TEKEL’de Kadın İşçi Olmak: “Sabah Olsa da İşe Gitsem” – Melda Yaman Öztürk
TEKEL Türkiye’nin iktisadi ve toplumsal tarihinde büyük önem taşır. Tütün, üretim ve işlemesinin hemen her aşamasında kadınların ellerinden geçen, kadınların emeğiyle şekillenen bir üründür. Tütün tarlalarında tütün kıran; gece boyu evde tütün dizen; bahçede, damda tütünleri kurutanlar kadınlardır. TEKEL’in işliklerinde ve fabrikalarında tütünleri hazırlayan, saran, paketleyenler de çoğunlukla kadınlardı. Bu yazıda sizi günümüzden otuz-kırk yıl öncesine; TEKEL’in Samsun Sigara fabrikasında tütün işçisi ve büro emekçisi olarak çalışmış, 30-40 sene önce emekli olmuş kadınlarla TEKEL günlerine ufak bir gezintiye davet ediyorum.
“Bütün Samsun tütün kokardı”
Samsun’un en büyük meydanı olan Cumhuriyet Meydanı’na girdiğinizde, yüz metre ileride, solda, TEKEL fabrikası karşılardı sizi eskiden. Şimdilerde büyük bir AVM’ye dönüştürülmüş, geçmişinden zerre iz bırakılmamış bu güzelim taş binaları, 1897 yılında Tütün Rejisi adına Fransızlar inşa etmişti.
Samsun Reji Fabrikası, İstanbul (Cibali), İzmir ve Adana’dan sonra açılan dördüncü fabrikaydı. Tütün Rejisi’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne devredilmesinin ardından TEKEL kuruldu. Samsun Sigara Fabrikası 1970’li yıllara kadar Cibali ve İzmir fabrikalarının ardından TEKEL’in üçüncü büyüklükteki fabrikasıydı. Samsun Sigara Fabrikası 14 Haziran 1997’de Samsun Ballıca Fabrikası’nın açılmasıyla kapatıldı.
1970-80’ler boyunca sigara fabrikasında yüzlerce kadın ter döktü. O vakitler, caddenin başında burnunuza hafif hafif çalan tütün kokusu yürüdükçe keskinleşir; bugün Samsunluların özlemle andığı kesif bir koku sararmış her yanı. Fabrikanın yanından geçerken demirli pencerelerden içeride tütün saran, sigaraları paketleyen beyaz önlüklü TEKEL işçisi kadınlar görünürmüş. Çay molasına denk gelmişsek eğer, bahçede sohbette ikişerli üçerli kadınlara rastlayabilirmişiz. Esas sabah erken saatlerde geçiyorsak şanslıymışız, henüz işbaşı yapmamış beyaz önlükleri içinde işçi kadınların o muhteşem görüntüsünü yakalayabilirmişiz; zira bu saatlerde, bir teyzenin sözleriyle, “kar gibi bembeyaz olurmuş sokaklar”.
Atölyelerde mesai 7.30’da başlar, 17.00’de sonlanırmış. İzin alınca çalışma saatinden kesilirmiş. Mesai bitiminde yine beyaza kesermiş sokaklar. Tanıklıklara göre, atölyede altı salonda yaklaşık 1500 kadın çalışmaktaymış. İşçiler kadınmış; ustabaşılar da. Kadınlar sadece atölyelerde değil, temizlik işlerinde de, yemekhanede de çalışırmış. Ofis işlerinde çalışanların çoğunluğu da kadınmış. Örneğin çalışanların özlük haklarının düzenlendiği serviste çalışanların tamamı (13) kadınmış; sadece şefleri erkekmiş. Resmi verilere göre 1977 yılında Samsun Sigara Fabrikası’nda 1169 kadın 500 erkek olmak üzere 1669 işçi çalışmaktaydı.
TEKEL başlarda sınavla işçi alırmış. Adaylara ilk aşamada yazılı ardından sözlü sınav uygulanırmış. TEKEL toplu alımlar da yaparmış 1970’lerde. Teyzelerden ikisi 1972 Ağustos’undaki toplu işçi alımı ile işe girmiş. O dönemde 350 kadın işe alınmış. Birçok kadın tanıdık vasıtasıyla işe girmiş.
Uzun yıllar TEKEL’in fabrikasında çalışan bu kadınların anne babaları, kardeşleri, akrabaları yahut çocukları da aynı fabrikada çalışmış. Birinin annesiyle babası, öbürünün kocası TEKEL’den emekliymiş. Bir diğeri ise “biz ailecek sigara fabrikasında çalıştık; babam kantarcı, annem Ambar’da aşçıydı” diye anlattı.
Sendikayla yapılan toplu sözleşmelerde istihdama yönelik bir madde eklenmiş. Buna göre TEKEL, bir erkek işçi vefat ettiğinde karısı yahut çocuklarına çalışma hakkı tanıyormuş. Teyzelerden biri bu maddeden yararlanarak istihdam edildiğini söyledi. Babası TEKEL’de çalışırmış, babasını kaybedince onun yerine işe alınmış. Bir başkası da, babası vefat edince, annesi iki küçük kardeşine baktığı için kız kardeşiyle birlikte fabrikada çalışmaya başlamış. 1965 yılında işe başladığında 19 yaşındaymış; 1985 yılında emekli olmuş. Bizi şaşırtarak bir çırpıda söyleyiverdi: “20 yıl 59 gün çalıştım!”.
Ancak, son zamanlara dek TEKEL’de çalışan kadınlara iyi bakılmamış Samsun’da. Mesela bir teyze daha 13 yaşındayken, sigara fabrikasında çalışan tanıdık bir kadının “seni işe alalım” demesiyle çalışmaya gönüllü olmuş. Ne var ki sigara fabrikasında çalışan kadınların kötü bir şöhreti varmış. Samsunlular, TEKEL’de çalışan kadınları itibarsızlaştırmaya yönelik o çirkin “TEKEL karısı” deyişini hâlâ anımsıyorlar. Bu olumsuz şöhretinden sebep, teyze çalışmak istediğini söylediğinde babası çok sinirlenmiş; “O vakte kadar babamın dayağını bilmezdim, kallavi bir tokat yedim,” diye anlatıyor.
Ataerkil normların kadınların ücretli çalışmasına ilişkin olumsuz tavrının tanıdık bir örneği bu. Tarlada “tütün kadın işidir” diye bellenirken, fabrikada tütün işi erkek işi oluveriyor. Ataerkil ikiyüzlülüğün açık göstergelerinden
biri değil mi bu çifte standart? Kadınlar ücretsiz aile işçisi olarak tütünleri ekip, kırıp, dizip kuruttuğunda hanenin gelir sağlayıcısı olarak görülmüyorlar, zira toprağın mülkiyeti gibi tütünden sağlanan gelirin de sahibi erkekler. Fabrikada çalıştığında ise kadın, bizatihi gelir getiren kişi olduğundan, “makbul” bulunmuyor. Fabrika işi tarla işi gibi değil çünkü; kadın hane dışına çıkıyor, kendine ait bir toplumsallık kuruyor, bağımsızlık ve özgüven kazanıyor.
“Çalışarak güçlendik”
TEKEL’de çalışmak kadınları özgürleştirmiş, güçlendirmiş. Nasıl mı? Bir kere o zamanlarda hemen her kadının sıkıştırıldığı hanelerden özgürce çıkabilmek demekmiş çalışmak. “Çocuklar için saçını süpürge etmeye ara vermek”; bir süre de olsa “kocanın bir dediğini iki etmemek zorunda kalmamak” demekmiş. Kimisi için birlikte yaşadıkları “kayınvalidenin dırdırından uzaklaşmak” kimisi için “ev işlerinden bir nebze kurtulmak” demekmiş. Elbette ki bu kadınları eve dönüşte bağrışan çocuklar, yemek bekleyen koca, ilgi bekleyen yaşlılar karşılaşıyormuş. Ama belli ki hepsi için soluklanmak anlamına geliyormuş TEKEL’de çalışmak.
Güvenceli bir işte çalışmak aynı zamanda ömür boyu bir gelire sahip olmak anlamına geliyor. Anlattıklarına göre yemekhane çalışanları dahil herkes kadrolu çalışırmış. “Şimdiki gibi değildi”, diyor teyzelerden biri; “İş güvencemiz vardı, gelecek güvencemiz vardı”. İyi para alıyorlarmış. Teyzelerden biri 1965’te işe başladığında 120 kuruşmuş ücreti; on beş günde bir verilirmiş. “İyi paraydı” diyor. Bir teyze diyor ki, “Hiç kimseye, kocama da, hiçbir zaman minnet etmedim”.
Çalışanların yıllık izni ilk beş sene 18 günmüş; beş senenin ardından 22 güne çıkıyormuş. Fabrika temmuzda tatil oluyormuş. Bütün çalışanlar sendikalıymış; Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlülermiş. Bir teyze “grevleri hatırlıyorum” dedi; “İş bırakmalara sadece itfaiyeciler katılmazdı”.
TEKEL fabrikası pek çok sosyal hizmet de sunmuş kadınlara. Yemekhaneyi ballandıra ballandıra anlatıyorlar; “Çok güzel bir yemekhaneydi” diye iç geçiriyor bir kadın. Geniş, ferah birsalonda pek güzel yemekler yemişler. Birçoğu köyde yaşadığı için öğlenleri eve gidemez, TEKEL’in yemekhanesinde karnını doyururmuş. Köyde yahut uzak mahallelerde oturanlar servisle gelir gidermiş fabrikaya. TEKEL’in lojmanları da varmış; ne var ki işçiler için değil üst düzey çalışanlar içinmiş lojmanlar.
TEKEL’in kreş açması kadınları epey rahatlatmış. 1-6 yaş grubu için açılan çocuk yuvasında çocuklara okul öncesi eğitim veriliyormuş. Pek çok kadın çocuğunu kreşte büyütmüş. Çocuklar kreşe de gitse, çoğu bakım yükü yine kadınların omuzlarında oluyor elbette. Bir kadın anlatıyor: “Çocukların okul görüşmelerini, sağlık muayenelerini hep ben yaptırırdım; kocam izin alamazdı, yevmiyesinden olurdu. Ben bir saatte işimi hallederdim, sadece bir saatlik ücreti yitirirdim.”
Çocuk bakımı kadınların istihdama katılmasının önündeki en büyük engellerden biri olduğu için işyerlerinin kreş açması bu nedenle çok önemli. Ne yazık ki artık ne kamu kurumları kreş açıyor ne de özel işletmelerin kreş açma zorunluluğu var. Elbette yasal düzenlemeler 150 kadın çalışanın olduğu işyerlerine kreş açma zorunluluğu getiriyor ama Türkiye’de 150 kadının çalıştığı işyeri sayısı sınırlı; bu işyerlerinin çoğu da kreş açmakla uğraşmak yerine denetim olduğunda işyerine kesilen cezayı vermeyi daha kârlı buluyor.
“Bu gün olsa yine çalışırdım”
Gençliklerini TEKEL’e veren kadınlar o yoğun emek harcadıkları dönemleri şimdi nasıl hatırlıyorlar? Bedenlerinde o zamanların izleri kalmıştır muhakkak; bel ağrısı, sırt ağrısı, boyun fıtığı… Peki ya yüreklerinde? 60’lı 70’li yıllarda TEKEL’e emek vermiş kadınlar o yılları şimdi büyük özlemle anıyorlar. O dönem yaşadıkları anılar bugün de hâlâ canlı. 70 yaşında bir kadın (ki şimdi 76 olmalı) bu özlemi yüreğimizi burkan şu sözlerle dile getiriyor:
“Ayda bir iki kere rüyamda görürüm; fabrikada çalışıyorum, arkadaşlarla sohbet ediyorum, koridorlarda dolaşıyorum. 70 yaşımdayım, yüreğim ne ister bilir misiniz? Bugün olsa yine çalışırım.”
Kadınlardan biri de şöyle diyor: “Her gece yatağa girmeden bir telaş sarardı beni; sabah olsa da işe gitsem.” derdim.
Kadınlar işliklerde tütünleri ayırırken dostluklar kurmuşlar; yayılmada bahçede günlük sigara istihkaklarını tüttürürken yarenlik, yoldaşlık etmişler. İçlerindeki kederi dökmüşler ortaya, acılarını anlatmışlar birbirlerine. Sevinçlerini mutluluklarını paylaşmışlar. “Fabrikada ilişkilerimiz çok güzeldi; o zamanki arkadaşlık, dayanışma çok farklıydı” diyor biri; öbürü de ekliyor: “Özlemle anıyorum; şimdilerde nerede o birlik beraberlik!”
O günlere dair hoş anıları anlata anlata bitiremiyorlar. Hele o cumaları yevmiyeleri feda ederek kaçılan kadın matinelerini. Günümüzde tümüyle ortadan kalkmış; 40 yaş altındakilerin hiç bilmediği, hatta belki de hiç duymadığı; biz yaştakilerin çocukluğunda, o da şanslılarsa eğer annelerinin yanında ucundan tadına bakabildikleri kadın matineleri… İşte böylesi kadın matineleri olurmuş o dönemde Samsun’da. O günleri şöyle yâd ediyorlar:
“7.30’da işbaşı yapardık. Cumaları saat 8.00’de gazinoda kadın matinesi olurdu; izin alıp matineye giderdik. Yarım günlük yevmiyemiz giderdi ama olsun çok eğlenirdik; değerdi.”
Geriye kalan: TEKEL fabrikasından AVM’ye
TEKEL sigara fabrikasının tarihi, bir asrı kuşattı. Ekonomik katkıları bir yana, bir kamu kurumunun kadınların hayatında yaratabileceği değişim ve dönüşümü, bir fabrikanın sağlayabileceği güvenceli ve “konforlu” koşulları örnekliyor Samsun Sigara Fabrikası. Nice kadınlar emek verdi, ter döktü, nice kadınlar ailesinin gelirini kazandı, çocuk büyüttü. İşliği, avlusu, yemekhanesi, servisi, kreşi, mücadelesi, grevleri, dostlukları, coşkusu ile kadınların hafızalarında hala taptaze duruyor.
Şimdi aynı binalarda, AVM halini almış asırlık yerleşkede yine kadınlar çalışıyor. Ne var ki, TEKEL’in sağladığı iş güvencesinden yoksunlar, yemekhaneden de, kreşten de, servisten de. Peki, AVM’de çalışan kadınlar TEKEL’den emekli kadınların duyduğu coşkuyu duyuyorlar mıdır dersiniz? Sanmam; yoğun iş temposu, güvencesiz koşullar, birbirinden uzaklaşmış, yalıtılmış hayatlar benzer bir coşkunun filizlenmesine müsaade etmez sanki.
Bu geçmiş güzel günlere duyulan özlem, gelecek güzel günlere duyduğumuz özlemi gölgelemesin. Pek çok hakkımızı kaybetmiş olabiliriz, güvencesiz koşullarda çalışıyor olabiliriz; ama bu koşulları değiştirmek elimizde: sendikal mücadelemiz sürüyor, kadın mücadelemiz de!