Emeğin Nabzı

Yunanistan işçi sınıfı Filistin halkının yanında ya biz? – Prof.Dr. Mustafa Durmuş

İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor

Geçen haftalarda basında Türkiye’nin İsrail’e yaptığı ihracatın Filistin’e yapılıyormuş gibi gösterilerek sürdüğü, üstelik de son bir yılda belirgin bir biçimde arttığı ileri sürülmüştü. Öyle ki Türkiye’nin Filistin’e yaptığı genel ihracat geçen yıla göre bu Eylül’de yüzde 1,075 ve ilk dokuz ayda yüzde 505 arttı. (1)

Yok edilmiş bir ekonomi nasıl ithalat yapar?

Keza Filistin, Türkiye’nin bu Eylül’de en çok demir çelik ihraç ettiği dördüncü ülke oldu. Filistin’e 45,9 milyonu Eylül’de olmak üzere dokuz ayda 66,7 milyon dolarlık demir çelik ihraç edildi. Dokuz aylık ihracatta geçen yıla göre artışsa tam 368 kata çıktı.

Oysa BM/UNCTAD raporlarına göre, başta Gazze olmak üzere Filistin, İsrail’in saldırıları yüzünden, yerle bir edildi, ekonomisi çökertildi, işsizlik ve yoksulluk görülmemiş ölçüde arttı. Öyle ki Gazze’nin milli geliri yüzde 81 oranında azalarak ekonomisini harabeye döndü. Şiddet ve ticaret kısıtlamaları Batı Şeria’nın ekonomisini ciddi şekilde felç etti. Gelir kesintileri ve azaltılmış yardımlar Filistin hükümetinin işlev görme yeteneğini felç etti. (2)

Ülkenin temel gıda malzemelerine en çok ihtiyaç duyduğu bu anlarda demir çelik gibi malzemelerin ithalatı söz konusu bile edilemezdi, kaldı ki ortada bunu finanse edecek para da yoktu.

İsrail bu ticarete niye göz yumar ki?

1 Kasım’da konuyu köşesinde ele alan gazeteci Alaattin Aktaş, kinayeli bir biçimde şu soruyu soruyordu:

“Hayırdır; hastaneleri ve okulları bile bombalayan İsrail, Filistin’in bu ithalatı, hem de Türkiye’den olan bu ithalatı yapmasına niye göz yumuyor?” (3)

Yunanistan işçi sınıfı sessiz kalmadı!

Türkiye tarafında bunlar olurken, Filistin halkı ile dindaşlık ilişkisi bulunmayan Yunanistan’ın Pire Limanı’nda önemli bir eylem gerçekleşti.

“Filistin dayanışmasını bir üst seviyeye taşımak: Yunanlı işçiler yol gösteriyor” başlıklı haberinde Simon Midgley, Yunanistan’da bu yıl 17 Ekim günü, yerel sendikaların çağrılarına yanıt veren liman işçilerinin, İsrail’in Hayfa limanına gidecek olan bir konteynerdeki 21 ton merminin sevkiyatını engelleyerek kargoyu yüklemeyi reddettiğini açıkladı.

Eylemi Konteyner Elleçleme (yükleme-boşaltma) İşçileri Sendikası (ENEDEP) örgütledi. Konteyner yüklü kamyonun durdurulmasından önce ENEDEP’in Facebook sayfasında yayınlanan açıklamada:

“Pire limanının bir savaş sıçrama tahtası olmasına izin vermeyeceğimizi yüksek sesle haykırmanın zamanı geldi… Barış için mücadele ediyoruz… Yunanistan’ın savaşa katılmasına hayır!” (4)

Sky News’te yayınlanan bir videoda işçiler konteynırın üzerine “Katiller, limandan defolun” yazdılar ve “Filistin’e özgürlük” gibi sloganlar atarak Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını dile getirdiler.

Pire Limanı Sendikası Başkanı ve Tüm İşçiler Militan Cephesi (PAME) Yönetim Kurulu üyesi Markos Bekris de şu açıklamayı yaptı:

“Filistin halkının soykırımını devam ettirecek savaş mühimmatının Pire Limanı’’ndan sevk edilmesine izin vermeme kararı aldık, işçiler ellerini “Filistin halkının kanıyla” lekelemeyecekler!” (5)

Britanya’da ise, en büyük sendikalardan biri olan TUC tarafından desteklenen bir sonraki ulusal işyeri eylem günü Filistin Halkı ile Uluslararası Dayanışma Günü’nden bir gün önce yani 28 Kasım günü olarak kabul edildi.

Sonuç olarak

İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor.

Ayrıca, Yunanistan’daki eylemden, ezilenin dostunun yine ezilen olduğu ve burada da farklı ulus ya da dini inançlara sahip olmanın enternasyonalist bir sınıf dayanışmasına ya da halkların dayanışmasına engel olamadığını da görülüyor. Umudu buradan büyütmek gerekiyor…

Ancak bizi üzen bir şeyler var: Türkiye işçi sınıfının, basın açıklaması ve en son Haziran ayında  İstanbul İşçi Sendikaları Platformu’nun  Filistin’le dayanışma eylemi düzenlemesi dışında bu konuda her hangi bir şey yapmaması, üretimden gelen gücünü kullanarak İsrail’e yapılan sevkiyatları durdurma eylemlerine girişmemesi. Bu durum işçi sendikalarının büyük ölçüde siyasal iktidarın ve burjuva ideolojisinin etkisi altında olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Son olarak, işçi sendikaları benzer bir duyarsızlığı halkın seçilmiş belediye başkanlarının ve meclislerinin görevden alınarak yerlerine kayyımların atanması sırasında da gösterdiler.

Oysa demokrasinin ve barışın olmadığı bir ortamda emekçilerin en sıradan ekonomik haklarının bile tehlikede olduğunu en iyi işçilerin ve sendikaların biliyor olması gerekmez mi?


Dip notlar:

(1) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi (1 Kasım 2024).
(2) https://unctad.org/news/economic-crisis-worsens-occupied-palestinian-territory-amid-ongoing-gaza-conflict (12 September 2024).
(3) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi (1 Kasım 2024).
(4) https://www.counterfire.org/article/taking-palestine-solidarity-to-the-next-level-greek-workers-show-the-way (8 November 2024).
(5) Agh.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu