“İnsanlığı tehdit eden en büyük 10 tehlike!”
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 5 yıllık strateji planı doğrultusunda 2019 yılının ikinci yarısında açıkladığı Genel Çalışma Programı’nda insan sağlığını tehdit eden ciddi sorunlara dikkat çekilmişti. Dünyanın karşılaşacağı 10 büyük problemin belirlendiği rapora göre milyarlarca kişi salgınlar, çevre kirliliği, obezite, iklim değişikliği ve ilaç kullanımına dayalı bazı zorluklarla karşı karşıya kalacak. DSÖ’nün raporundan birkaç ay sonra dünya koronavirüs (corona virüsü) salgınıyla tanıştı.
Dünya Sağlık Örgütü ve işbirliği içerisinde olduğu diğer sivil toplum kuruluşlarının belirlediği dünyayı en çok tehdit edecek 10 büyük tehlike:
1- Hava kirliliği ve iklim değişikliği
Dünyada her 10 kişiden 9’u kirli hava soluyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre en büyük ve en riskli çevresel sorunu hava kirliliği olacak. dünyada her sene 7 milyon kişi kirli havanın tetiklediği kanser, kalp krizi, kalp ve akciğer rahatsızlıkları gibi hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor.
Bu ölümlerin yüzde 90’ı ise refah seviyesi düşük ve orta düzeyde olan ülkelerde gerçekleşiyor. 2030 ila 2050’de iklim değişikliğinin sebebiyet verdiği kötü beslenme, sıtma, ishal ve ısıya dayalı stres sebebiyle her yıl 250 bin kişinin daha öleceği tahmin ediliyor.
2- Bulaşıcı olmayan hastalıklar
Dünyada her sene şeker hastalığı, kanser ve kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklar sebebiyle 41 milyon kişi yaşamını yitiriyor. Bu ölümlerden 15 milyonu 30 ila 69 yaş arasında, insanlar olgunluk seviyesine gelmeden yaşanıyor. Bu ölümlerin yaklaşık yüzde 85’i refah seviyesi düşük ve orta düzeyde olan ülkelerde meydana geliyor.
Bu hastalıklara neden olan 5 ana etken bulunuyor. Bunlar; sigara ve tütünlü mamuller kullanımı, az spor yapmak, aşırı alkol kullanımı, sağlıksız beslenme ve hava kirliliği. Tüm bu olumsuzluklar zihinsel hastalıklara da sebebiyet veriyor. DSÖ’nün 2030 yılı hedeflerinden biri de fiziksel aktivite azlığını yüzde 15 oranında azaltmak.
3- Grip salgını
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünyayı büyük bir grip salgını vuracak. Ancak bunun ne büyüklükte ve nerede olacağı kestirilemiyor. Araştırmalar, bu hastalıkla ilgili acil durum hazırlıklarının birçok ülkede en düşük seviyede olduğu belirtiliyor.
DSÖ, virüs türünü belirlemek için düzenli olarak grip hastalığının dünyadaki yayılımıyla alakalı araştırmalar yapıyor. Dünya genelinde 144 ülkede 153 farklı kurumla birlikte düzenli olarak veri paylaşımı yapılıyor. DSÖ, virüs aşılarında hangi içeriklerin bulunması gerektiğiyle ilgili ülkedeki ilgili kuruluşlara bilgi veriyor. Bu sayede yeni grip salgınlarıyla alakalı, farklı bilgiler elde ediliyor.
4- Yetersiz sağlık koşulları
Dünya nüfusunun yüzde 22’si (1.6 milyar insan) kuraklık, açlık, savaş ve göç gibi uzun soluklu sorunlarla yüzleştiği için, bu bölgelerde temel sağlık hizmetleri ve tedavilerinde büyük aksamalar yaşanıyor.
DSÖ’ye göre dünyanın her bölgesinde temel sağlık hizmetlerinin verilemediği yerler var. Sürdürülebilir kalkınma programının yarısını bu bölgelerdeki şartların iyileştirilmesi oluşturuyor. Hala çocuk ve anne sağlığıyla ilgili büyük eksiklikler bulunuyor. Yapılan çalışmalarla özellikle salgın hastalık, aşı geliştirme ve insanların bağışıklık sistemini güçlendirme gibi hedeflere ulaşılmak isteniyor.
5- Mikropların ilaçlara karşı direncinin artması
Antibiyotik, virüs önleyici ve sıtma ilacı gibi modern tedavi yöntemlerinin bulunması tıp alanında gelinen önemli bir noktayı gösteriyor. Ancak günümüzde artık bu ilaçlar da etkisini zamanla yitirmeye başladı. Bakteri, parazit, virüs ve mantar gibi unsurlar için geliştirilen ilaçlar, artık eskisi gibi zatürre, verem, bel soğukluğu ve et zehirlenmesi önceden hızlı bir şekilde tedavi edilebilen hastalıkları iyileştirmiyor. Çünkü hastalık yapıcı bu unsurlar ilaçlara karşı artık bağışıklık kazandı.
Bu sebepten dolayı birçok kişi, bu basit hastalıklar sebebiyle ameliyat ya da kemoterapiye varan tedaviler görmek zorunda kalıyor. Özellikle vereme karşı geliştirilen ilaçların direncinin azalması sebebiyle her sene 10 milyon kişi hastalanıyor ve bunlardan 1.6 milyonu hayatını kaybediyor.
Verem hastalığına karşı piyasadaki en güçlü ilaçlardan biri ise rifampicin. 2017 yılında bu ilaca karşı virüslerin direnç kazanması sebebiyle 600 bin yeni vaka görüldü. Ve bu hastaların yüzde 82’si, vereme karşı geliştirilen birçok ilacın etkisini yitirmesi sebebiyle tedavi edilmekte zorlanıyor.
6- Bir anda ortaya çıkan salgın hastalıklar
2018 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Kongo’da iki ayrı ebola salgını baş gösterdi. Her iki salgından da yaklaşık bir milyonu aşkın kişi etkilendi. DSÖ’ye göre bu tarz patojen hastalıkların ortaya çıkması oldukça riskli. Çünkü daha önceden kırsal kesimlerde ortaya çıkan hastalıklar şehirlerin kalabalık bölgelerine gelmeden durdurulabiliyordu.
2018 yılının aralık ayında ‘acil hastalıklara karşı halk sağlığı için önlem alınması’ konulu panelde şehirlerde yayılan salgınlar masaya yatırıldı. DSÖ bu sebeple 2019 yılını “bir anda ortaya çıkan salgın hastalıklara karşı önlem alınması’ gereken dönem olarak seçti.
DSÖ’nün listesinde ebola harici kanamadan etkilenen ateşli hastalıklar olan Zika, Nipah, MERS (Orta Doğu Solunum Sendromu), SARS (Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu) gibi salgınlara karşı acil önlem alınması gerektiği belirtiliyor.
7- Temel sağlık hizmeti
Temel sağlık hizmeti insanların tedavi yöntemleriyle ilk buluştuğu andır. Ve bu tedavi koşullarının ömür boyu sağlanması gerekir. Gelişmiş ülkelerde birçok insan bu hizmetlerden faydalanabilirken, ekonomik olarak zayıf ülkelerde bu temel sağlık hizmetlerinin yoksunluğu birçok hastalığı da beraberinde getiriyor. Bu ülkelerdeki temel eksiklik, elbette maddi kaynakların azlığı sebebiyle ortaya çıkan bir durum.
Dünya devletleri ilk kez 1978 yılında Kazakistan’da bir araya gelerek Alma Ata Bildirgesi’ne imza atmıştı. Dünya Sağlık Örgütü 2018’de Astana konuyla ilgili önemli bir toplantı daha gerçekleştirdi. Buna göre 2019 yılında DSÖ’ne bağlı çalışan diğer sivil toplum örgütleri temel sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkelerdeki koşulları geliştirmeye daha fazla çaba sarf edecek.
8- Aşı yapımının ihmal edilmesi
Virüslere karşı direnç kazandığımız aşı yapının ihmal edilmesi, genelde elde imkan olup da bu temel sağlık hizmetinden yararlanılmaması şeklinde görülüyor. Birçok kişi aşı yapımını imkanı olduğu halde ihmal ediyor. Dünyadaki en ucuz hastalık önleyici uygulamaların başında gelen aşı sayesinde her sene 2 ila 3 milyon kişinin ölümü önleniyor. Eğer aşı yapımına gerekli önem verilirse bu sayede 1.5 milyon kişinin daha ölümü düşük bir bütçeyle önlenebilecek.
Örneğin kızamık hastalığının dünya genelinde görülme oranı eskiye nazaran yüzde 30 oranında artış gösterdi. Bu artışın görülmesinin birçok karmaşık sebebi bulunuyor. En önemli etkenlerden biri de insanların aşı tedavisine yeterince güvenmemesi. Araştırmalara göre insanları aşı konusunda en çok ikna edebilen kişiler sağlık çalışanları.
DSÖ, 2019 yılında HPV aşısını yaygınlaştırarak boyun kanserini büyük oranda önlemeyi amaçlıyor. 2019 yılında çocuk felci virüsünün, aşı yapımının yaygınlaşması sayesinde Afganistan ve Pakistan’da büyük ölçüde bitmesi bekleniyor. Geçen sene bu iki ülkede çocuk felci vakası sadece 30 kişide görüldü.
9- Dengue ateşi
Dengue, sivrisineklerin bulaştırdığı tehlikeli ve viral bir hastalık. Bu hastalığa yakalananlarda gribe benzer tepkimeler görülüyor ve dengue virüsü salgınlarında ölüm oranı yüzde 20’lere kadar çıkabiliyor.
Bu virüs dünya genelinde gittikçe yayılırken, Bangladeş ve Hindistan’da muson yağmurlarının görüldüğü dönemlerde artış göstermesi yetkilileri endişelendirdi. Bangladeş’te son 20 senede bu hastalıktan ölenlerin sayısı 2018’de zirve yaptı. Bu hastalığın daha önce görülmediği, daha az tropikal iklime sahip ve sıcaklığın daha yüksek olduğu Nepal gibi ülkelerde de yayılması tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor.
DSÖ’ne göre dünya nüfusunun yüzde 40’ı dengue ateşi virüsü tehdidi altında. Her sene bu hastalığa 390 milyon kişi yakalanıyor. DSÖ yaptığı çalışmalarla 2020 yılına kadar dengue ateşinden ölen vakaların sayısını yüzde 50 oranında azaltmayı amaçlıyor.
10- AIDS (HIV)
Türkiye’de daha ziyade AIDS olarak bilinen HIV, Türkçe çevirisiyle ‘insan bağışıklık eksikliği virüsü’ anlamına geliyor. Bu hastalığa yakalananların bağışıklık sistemindeki hücreler giderek ölüyor ve basit hastalıklarda dahi enfeksiyon oluşuyor. Bu hücrelerin kaybı, bedenin enfeksiyonlara ve belirli kanser türlerine karşı savunmasız kalmasına neden oluyor.
HIV enfeksiyonu öncesi, kendiliğinden iyileşen veya tedavi edilebilen hastalıklar, vücudun savunma gücü yetersiz kaldığı için tedavi edilemez hale gelebiliyor ve bu tarz vakalar genel itibariyle ölümle sonuçlanıyor.
HIV bağışıklık sistemini tamamen yok edebilir. HIV ilerlerse, enfeksiyon AIDS safhasına geçer. 80’li yıllarla beraber artışa geçen ve salgınlara yol açan HIV geçmişten günümüze toplam 76 milyon kişinin enfeksiyonuna ve 35 milyon kişinin AIDS’e bağlı hastalıklar nedeniyle ölümüne yol açtı. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre şu anda dünya genelinde 37 milyon kişi HIV virüsü taşıyor.
Daha çok cinsel birliktelik yoluyla bulaşan HIV virüsü hayat kadınları, mahkumlar, eş cinseller ve cinsiyet değiştiren kişilerde sıklıkla görülüyor. Bazı ülkelerde bu gruba giren insanların sağlık hizmetlerine ulaşma oranı oldukça düşük. HIV virüsü en çok 15-24 yaş arası genç kadınlarda görülüyor ve bu virüse yakalananların yüzde 25’i Sahra altı Afrika’sında yaşıyor.
Türkiye’de yaklaşık 15 bin kişinin HIV virüsü taşıdığı tahmin ediliyor. DSÖ 2018 Aralık ayında, bazı şirket ve örgütlerle işbirliği yaparak, bireylere ofis ve iş yerlerinde kendi kendine HIV testi yapabilmelerine imkan sağlayan gereçler sağlamayı amaçladığını duyurmuştu.
HIV virüsüyle ilgili tedavi yöntemleri oldukça gelişti. Tedavi olanlar HIV virüsü AIDS’e dönüşmeden uzun yıllar yaşayabiliyor. HIV enfeksiyonunun tedavisinde virüsün çoğalmasını kontrol eden, antiretroviral tedavi (ART) olarak adlandırılan ilaçlar kullanılıyor. ART, HIV’in çoğalmasını önlüyor ve vücuttaki virüs miktarını azaltıyor.
Queen’in efsanevi solisti Freddy Mercury 2000’li yıllarda HIV virüsüne yakalansaydı, kim bilir belki de şu anda yaşıyor olacaktı.