Tez-Koop-İş Kadın Sayı 2

Toplumsal Cinsiyetin Ana Akımlaştırılması: Gender Mainstreaming Nedir? – Necla Akgökçe

“Gender mainstreaming” İngilizce bir kavram. Kavramın Türkçe’de bire bir karşılığı yok. En kısa biçimde “toplumsal cinsiyeti dahil etme” şeklinde tanımlamamız mümkün. Daha geniş bir anlatımla; toplumsal cinsiyet eşitliğini ana politika, plan ve programlara dahil etme ve yaygınlaştırma, anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi 1997 yılında kavramı şöyle tanımlıyor: “Yasal düzenlemeler, politika ve programları da kapsamak üzere, planlanan herhangi bir hareketin kadınlar ve erkekler açısından doğuracağı sonuçların belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecidir. Kadınların ve erkeklerin sorun ve deneyimlerinin, ekonomik, politik ve sosyal tüm alanlardaki politika ve programların tasarlanması, uygulanması ve izlenmesi aşamalarının bütüncül bir boyutu haline getirilmesini, böylece her iki cinsin eşit fayda sağlamasını ve eşitsizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir stratejidir.” Avrupa Konseyi ise 1998 yılında “Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini her düzeye, her aşamaya, politika üreten bütün aktörlere eklemleyerek, politik süreçleri (yeniden) örgütleme iyileştirme, geliştirme ve değerlendirme stratejisidir.” diye tanımladı.

Bu iki tanımdan da anlaşılacağı gibi toplumsal cinsiyetin anaakımlaştırılması (gender mainstreming) bir durumu değil, bir süreci ifade eder. Çünkü kadınlar ve erkekler farklı koşullarda yaşar, bu durum onların sorun ve gereksinimlerini farklılaştırır. Politika üretenler onların bu farklılıklarını program ve stratejilerine yansıtırlarsa hem politikanın alanı genişler hem de demokrasinin alanı. Bir belediyenin boş bir araziyi değerlendirmek için proje geliştirdiğini varsayalım. Bu projenin hem kadınlar hem de erkekler tarafından kabul edilmesi için o yörede önce bir anket çalışması yapılır. Kadın ve erkeklerin neler istediğine bakılır. Diyelim ki kadınlar çocuk parkı, erkekler de yüzme havuzu istiyor. Belediye yüzme havuzunu tercih etmişse bu projede toplumsal cinsiyet faktörünün atlandığını söyleyebiliriz. Belediyenin havuzlu ve parklı bir çözüm sunması halinde, iki cinsiyetin de ihtiyaçlarını gözettiğinden, toplumsal cinsiyetin sürece dahil edildiğinden, bahsedilebilir.

Bir örgüt stratejisi

Görüldüğü üzere bir grubu, bir yapıyı hedefleyen her türlü girişimin, o yapının kadın ve erkek üyelerini nasıl etkileyeceğinin araştırılması, onların farklı ihtiyaçlarının dikkate alınmasını gerektirir. Toplumsal cinsiyeti ana akımlaştırma, bu dikkate alma işinin adıdır.

Toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması stratejisinin sendikaların gündemine 1999’da Amsterdam Antlaşması ile girdiğini bir önceki sayımızda yazmıştık.

O günden bu yana Batı sendikalarının önemli bir bölümünde toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması, bir örgüt stratejisi olarak ele alınıyor.

Bu strateji örgütün tüm karar mekanizmalarını her düzeyde etkileyerek ve bunları yeniden şekillendirerek dönüştürüyor. Toplumsal cinsiyet perspektifi tüm karar verme süreçlerine, başlangıçtan itibaren dahil ediliyor. Böylece cinsiyet eşitliği ilkesi, sendikanın temel politikalarından örgütlenme biçimine, toplu sözleşme düzeninden uluslararası ilişkilerine, basın açıklamalarından kullandığı dile kadar tüm bilgi üretimi, karar verme ve eyleme süreçlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

Cinsiyetin başlangıçtan itibaren ana akımlaştırılmasını bir örnekle açıklayalım: Geçtiğimiz yıllarda özel istihdam büroları aracılığıyla işçi kiralama, sendikaların karşı çıkmasına rağmen, yasalaştı. Bir grup işçi artık özel istihdam bürolarının çalışanı oldu. O dönemde bir sendika, özel istihdam bürolarına karşı bildiri yayımladı, diyelim. Bu bildirinin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir bildiri olması için bildirinin ilk satırlarından itibaren kadın ve erkek işçilerin hayatlarında neleri değiştireceğinin ayrı ayrı anlatılması gerekirdi. Hiçbir sendikanın bildirisinde, kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı gezici ve geçici tarım işçiliğinde, özel istihdam bürolarının sürekli istihdam ilişkisi kurmasının kadın emeği açısından ne anlama geldiği yer almadı örneğin. Bırakın gündelik politikaların cinsiyetlendirilmesini, sendikaların pek çoğunun ana tüzük ve programları bile toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirilmiş değil. Oysa Batı sendikalarında bu süreç çoktan başladı.

Sendikaların değişimi

Bazı sendikalar cinsiyetler arası demokrasiyi sağlamak amacıyla toplumsal cinsiyetlendirme stratejisini benimsediklerini tüzüklerinde açık açık belirtmişlerdir. Alman Hizmet Sendikası VERDİ, tüzüğünde başlangıçta sendikanın görev ve yetkilerini tanımlandıktan sonra, bu görevi yerine getirmek için izlediği politika ve stratejileri sıralarken, cinsiyetin ana akımlaştırılmasını şöyle garanti altına alıyor: “Toplumsal cinsiyet temelli demokrasiyi gerçekleştirmek için kadın ve erkeğin iş yaşamında, ekonomide, siyasi alanda eşit katılımını sağlamak amacıyla toplumsal cinsiyetlendirme stratejisini takip eder.”

Yine Almanya metal sektörünün köklü ve büyük sendikalarından olan IG Metall’in tüzüğünde yer alan amaç ve ilkeler bölümünde eşitlik politikalarına ilişkin maddede: “IG Metall, ilke olarak toplumsal cinsiyetlendirme stratejisini kullanmaya kararlıdır. Bu strateji, IG Metall’deki planlama ve karar verme süreçlerine dahil edilerek onları etkileyip değiştirmeyi gerektirir.” diyor.

Tüzüklerden yaptığım bu iki alıntı, orada kendi halinde ve kendisi için madde olarak kalmıyor. Toplumsal cinsiyetlendirme stratejisini benimseyen bu iki sendika da daha sonra bu stratejiyi uygulamaya koymak için, projeler geliştirip ekipler kuruyorlar.

IGMetal 2003 yılının Nisan ayında üç yıl süren bir “Gender Mainstreaming Projesi”ne start verdi.

Projenin hedeflerini o zaman şöyle tanımlamışlardı:

“Pilot bölgelerde seçili faaliyet alanlarına toplumsal cinsiyet boyutunu katmak.

IG Metall’de toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli demokrasi konusunda farkındalık yaratmak. IG Metall’de erkekler ve kadınlar için eşit fırsatlar yaratmak.

IG Metall’de toplumsal cinsiyetlendirme stratejisinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesine çalışmak.”

Bu sayılanların hepsi ciddi bir ekip çalışması ile gerçekleştirildi. Sendikada kadın ve erkek üye oranları tespit edildi. Daha sonra taban ve tepe yönetimlerinde görev alan kadın ve erkek oranları saptandı. Üst yönetimlerden alt yönetimlere ve temsil görevlerine indikçe kadın oranları artıyordu. Sendika, kadınların yönetimlere gelebilmesi için kadın üye oranına uygun bir kota koydu.

Ekip kuruldu

VERDI ise 2001 Kasım ayında eyaletler komitesinin aldığı kararla başlattığı sendikayı toplumsal cinsiyetlendirme projesini “Geleceği toplumsal cinsiyet perspektifi ile kuracağız”, sloganı ile başlatmıştı. Almanya’da bu konuda ciddi bir rüzgâr estirdi. VERDI, gender mainstreaming’i sendikayı modernize etme yolu olarak değerlendirerek şöyle tanımlıyordu:

“Toplumsal cinsiyet eşitliği, kurum içinde ve toplum içinde, hem iç hem de dışsal olarak çalışan yenilikçi bir sendikal reform projesidir. İçsel olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet demokrasisi, örgütü kadın ve erkeklerin farklı ve farklılaşmış ihtiyaçlarına uyarlayarak ileriye dönük ve sürdürülebilir bir politikayı temsil etmektedir.”

VERDI, Alman Sendikaları içinde politikalarını ve süreçlerini toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirip değiştiren ilk sendika oldu. Bunun için bir ekip kurdular. Sendikanın uzmanlık alanlarında çalışan herkesi bu işe dahil ettikleri gibi her uzmanlık alanına toplumsal cinsiyet boyutunu kazandıracak toplumsal cinsiyet uzmanları ile de çalıştılar. Bu süreç boyunca kadınlara ve cinsel yönelim ayrımcılığına karşı, maruz kalanları güçlendirici politikalar ihmal edilmedi…

Alman Kamu Taşımacılığı Sendikası (ÖTV) yönetimi, 1998’de toplu pazarlık süreçlerine başlangıçtan itibaren cinsiyet eşitliğinin dahil edilmesi ilkesini benimseyerek, TİS görüşmelerine toplumsal cinsiyet eşitliği uzmanını da kattı. Böylece toplu pazarlık sürecinin cinsiyetlendirilmesine yönelik ilk adım atılmış oldu.

Yönü yukarıdan aşağıya

Yukarıda verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere örgütün politikalarına ve süreçlerine toplumsal cinsiyeti dahil etme stratejisi, yukarıdan aşağıya doğru uygulanan bir süreçtir. Sendika yöneticileri bu konuda bir karar alarak, gerekli kadronun kurulmasını ve gerekli araçların teminini sağlar. Yöneticiler, taban, sendikanın tüm personeli, toplumsal cinsiyet eğitimleri ve egzersizleri yoluyla bu konuda bilinçlendirilir. Toplumsal cinsiyet konusunda eğitilmiş uzmanlık alanlarının her biri, kendi konuları üzerinden bunu uygulamaya koyarlar. Gerektiğinde toplumsal cinsiyet uzmanlarından bu konuda yardım alırlar. Böylece aşağıdan yukarıya doğru bir süreç başlamış olur. Sendikalarda toplumsal cinsiyeti ana akımlaştırma stratejisi hem kadın hem de erkeklere yönelik bir süreçtir. Dolayısıyla uygulayıcıları da kadınlar ve erkeklerdir.

Türkiye sendikaları açısından çok kabul edilebilir bir stratejiden bahsetmediğimizin farkındayız. Ama uygulanmaya başlandığında Batı sendikalarında da “gender mainstreaming” ciddi tartışmalara ve kopuşlara neden oldu. Şu anda her alanda olmasa da bazı alanlarda, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten politikalar üretilebiliyor. Bizde de bir yerden başlamak lazım. Zira örgütlerin şeffaf hale getirilmesi, örgüt içi demokrasi kanallarının açılması, ayrımcılığa uğramış grupların temsili biraz da bu tür uygulamalardan geçiyor…




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
×
Asgari Ücret