Eğitim-Araştırma

Kıdem Tazminatı: Güvence ve Koruyucu Bir Araç…

Bir işçinin yaşam düzeyini belirleyen, onun ücret düzeyidir ve bu ücrete bağlı olarak yapılan diğer ek ödemelerdir.

Ücret işçinin belirli bir zaman diliminde kafa veya kol gücü kullanması karşılığında aldığı paradır. Ücret işçiye, emeğinin  bir  bölümünü  oluşturan  işgücünün  karşılığı  olarak ödenir. Ücret genel anlamda işçinin yaşamını sürdürme aracıdır.  İşçi aldığı ücretle kendi bireysel gereksinimlerini karşılarken bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin de gereksinimlerini karşılar. Peki kıdem tazminatı nedir?

Kıdem tazminatı, işçinin işini korumada bir güvence sağlar. Bunun yanında herhangi bir nedenle işten çıkartıldığında yeni bir iş buluncaya kadar gereksinimlerini karşılamaya katkı sağlar.

Hiç kuşkusuz ücret ile kıdem tazminatı birbirlerinden çok farklı iki kavramdır. Ancak kıdem tazminatına bir anlamda “biriktirilmiş ücret” ya da “birikimli ücret” veya işçinin “yıpranma ücreti” denilebilir. Ne var ki kıdem tazminatı ile ücret arasında biçim, amaç, kapsam, içerik ve hukuksal nitelikler açısından çok büyük farklılıklar bulunmaktadır.

Türkiye’de kıdem tazminatı uygulaması ilk kez bundan 83 yıl önce, 1936 yılında çıkartılan 3008 sayılı İş Yasası ile başlatıldı. Çıkartılan yasanın 13. Maddesiyle getirilen yeni hakka kavram olarak yalnızca “tazminat” adı verilmişti. İşçi hakları yönünden Cumhuriyetin erken döneminde tanınan bu hak, o yıllarda kimi kısıtlamalarla uygulanmaktaydı.

1950, 1952 ve 1967 yıllarında yapılan değişikliklerle ilk durumundan çok daha fazla kapsayıcı olan ve bu anlamda daha da güçlendirilen kıdem tazminatı 1971 tarihinde yürürlüğe giren 1475 Sayılı İş Yasası ve bu yasada 1975 yılında yapılan değişikliklerle geliştirildi.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi koşullarında demokrasi ve işçi haklarına karşı yönelen ilk kararlardan biri kıdem tazminatı hakkını darlaştırmak oldu. 12 Eylül cuntacıları TBMM’ni, siyasal partileri, sendikaları ve demokratik kuruluşları kapatırken grevleri de yasakladı. Bununla da yetinilmedi. Darbeyi izleyen 41 gün sonra kıdem tazminatı hakkında değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklere göre daha önce Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kıdem tazminatına tavan uygulanması, bu kez aynı Anayasa maddeleri yürürlükte olmasına karşın zorla yasalaştırıldı. Öyle ki alınan kararlara rağmen kıdem tazminatı tavanını aşarak ödeme yapanlara hapis ve para cezaları öngörüldü.

Kıdem tazminatının sınırlandırılması ve hatta ortadan kaldırılmasına dönük çabalar 12 Eylül Dönemi ardından da sürdürüldü.  İşveren örgütleri kıdem tazminatının işgücünde esnekliği ortadan kaldırdığı ve finansal yük getirdiğini  her fırsatta tekrarladılar.

Özellikle 1999 yılında çıkartılan İşsizlik Sigortası Yasası’ndan sonra başta işverenler olmak üzere kimi çevreler, kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini ileri sürmeye başladılar. Onlara göre, işsizlik sigortasının olduğu ortamda kıdem tazminatına artık gerek yoktu!…  Bu yaklaşım 2003 yılında yürürlüğü giren 4857 Sayılı İş Yasası’nında aynen korundu. Ancak tüm bu zorlamalara ve kampanyalara rağmen bir önceki İş Yasasında var olan kıdem tazminatı hükümleri, yeni çıkartılan 4857 Sayılı Yasa’nın geçici maddelerinde yer aldı.

Türkiye’de var olan işçi haklarının kısıtlı da olsa temel kazanımlarından biri olan kıdem tazminatının niteliği konusunda farklı değerlendirmeler yapıldı ve yapılıyor. Bu değerlendirmeler, konunun ne denli önemli olduğunu vurguluyor:

–   “Kıdem tazminatı, işçinin yıpranması karşılığında ödenen bir paradır.”

–   “Kıdem tazminatı, işçinin yıllarca birikmiş emeğinin karşılığı ve onun ücreti içinde yer alan ücret niteliğinde bir gelirdir.”

–   “Kıdem tazminatı, işçiyi korumak amacıyla düzenlenen bir ödemedir.”

–   “Kıdem tazminatı, işçinin uzun süre sabırla çalışması karşılığında bir ödül anlamına gelebilecek ödemedir.”

–   “Kıdem tazminatı, işyerinde emeği bulunan işçiye ödenen ikramiyedir.”

–   “Kıdem tazminatı, işçinin işsiz kaldığı sürede ihtiyaçlarını karşılaması amacıyla yapılan ve bir çeşit “sigorta” özelliği bulunan bir ödemedir.”

–   “Kıdem tazminatı, bir yaşlılık sigortası niteliğindedir.”

–   “Kıdem tazminatı, işçinin iş güvenliğini sağlama işlevleri gören koruyucu bir araçtır.”

–   “Kıdem tazminatı, iş hukukuna özgü, işçinin işini kaybetmesi olgusuna dayalı, kıdem esası üzerine kurulu özel bir tazminat ve hatta kurumdur.”

Ülkemizde işveren örgütleri ile onların siyasal uzantıları gibi işlev gören partiler, kıdem tazminatını ortadan kaldırmak ya da etkisizleştirmek için yıllarca hiç durmadılar ve susmadılar. Kıdem tazminatını yok etme propagandalarını ve girişimlerini bir kan davası gibi sürdürdüler, sürdürüyorlar. Sanki, kıdem tazminatı ortadan kaldırıldığında istihdam sorunları çözülecek, ekonomi büyüyecek-gelişecek-ilerleyecek, gelir dağılımı düzelecek… Sanki, Türkiye çağ atlayacak, prangalarından kurtulacak, küresel güce dönüşecek, kırlarına-kentlerine bahar gelecek!…

Kıdem tazminatına ilişkin olumlu tüm değişiklikler ardından yoğun propaganda etkinliklerinde bulunan işverenler ve örgütleri ile onların isteklerini yasa yapmayı zorunluluk olarak gören hükümetler, ücretlerin yüksekliğini sürekli biçimde vurgulamanın yanında ısrarla ve inatla kıdem tazminatı hakkı konusunda sürekli olarak şunları tekrarladılar:

-“Kıdem tazminatları her işletme için katlanılmaz bir yüktür.”

–   “İşverenin işi istediği gibi düzenlemesine engel olan kıdem tazminatı sistemi, kayıt dışılığı artırmaktadır ve mutlaka kaldırılmalıdır.”

–   “Ücretler yüksektir, işçilik hakları ve kıdem tazmınatları maliyetleri arttırmaktadır.”

–   “Yaşanan ekonomik sorunlardan kurtulmak, küresel oyuncu olmak için işçi ücretlerinin alt düzeylerde tutulması zorunludur.”

Bu söylemler 1999 yılında çıkartılan İşsizlik Sigortası Yasası ardından ve özellikle 2009 yılı Ekim ayında “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin yayımlanması sonrasında daha da yükseltildi. Bu kez şunlar da söylenmeye başlandı:

–   “İşsizlik Sigortasının olduğu koşullarda kıdem tazminatına ne gerek var?”

–   “İş Yasası bir an önce yenilenmeli ve kıdem tazminatı fonu oluşturulmalıdır.”

–   “İş Yasası, esnekleştirmeyi öngörüyor, oysa kıdem tazminatı katı ve bunu engelliyor.”

–   “Kıdem tazminatı hiçbir gelişmiş ülkede yok. İşletmeler için bir yük ve kayıt dışılığın kaynağıdır, kaldırılmalıdır.”

–   “Kıdem tazminatının olduğu bir ortamda rekabet edemiyoruz, kâr edemiyoruz.”

–   “İşçilik maliyetlerini artıran kıdem tazminatı kaldırılmalıdır.”

Siyasal iktidar temsilcileri ve özellikle ilgili çalışma bakanları ile ekonomiden sorumlu bakanlar bu süreçte işveren örgütleriyle paralel açıklamalar yapmaya devam ederken, ne olursa olsun Kıdem Tazminatı Fonu’nun kurulacağını belirttiler.

Onlara göre kurulması hedeflenen sistem, 2017 yılında yaptıkları açıklamalarda “bireysel hesaba dayalı fon sistemi” olarak tanımlanıyordu… O günlerde yapılan açıklamalarda; “Mevcut sistem, çalışma hayatımız açısından ciddi riskler taşıyor. Mesela işten çıkmak isteyen bir kişi ‘kıdem tazminatımı alamayacağım’ diye çıkmıyor. İşveren de ‘kıdem tazminatı yükünü nasıl karşılayacağım’ diye işten çıkarmıyor” diyerek kıdem tazminatının güvence sağlayan bir kurum olduğu gerçeğini istemeden de olsa vurguluyor ve daha da ileri giderek;   “Çalışanımızın emeğinin bu katılık altında boğulmasını istemiyoruz. Aynı şekilde, işverenimizin de kıdem tazminatı yüzünden kabuslar görmesini istemeyiz. Kıdem tazminatı reel sektör üzerinde, firmalar üzerinde çok ciddi yüktür, bir prangadır adeta…” diyorlardı.

Bu açıklamalar son olarak 30 Eylül 2019 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı (YEP)’nda belirtilen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) kavramı ile gündeme getirildi.

Yeni dönemde Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) ile kıdem tazminatına getirilmek istenen düzenlemeler genel olarak şu biçimde yaşama geçirilecek:

2017’de başlayan ve tüm çalışanları kapsayan otomatik bireysel emeklilik sisteminin kapsamı genişletilerek çalışanların tamamı için zorunlu olarak Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’ne geçirilecek. TES’in finansmanı için çalışanın maaşından kesinti yapılması hedeflenirken, hem işverenin hem de devletin katkı yapması sağlanacak. Her çalışanın bir TES hesabı olacak ve tüm kesintiler bu hesapta birikecek. Çalışanlar istedikleri zaman TES’ten çıkamayacak.  Ancak emekliliği gelen çalışan sistemden çıkabilecek. Bu sistemde işverenin yükünü arttırmamak için İşsizlik Sigortası Fonundan kaynak aktarılması sağlanacak. Böylece TES ile entegre edilmiş Kıdem Tazminatı Fonu oluşturulacak.

Türkiye’de işçilerin temel kazanımlarından biri olan kıdem tazminatı hakkı, korunması gereken temel emek ve sosyal haklardan biridir. Bu hakkı yeniden düzenleme adı altında önce etkisiz kılmaya sonra da ortadan kaldırmaya  çalışmak, sıradan bir hak kısıtlaması kavramı ile tanımlanamayacak, çok daha keskin, çok daha radikal kavramlarla tanımlanacak bir eylemdir; tam güvencesizliktir, tam haksızlıktır ve tam kötülüktür. Çünkü kıdem tazminatından yoksun bir işçi, aileleriyle birlikte güçsüz, korunmasız bırakılmış demektir.




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu