Eğitim-Araştırma

Çalışma Yaşamında Güvencenin Yıkıldığı Nokta: Kıdem Tazminatı Fonu

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından yalnızca 13 yıl sonra 1936 yılında çıkartılan 3008 sayılı İş Kanunu kapsamında yaşama geçirilen ve daha sonraki yıllarda kapsamı daha da geliştirilen kıdem tazminatı, günümüzde yeniden tartışılmaya başlandı.

2002 yılından bugüne ülkemizi 17 yıldır tek başına yöneten AKP iktidarı, kıdem tazminatında değişiklik konusunu iktidara geldiği yıldan itibaren farklı düzeylerde gündeme getirdi. Hükümet tarafından hazırlanan yıllık programlarda ve 2004, 2013, 2015 ve 2019 yıllarında yapılan Çalışma Meclisi toplantılarında kıdem tazminatında değişiklik yapılması vurgulanarak “Kıdem Tazminatı Fonu”nun kurulacağı açıklandı.

2014 yılında açıklanan “Ulusal İstihdam Eylem Planı”nda “Fon”u daha ilginç kılmak üzere “Bireysel hesaba dayalı Kıdem Tazminatı Fonu”nun kurulacağı duyuruldu. Fon konusundaki ısrar, 2017 yılının ilk aylarından itibaren yeniden alevlendirildi. Bu kez de gelen tepkiler ve seçim tartışmalarının öne çıkmaya başlaması üzerine  sönümlendi.

2018 yılı Ağustos ayından itibaren ekonomik krizin ortaya çıkmasıyla dövizde yaşanan yükseliş ardından yeniden kıdem tazminatında düzenleme istekleri gündeme getirilmeye başlandı. Bu durum Cumhurbaşkanlığının 2019 Yıllık  Programında bir kez daha ortaya atıldı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 10 Nisan 2019 tarihinde açıklanan “Yeni Ekonomi Programı”nda, kıdem tazminatı için reform yapılacağını bunun için Kıdem Tazminatı Fonu kurulacağını ve fonun Bireysel Emeklilik Sistemine entegre edileceğini açıkladı. Temmuz 2019’da Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığı tarafından yayınlanan On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023) Belgesinde önceki açıklamalardan daha belirgin anlatıma yer verildi:

“Bireysel emeklilikteki otomatik katılım sistemi sistemde kalış süresi ve fon tutarını artıracak şekilde yeniden düzenlenecek ve bireysel hesaplara dayalı kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre edilecektir.”

Hazine ve Maliye Bakanı son olarak 30 Eylül 2019 tarihinde “Yeni Ekonomi Programı-2020-2022”nı açıkladı. Orta Vadeli Program olarak sunulan bu belgede, kıdem tazminatı kavramı kullanılmadan düzenleme hedefi açıklandı. Programda; “Ekonomimizin uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa dayalı kırılganlığını azaltacak, reel sektöre Türk Lirası cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak bir Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) sosyal tarafların mutabakatı ile kurulacak ve sermaye piyasalarını derinleştirecek kapsamlı bir reform paket devreye sokulacaktır” denildi.

 Son açıklamalar da dahil olmak üzere son yıllarda Hükümet yetkilileri tarafından hedeflenen tüm düzenleme girişimlerinin ortak yanı, kıdem tazminatını etkisizleştirecek yeni bir sistemin oluşturulması için çaba harcandığıdır.

Bireysel emeklilik sistemi ile ilişkilendirilerek kurulması amaçlanan Kıdem Tazminatı Fonu, işçiler için güvence anlamına gelen kıdem tazminatından yararlanma olanağını tümüyle sınırlandırılacak ve kimi durumlarda ortadan kaldırılacaktır. Özellikle Fon’da biriken tazminat tutarını alabilmek için yılların geçmesi gerekecek; kıdem tazminatının tamamını alabilmek için emeklilik hakkını kazanmak zorunlu olacaktır.

Kıdem Tazminatı Fonu’nun yürürlüğe girmesi durumunda işveren hiçbir ödeme yapmadan yani tazminat ödemesi yapmadan işçileri işten çıkartılabilecektir. Böylece işten çıkartılan işçi, bir yandan çalışma ve yaşam güvencelerinden yoksun bırakılırken aynı zamanda korunmasız biçimde sokağa atılmış olacak; işçi ve aile bireyleri büyük ekonomik sorunlar ortamında yaşama tutunmaya çalışacaktır…

Tüm bunların anlamı şudur:

Getirilecek sistem, işçilerin birikmiş emeğinin karşılığı anlamına gelen ve bir iş güvencesi olan kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaktadır; onları güvencesiz ve korunmasız bırakmaktadır ve bunun karşılığında da işverenlere çok geniş bir hareket alanı açmaktadır.

Kıdem tazminatına ilişkin hedefler 1980 Askeri Darbesini izleyen günlerde, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edildiği, sendikaların kapatıldığı ya da faaliyetlerinin askıya alındığı ortamda gerçekleştirilen değişikliklerden çok daha ileri boyuttadır. Çünkü çalışma yaşamının içinde bütün eksikliklerine rağmen aktif bir sistem ya da kurum niteliğinde değerlendirilen kıdem tazminatı hakkı, Kıdem Tazminatı Fonu uygulamasıyla ulaşılmaz kılınmaktadır. Bu nedenle tüm sendikaların görevi, bu tehlikeli yaklaşıma karşı kitlesel tepkilerini ortak, sürekli ve etkili olarak dile getirmektir. Bu onurlu tutum, tüm sendikalar için  demokratik ve sınıfsal bir görevdir.

Özellikle Türk-İş’in, 2011 yılında toplanan 21. Genel Kurulu ile 2015 yılında toplanan 22. Genel Kurullarında oybirliği ile alınan kıdem tazminatına ilişkin kararlar doğrultusunda sendikalar ikircikli kalınmadan kararlı davranış göstermelidir. Fon dayatmalarının gerçekleştirilmesi durumunda Türk-İş Genel Kurullarında alınan şu karar, mutlaka yaşama geçirilmelidir:

“Kıdem tazminatı Türkiye işçi sınıfının ve Türk-İş’in kırmızı çizgisidir. Türk-İş Genel Kurulu,  bugün çalışanlar ve gelecekte çalışacak olanlar için kıdem tazminatının mevcut haliyle korunmasından yanadır.  Türk-İş Genel Kurulu, kıdem tazminatının fona devredilmesi, süresinin azaltılması gibi bu hakkın tasfiyesine ya da zayıflatılmasına yönelik her türlü girişimin karşısında cevabı grev olacaktır.”

Şurası unutulmamalıdır: Türkiye işçi sınıfı, Kıdem Tazminatı Fonu dayatmasıyla yıllardır sinsi bir saldırı altındadır. Bu saldırı, işçilerin doğrudan çalışma hakkına yöneldiği gibi aynı zamanda iş ve sosyal güvencelerine ve sendikal örgütlenme hakkına yapılan sistematik bir saldırıdır. Bu sürece geçit vermeyecek olan konfederasyonları ne olursa olsun tüm sendikaların içtenliği, kararlılığı ve bilinçli tutumudur.




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu