Türkiye ekonomisindeki son gelişmeler ve işçi sınıfı – Prof.Dr. Mustafa Durmuş
Genel Başkan Danışmanımız Prof.Dr. Mustafa Durmuş tarafından 22 Temmuz 2024'te Tez Koop İş Sendikası Temsilciler Çalıştayı'nda yapılan sunum.
Enflasyon
Gelir Dağılımı
Ücretler ve modern kölelik
TÜİK fiyatları (Haziran)
TÜİK’in oyunları
TÜİK bazı madde ve hizmet fiyatlarını olduklarından çok daha düşük gösterdi.
Böylece TÜFE düşecek ve halk enflasyonun daha da düşeceği beklentisine girecekti.
Halk daha az harcama yaparak, bir yandan enflasyonun düşüşüne katkı sağlayacaktı.
Diğer yandan da, biraz dişini sıkarak bir iki yıla kadar reel ücretleri de dolaylı olarak artmış olacaktı.
Böylece asgari ücreti artırmaya, emekli maaşlarına zam yapmaya gerek kalmadan geçim sıkıntısı bitecekti.
Nas’a dayalı düşük faiz yaklaşımı ne kadar bilimseldiyse ve işe yaradıysa, beklentilere dayalı enflasyon teorisi de o kadar bilimsel ve geçerli.
Haziran ayı enflasyon rakamları
Yıllık enflasyon:
TÜİK’e göre % 71,60 ve ENAG’a göre % 113,08 olurken;
Aylık enflasyon:
TÜİK’e göre % 1,64; ENAG’a göre % 4,27 ve İTO’ya göre % 3,2 olarak gerçekleşti.
TÜİK’in açıkladığı rakamlarla diğerlerinin rakamları arasındaki farkın giderek daha da açılıyor olması TÜİK’in enflasyon verilerini manipüle ettiği yolundaki iddiaları güçlendiriyor.
TÜİK’in, enflasyonu olduğundan daha düşük göstermeye devam etmesi, özellikle de emek örgütlerini endişelendiriyor.
TÜİK bunu neden yapıyor?
Bunun kabaca iki nedeni var:
İlki, “enflasyonla mücadelenin başarı ile yürütüldüğü” biçimindeki iktidarın söyleminin desteklenmesi. Böylece örneğin iktidar, asgari ücrete Temmuz’da neden zam yapmadığının da gerekçesini oluşturuyor.
İkincisi, yılın ikinci yarısından itibaren geçerli olmak üzere memurlara ve tüm emeklilere verilecek ücret zamları ile ilgili.
İktidar bu zamları olabildiğince düşük tutmaya çalışıyor. Nitekim bu yüzden kamunun kontrolündeki mallara ve hizmetlere yapılan zamlar hep Temmuz ayına erteleniyor.
Örneğin Temmuz başında 1 litre benzindeki ÖTV tutarı 11,29 TL’ye motorindeki 10,59 TL’ye ve alkoldeki 1,269 TL’ye yükseltildi.
Yoksullaştırmaya devam!
İşçiler, memurlar ve emekliler ise açıklanan bu resmi enflasyon verileri ile yoksullaştırılmaya devam ediyorlar.
Öyle ki 6 aylık enflasyonun % 24,7 olarak açıklanmasının ardında memur ve memur emeklilerin maaşlarına yapılacak zam %19,3 ile sınırlı kaldı.
Sonrasında en düşük emekli aylığı 12,500 TL’ye çıkartılırken, asgari ücrete zam yapılmadı.
Bu politika bir yandan emekçileri yoksullaştırırken, aynı zamanda onları bölüp parçalayıp yönetmeyi de hedefliyor.
Dahası iktidar, “enflasyon düştükçe reel ücretler artacak böylece halk yılın geri kalan kısmında rahatlayacak” derken doğruyu söylemiyor.
Çünkü enflasyonun (TÜFE) düşmesi demek fiyatların düşmesi değil, fiyat artışlarının yavaşlaması demektir.
Yani özellikle de gıda başta olmak üzere zorunlu mal ve hizmetlerin fiyatları (daha küçük oranlarda da olsa) artmaya devam edecektir.
(https://x.com/Alaattin_Aktas/status/18091039362986602135 Temmuz 2024)
OECD içinde birinciyiz! Gıda enflasyonu
OECD içinde birinciyiz! Enerji enflasyonu
OECD içinde birinciyiz! Manşet enflasyon (TÜFE)
İktidar ve medyası, asgari ücretin artırılmasının fiyatları artıracağını savunuyorlar.
Başka bir deyişle, tüketici talebinin fiyatların hızla yükselmesine neden olduğunu savunuyorlar.
Öyle mi? Yoksa yükselen enflasyon sorunu bir arz/maliyet sorunu mu?
Yüksek enflasyon artan fiyatların hane halkının gelir fazlalığından kaynaklanan bir talep sorunu değil, ekonomideki arz ve maliyet yönlü sorunlardan kaynaklanıyor.
Enflasyonda kurdaki yükselişin, eğitim ve sağlık, konut harcamalarının, ulaştırma maliyetlerinin ve kar marjlarının aşırı biçimde artmasının temel etken olduğu görülüyor.
Enflasyon Göstergesi Olarak TÜFE ile İlgili Sorunlar
Genel olarak ve özellikle ekonomi genelindeki enflasyonun bir ölçüsü olarak TÜFE ne kadar güvenilirdir?
Fiyat seviyesinin, yani enflasyonun doğru bir göstergesi olarak TÜFE ile ilgili önemli sorunlar var:
Birincisi, TÜFE genel fiyat seviyesinin ve enflasyonun bir göstergesi bile değildir. Sadece kentli hane halkları için yaşam maliyetinin bir göstergesidir. Hayat pahalılığı ve enflasyon/fiyat düzeyi, kamuoyunun bu iki kavramı algılamasının aksine aynı şey değil.
2024 yılında TÜFE’de 81 ilin tamamı ve 227 ilçe kapsamında, 28 bin 852 iş yeri ve 5 bin 246 konuttan (kira) 406 madde, 913 madde çeşidi için her ay yaklaşık 608 bin 594 fiyat derlenecek.
Kısaca, TÜFE, ekonomide sadece yaklaşık 406 farklı ‘mal ve hizmeti’, yani kentli hane halkları tarafından en çok satın alınanları ölçmektedir. Ekonomide fiyatı olan yüzbinlerce farklı mal ve hizmet bulunmaktadır ve bunların hiçbiri TÜFE’ye dahil edilmemekle birlikte genel fiyat seviyesinin bir parçasıdır.
İkinci olarak, kamuoyu tarafından bilinmeyen bir şekilde, TÜİK (İktidar Bloğu) TÜFE’nin büyük bir kısmını nasıl hesapladığını gizli tutuyor.
Bunu enflasyonu ‘düşük göstermek’ için yapıyor. TÜFE’yi düşük tahmin etmek için bir teşviki var.
Enflasyon ne kadar yüksek olursa, asgari ücret, sosyal güvenlik, emeklilik maaşları ve benzerleri için daha fazla kaynak ayırması gerekir.
İstihdam istatistiklerinin aksine, enflasyonu, yaş, cinsiyet ve gelir düzeylerine göre ayırmaktan da kaçınıyor.
Bu yapılsaydı, TÜFE enflasyonunun etnisite ve düşük gelirli haneleri nasıl daha ciddi şekilde etkilediğini görülebilecekti.
En zenginler tüketimleriyle enflasyonu en fazla artırıyor!
Gıda ve alkolsüz içecekler, konut ve ulaştırma! Nasıl kısacak bu insanlar o harcamaları!
Daha az yiyecekler, ki antrikot yemiyorlar zaten.
Talep esnekliği düşük diye gıda enflasyonu uçtu gitti, birileri kâr edecek diye.
Kiradan çıkıp çadırda mı yaşayacaklar?
(https://x.com/meeeeenekseee/status/1800783637874614598, 12 Hazira 2024).
Üçüncüsü, TÜFE bir önceki yılın benzer bir ayına veya çeyreğine kıyasla enflasyondaki artışı ölçer.
TÜFE’yi (ya da herhangi bir enflasyon endeksini) hesaplamak için hangi ‘baz yılın’ kullanıldığı önemlidir.
TÜFE, hangi baz yılın kullanıldığına bağlı olarak daha yüksek ya da daha düşük çıkabilir.
Eğer baz yıl 2023’te olduğu gibi fiyatların daha yüksek olduğu bir yılsa, bir sonraki yıl olan 2024’te enflasyon ve TÜFE diğer yıllara kıyasla istisnai olarak daha düşük çıkacaktır.
Dördüncüsü, TÜFE’nin 406 mal ve hizmetten oluşan sepetinde çeşitli mal ve hizmetler için belirlenmiş ağırlıklar bulunuyor.
Diğer bir deyişle, nihai TÜFE hesaplamasında konut/kira maliyetinin ağırlığı, örneğin akıllı telefon maliyetinin ağırlığından daha fazladır.
Ancak ağırlıklar sadece 4 ya da 5 yılda bir değiştirilmektedir. Gıda, otomobil veya konut maliyetleri herhangi bir yılda önemli ölçüde artabilir, ancak ağırlıkları artışı yansıtacak şekilde değiştirilmez.
Dolayısıyla TÜFE o yıl için düşük tahmin edilmektedir.
Dahası, ağırlıklar hanehalkı gelir düzeylerine göre ayrılmıyor.
Oysa, medyan ve hatta çalışan yoksul haneler için kira maliyeti, örneğin daha zengin hanelere kıyasla daha büyük bir enflasyon etkisine yol açar.
Sonuç olarak yoksullar enflasyondan daha fazla etkilenir. Dolayısıyla onların yaşam maliyetleri genel TÜFE rakamından çok daha yüksektir.
Beşincisi, ekonomide yaratılan yeni mal ve hizmetler ve bunlardaki fiyat artışları, TÜFE’nin 406 mal ve hizmet sepetine henüz dâhil edilmediği için yakalanamıyor.
Aslında bunların fiyatları ve enflasyonu genel fiyat seviyesindeki artışın bir parçasıdır, ancak TÜFE’ye yansıtılmıyor.
Altıncısı, TÜFE, enflasyonu körükleyen bazı önemli kalemleri tamamen hariç tutuyor. Örnek olarak;
TÜFE’de uzun vadeli konut kredisi faizi oranları ya da artan gelir vergileri yoktur.
TÜFE e-ticaret ya da online alışveriş fiyat artışları ya yok ya da hala önemli ölçüde düşük gösteriyor.
İktidarın ücret artışlarının enflasyonu artırdığına dair söylediklerinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
Bu, hane halkına fayda sağlayacak harcamaları engellemek ya da azaltmak için kullanılmak üzere tasarlanmış bir argüman.
Bu argüman, ortaya çıkan enflasyonun hane halkı talep kaynaklı bir sorun olduğunu varsayıyor.
Aksine, artan fiyatlar çok daha fazla bir döviz kuru, enerji, gıda, yüksek kâr gibi arz sorunudur.
Maliyet itişli enflasyon (İthalat/döviz kuru)
TÜİK sunumu
Kârlar
(https://x.com/KansuYildirim/status/1809960432251150452 (7 Temmuz 2024)
Ayrıca
Talep daraltıcı para ve maliye politikaları ciddi yıkıcı etkilere yol açabilir.
Bunun yerine, enflasyonist sarmalları önlemek ve geçici maliyet artışlarından kaynaklanan sosyal ve ekonomik zararı hafifletmek için fiyat kontrolleri uygulamayı ve düşük gelirler için tazminat sağlamak daha etkili olabilir.
Mevcut enflasyonist eğilim, aşırı kârları engellemek için yurtiçi fiyat düzenlemelerinin yeniden değerlendirilmesi ve toplumda dayanışmayı teşvik etmek için daha varlıklı bireylere yönelik vergilendirmeyi (servet vergisi gibi) gerekli kılıyor.
OECD içinde sonuncuyuz
(İstihdam oranı)
OECD içinde ikinciyiz!
(Karşılığı ödenmemiş ev içi kadın emeği)
İşgücü verimliliği artıyor ama reel ücretler artmıyor, düşüyor
Sadece işgücü verimliliğinin yüksek olması reel ücret düzeyinin otomatik olarak yükselmesini sağlayamıyor. Yükselen reel ücretlerse korunamıyor. Reel ücret artışlarını sağlayan asıl faktör işçi sınıfının örgütlülüğü ve ekonomik ve demokratik hakları için mücadele gücü ve kararlılığıdır.
Türkiye işçi sınıfının ihtiyacı olan tam da budur aslında: Örgütlü ve birlikte mücadele. Yüksek enflasyon gerçeğini, TÜİK’in enflasyonu düşük göstermek için yaptığı manipülasyonları iktidarın yüzüne vurmak, onları halka şikâyet etmek ücret artışı sağlamak ya da yaşanabilir bir ücret düzeyine sahip olmak için yeterli olmuyor, olmayacak.
Bu tespit “bu eylemler yapılmasın” anlamına gelmiyor. Söylenen şey, sendikaların ve emekten yana olan hareket ve siyasal partilerin mücadelesinin bu eylemlerle sınırlı kalmamasıdır.
Asıl olarak da, daha örgütlü olmak, işçi sınıfının birliğini sağlamak ve toplumun diğer ezilen kesimlerini de yanımıza alarak ve üretimden gelen gücümüzü de gerektiğinde kullanarak, kararlı bir ekonomik ve demokratik mücadele yürütmemiz gerekiyor.
Dünyada birinciyiz! (Kişi başı servet artışı)
Türkiye’de 2023 yılında, yetişkin başına servette % 157’nin üzerinde bir büyüme gerçekleşti. Öyle ki ülkemizde diğer tüm ülkelerden açık ara farklı müthiş bir servet artışı yaşandı.
Servet artışında Türkiye’ye en yakın ülkeler % 20’ye yakın artışla Katar ve Rusya olurken, onları % 16’nın biraz üzerinde artışla Güney Afrika ve % 14 ile İsrail takip ediyor. ABD’deki artış ise sadece % 2,5 ile sınırlı kaldı.
Kişi başı servetteki bu artış TL cinsinden mi, yoksa dolar cinsinden mi geçekleşti? Aslında her ikisi de. Çünkü servet TL cinsinden % 157 ve dolar cinsinden % 63 arttı.
Şimdi, geçen yılın enflasyon ortalaması eğer % 65 civarındaysa TL cinsinden % 157’lik artış müthiş bir reel artış demek.
Bu arada TÜİK’in resmi enflasyon verisinin gerçek enflasyonun çok altında olduğu ileri sürülebilir zira ENAG genelde bunun iki katını açıklıyor.
Bir araştırmaya göre, Türkiye’nin en zengin % 1’lik nüfusu toplam servetin % 37’sinden fazlasına sahip.
Bu oran toplamda Türkiye’den çok daha fazla servete sahip bulunan Birleşik Krallık’ta % 21, İtalya’da % 22 ve Hollanda’da % 13 civarında.
“Modern kölelik”
Modern kölelik, göz önünde olan ama “gizli” tutulan ve dünyanın her köşesinde yaşamla derinden iç içe bir emekçi, kadın ve çocuk sömürüsü biçimi.
Modern kölelik, daha spesifik olarak; “zorla çalıştırma”, “zorla veya köle olarak evlendirme”, “borç esareti”, “zorla ticari cinsel sömürü”, “insan ticareti”, “kölelik benzeri uygulamalar” ve “çocukların satılması ve istismar edilmesi” gibi pek çok biçimde ortaya çıkabiliyor.
Öyle ki insanlar bu uygulama altında kandırılıyor, zorlanıyor veya reddedemeyecekleri ya da terk edemeyecekleri durumlara sürükleniyorlar.
Dünyanın geri kalanı da böyle gizli bir insani maliyetin farkında olmadan, bu insanların üretmeye veya sunmaya zorlandıkları ürünleri satın alıyor veya hizmetleri kullanıyor.
Küresel Kölelik Endeksinde 5. Sıradayız!
Demokrasi düzeyinden memnuniyetsizlikte 7. sıradayız!
TEŞEKKÜRLER