Haberler

Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkının 83. Yılı: “Kadınların Toplumsal ve Siyasal Katılımını Engelleyen Tüm Uygulamalar Aşılmalıdır”

Bir ülkenin gelişmesini, kadınların toplumsal ve siyasal alana katılımları belirler. Kadınların dışlandığı, eşitsizlikler ortamında ayrımcılığa uğradığı koşullar, o ülkenin veya toplumun ilerlememe nedenidir ya da geri kalmasını koşullandıran öncelikli etmendir.

Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşının kazanılması ardından 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren kadınların toplumsal ve siyasal yaşama katılımı yönünde bir dizi karar alınmaya, yasalar çıkartılmaya ve böylece yüzyılların gerici koşullanmışlıkları aşılmaya başlandı. Buna bağlı olarak 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde; 26 Ekim 1933 tarihinde muhtarlık seçimlerinde; 5 Aralık 1934 tarihinde ise genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasalar çıkartıldı. Yasanın çıkartıldığı tarihten on yıl sonra Fransa’da (1944); 11 yıl sonra İtalya’da (1945) ve 37 yıl sonra İsviçre’de (1971) bu temel hak kabul edildi. Afrika, Ortadoğu ülkelerinin birçoğunda ise yıllar sonra kısıtlı olarak kabul edildi.

Cumhuriyetin erken döneminde kadınlara seçme ve seçilme hakkının kabul edilmesinin önemini tartışmak olanaksızdır. Ne var ki ilerleyen yıllarda bu hakkın uygulamada etkili biçimde yaşama geçirebildiğini söylemek olanaksızdır. Çünkü günümüzde kadınların toplumsal ve siyasal yaşama katılımını engellemeye dönük çabaların egemen olması ülkemizin önemli sorunlarının başında yer almaktadır. Parlamentoda kadın temsilcilerinin ancak yüzde 14.7 oranında kalması ve yine onbinlerce seçilmiş temsilcinin bulunduğu yerel yönetimlerde benzer sonuçların yaşanması Türkiye’nin toplumsal gelişmişliği, demokrasisi ve geleceği için çok önemli sorun olma niteliğini korumaktadır.

Kadının siyasal yaşama katılımı yönündeki tüm engellerin kaldırılması yalnızca somut bir toplumsal cinsiyet sorunu değil, insan haklarının temel zorunluluğudur ve Türkiye’nin geleceği sorunudur. Bu nedenle yaşamın her alanında kadınları, kuşatılmış-kıstırılmış dar alanlarda tutmaya çalışan tüm gizli-açık kurallar, ilkeler ve uygulamalar mutlaka yıkılmalıdır. İşte ancak o zaman gerçek anlamda eşitlik ve özgürlükten söz edilmeye başlanabilir.

Tez-Koop-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu