Herkes İçin İnsana Yakışır İş
Dünyanın tamamına yayılan ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında etkilerini gösteren Covid-19 salgını, ekonomi ve çalışma yaşamını da derinden etkilemiştir.
Küresel salgın şimdiden ekonomik ve işgücü piyasası krizine dönüşmüş durumdadır; Covid-19 tüm dünyada işgücü piyasasında işsizliği ve eksik istihdamı tetiklemiş, ücretler üzerine baskı uygulamış ve sosyal korumaya erişim sorununu açığa çıkarmıştır.
Bu koşullarda “insana yakışır iş”lerin gündeme getirilmesi bir zorunluluk halini almıştır. Üretken ve adil bir ücret getiren, işyerinde güvenli ve ailelere sosyal konuma sağlayan, kişisel gelişim ve toplumla bütünleşme açısından daha iyi fırsatlar sunan işler oluşturulmalıdır. Ayrıca, insanların kaygılarını serbestçe dile getirme özgürlüğüne sahip oldukları, örgütlenerek yaşamlarını etkileyen kararların alınmasına katılabildikleri, tüm kadınlar ve erkeklerin eşit fırsatlardan yararlanıp eşit muamele gördükleri işler, çalışan milyonların özlemine dönüşmüştür.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ne göre insana yakışır iş, tüm çalışanların geleceğinin güvence altında tutulduğu; siyasal, sosyal ve ekonomik nitelikli her türden örgütlenme hakkının tanındığı; söz, temsil ve demokratik eylem hakkına saygı duyulduğu; cinsiyet, ırk, renk veya sosyal köken, kalıtımsal özellik, dil, din veya inanç, siyasal veya herhangi bir görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, bireysel özellik, engellilik, yaş veya cinsel yönelim gibi nedenlerle ayrımcılığa uğranmadığı, horlanmadığı, aşağılanmadığı, açık ya da gizli şiddetle karşılaşmadığı, bilinçli ya da bilinçsiz eşitsizlikler ortamında kalınmadığı özetle insana ilişkin farklılıkları nedeniyle dışlanmanın bulunmadığı koşullarda sürdürülen çalışmadır.
Türkiye’de ise çalışma koşullarının önemli ölçüde sorunlar içinde bulunduğu ve küresel salgının etkileriyle birlikte bunların daha da görünür olduğu açıktır:
– 83 milyonu geçen nüfusun yaklaşık yüzde 15’i sosyal güvenlik kapsamı dışındadır.
– TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Haziran 2020 “Hanehalkı İşgücü Araştırması” sonuçlarına göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 4 milyonun üzerindedir. Tarım dışı işsizlik oranı yüzde 15,9’ken açık işsizlik oranı yüzde 25’lere dayanmaktadır. Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmamaktadır. Ancak TÜİK verileri, işten çıkarma yasağının, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin ödeneği uygulamasının devam etmesi nedeniyle Covid-19 salgınının işsizlikte ve istihdamda yarattığı gerçek yıkıcı etkileri yansıtmamaktadır. Bu dönemde 3,5 milyon kısa çalışma ödeneği alan ve 1,8 milyon ücretsiz izin ödeneğinden yararlananlar istihdamda kabul edilmekte, kısa çalışma ödeneği alamayan, kayıt dışı veya kendi hesabına çalışanlardan salgın sürecinde işsiz kalanları ve salgın nedeniyle iş aramayanları da işsiz saymamaktadır.
– Covid- 19 salgınının yıkıcı etkilerinden en çok etkilenen kesimler gençler ve kadınlardır. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 26,1, istihdam oranı ise yüzde 28,2’dir. Aynı dönemde işgücüne katılma oranı yüzde 38,1 seviyesine gerilemiştir. Ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise yüzde 29,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Genç işsizliği kimi illerde yüzde 60-70’e tırmanmaktadır. Kadınların işgücüne katılımı artmak yerine gerilemektedir; onlar için sürdürülebilir iş, her geçen gün daralmaktadır. İşe katılım süreci yerine işten eve dönüş belirleyici bir özellik durumundadır.
– Güvencesiz çalışma hızla yaygınlaşmaktadır. TÜİK verilerine göre geçici çalışanların sayısı 2 milyonu geçmiştir.
– Çoluk-çocuk yarım milyon insan, ülkenin farklı bölgelerinde çok zor ortamlarda konaklayarak, kötü ve ağır koşullarda ve yetersiz ücretlerle mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. Balıkçı barınakları, çiftlikler, orman içleri ve tarlalar sosyal güvenlikten, haktan-hukuktan yoksun yüzbinlerce insanın çalıştığı ortamlar durumundadır.
– 50’den az işçinin çalıştığı tarım ve orman işyerlerindeki işçiler İş Yasası kapsamında değildir. Tarım İş Yasası olmaksızın köleliği anımsatır biçimde çalıştırılmaktadır.
– İşçilerin çok önemli bölümü, asgari ücretle ve hatta daha az ücretle çalışmaktadır. Asgari ücret, bırakın yoksulluk sınırında olmayı açlık sınırının bile altındadır.
– Kayıtdışı çalışanların sayısı da dikkate alındığında Türkiye’de çalışanların yaklaşık yüzde 10’u sendikalıdır. Milyonlarca işçi, sendikal ve toplu sözleşme haklarından yararlanamamaktadır.
– İş güvencesi hakkı ancak 30 ve daha fazla işçinin çalıştığı, 6 ay süreyle çalışılan işyerlerinde çalışan işçiler için geçerlidir.
– Demokratik bir hak olan grev ve endüstriyel eylem hakları yasaklar altında tutulmuştur. Sendikal örgütlenmenin ve toplu sözleşme hakkının en önemli boyutunu oluşturan “Hak Grevi” yasaklanmıştır.
Sendikalar ekonomik ve toplumsal olumsuzlukların giderilmesi, insan onuruna yakışır iş ortamının sağlanması doğrultusunda daha etkin davranmak, hakların korunması ve genişletilmesi için güç ve eylem birliği oluşturmak üzere çok daha etkin mücadele etmek zorundadır; bekleyen ve yakınan değil, değiştirmek üzere sorumluluk alan bir davranışı geliştirmek zorundadır. Artık bu tüm sendikal örgütler için toplumsal ve tarihsel bir sorumluluktur.
İnsana yakışır onurlu işe ulaşmanın başkaca bir yolu yoktur.