mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır.
– İşçilerin çok önemli bölümü asgari ücretle çalışmaktadır. Asgari ücret, açlık sınırının altındadır.
– İş Yasası kapsamında bulunan çalışanların yaklaşık 700 bini sendikalıdır ve toplu sözleşme haklarından yararlanmaktadır.
– İş güvencesi hakkı ancak 30 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde çalışan işçiler için geçerlidir.
– Demokratik bir hak olan grev ve endüstriyel eylem hakkı yasaklarla zincirlenmiştir.
Örnekler daha da arttırılabilir.
Sendikalar bu ekonomik ve toplumsal olumsuzlukların ortadan kaldırılması yönünde duyarlı davranmak, güç ve eylem birliği oluşturmak, insan onuruna yakışır iş koşullarını sağlamak için mücadele etmek zorundadır. Çünkü bu yönde mücadele sürdürmek, onların toplumsal ve tarihsel görevidir; gerçek ve ertelenemez sorumluluğudur.