“Engelsiz Bir Yaşam İnsan Hakkıdır”
Şurası bir gerçektir. Dünyanın bütün bölgelerinde ve ülkelerinde engelli bireyler çok büyük oranda toplumun sınırlarında yaşatılmakta ve en temel yaşam deneyimlerinden, olanaklarından ve getirilerden yoksun bırakılmaktadır.
Engelli bireyler tüm yaşamları boyunca, eğitim sorunlarıyla karşı karşı kalırken, iş bulma, gelir olanakları yaratma, sosyal yaşama doğrudan ve eşit bireyler olarak katılma, sağlık ve rehabilitasyon olanaklarına parasız, doğrudan ve sürekli ulaşabilme gibi sayısız konuda çok önemli sınırlamalarla, dayatmalarla ve genellikle yok sayılmalarla karşı karşıya bırakılmaktadır.
Yalnızca bunlarla da sınırlı değil. Onlar, sokaklara, konutlara, ticaret merkezlerine, kamu tesislerine, ulaşım araçlarına ve hatta bilgiye erişimde çok büyük engellerle karşılaşmaktadır.
Bu sayısız sorunlar nedeniyle günümüzde engelliler dünyanın en büyük ve en dezavantajlı azınlığını oluşturma özelliği taşımaktadır.
-Dünyadaki en yoksul nüfusunun yüzde 20’sini engelliler oluşturmaktadır.
-Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan engelli çocukların yüzde 98’i okula gidememektedir.
-Dünyada sokakta yaşayan çocukların yüzde 30’u engelli çocuklardan oluşmaktadır.
-Engelli yetişkinler arasında okuma yazma oranı yüzde 3’lere kadar düşmekte ve hatta bazı ülkelerde bu oran engelli kadınlarda yüzde 1’e kadar inmektedir.
Tüm bu genel görünüm ne yazık ki ülkemizde de yaşanan bir olgudur.
Ülkemizde engellilerin sorunlarına ilişkin duyarlılıklarda daha önceki yıllara göre kimi ilerlemeler yaşanmış olsa da onlar, iş ve gelir güvencesinden yoksun bulunmaları nedeniyle büyük bir yoksulluk ve yoksunluk içindedir; gelir güvenceleri yoktur ya da yetersizdir; vergi kolaylıklarından gerektiği gibi yararlanamamaktadır; işe girişte, işte kalmada ve sosyal haklara erişimde güvencesizdir, büyük eşitsizlik ve ayrımcılıklarla karşılaşmaktadırlar.
Engellilerin ekonomik ve sosyal hakları konusunda etkili politikaların yaşama geçirilmesi için kamusal kaynakların güçlü biçimde oluşturulması ve uygulamalara odaklı adımların atılması zorunludur.
2007 yılında Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kabul ettiği ve Türkiye’nin bir yıl sonra 2008 yılında onayladığı Uluslararası Engellilerin Hakları Sözleşmesi’nin soruna getirdiği tanımlamalar ve çözüm önerileri, ülkelerin kamu yönetimlerine yüklediği sorumluluklar ve kalıcı çözümlerin örgütlenmesi yönünden sorunu çok kapsamlı bir temel üzerine oturtmuştur.
Ülke yöneticilerinin, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Uluslararası Engellilerin Hakları Sözleşmesi’nde belirttiği engellilerin çalışma yaşamına katılım konusundaki önlemleri almakla yükümlü oldukları unutmamalıdır. Bunun anlamı engellilere yönelik her türlü etkili önlemin alınmasında, onların temel insan haklarından kaynaklanan sosyal haklarının varlığı belirleyici ölçü olmalıdır.
Engellilerin ekonomik ve sosyal hakları, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle uyumlu hale getirilmeli ve özellikle uygulamada karşılaşılan sorunların aşılması için kamu olanakları ve kaynakları etkin biçimde harekete geçirilmeli; karşılaştıkları sorunlara sürekli, kalıcı ve yapısal çözümler üretilmelidir.
Tez-Koop-İş Sendikası olarak, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün, engelsiz bir yaşam için duyarlılıkların yeni boyutlar kazandığı, engelsiz bir yaşamın temel insan hakkı olduğu gerçeği ile anılmasını diliyoruz.
Tez-Koop-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu