1000 Günlük Direnişçiler: Cargill İşçileri
11 Aralık 2011 tarihinde Cargill işçileri ekmekleri ve gelecekleri için yürüttükleri direnişin 1000’inci gününde Tarım ve Orman Bakanlığının önünde basın açıklaması yapmak için Ankara’ya geldiler. gençemek Dergisi olarak kendilerini yalnız bırakmamak ve direnişlerine elvermek adına yanlarında olmak istedik. Ancak Bakanlığın önüne gittiğimizde orada bulunan emniyet güçleri Cargill işçilerinin üyesi oldukları Tek-Gıda-İş Sendikasının Ankara’daki Şubesinin önünde açıklama yapacaklarını söylediler. Biz de derhal oraya gittik ve Cargil emekçileri Özgür Yiğit, Faik Kutlu, Muharrem Özcan ve Eşref Özkan ile eylem içi bir söyleşi gerçekleştirdik. Ne yazık ki, söyleşi sonrasında Cargill direnişçisi arkadaşlarımız göz altına alındı ve akşam da Ankara’dan zorla gönderildiler. Buradan direnişlerini bir daha selamlıyoruz.
Arkadaşlar öncelikle Ankara’ya hoş geldiniz. İsimlerinizi alabilir miyim?
Özgür Yiğit, Faik Kutlu, Muharrem Özcan ve Eşref Özkan
Kaç kişi geldiniz şu an Ankara’ya?
Faik Kutlu: 8 işçi bir de sendika temsilcisi Suat abi var bir de 9 kişiyiz.
Cargill’de çalışan kaç kişi var?
Faik Kutlu: Çalışan, Cargill Fabrikasında işçi bazında 150 civarı. Bir de yine aynı çatı altında Balıkesir’de Turyağ Fabrikası var, aynı sayıya dahil örgütlenmede.
Örgütlenme süreci nasıl ilerledi ve süreç nasıl bu noktaya geldi?
İki ayrı fabrikada örgüttendik biz. Sayının üzerindeydik başvuru yaptık tespit için, yetki tespiti için Cargill itiraz etti. Yetkiye değil de dedi ki “bizim genel merkezimiz var İstanbul’da, bunu da sayıya dahil edilmesi lazım” deyince biz böyle 30-40 kişi aşağıya düştük, 120-130 kişi de orada vardı. Daha sonra biz hiçbir şey yapmadık, eylem falan, biz örgütlenmeye devam ederken tabii bu süreç içinde bu nişasta bazlı şeker kotasının yüzde ondan yüzde beşe düşürülmesi gündeme geldi. Tabii, bunun uygulanma tarihi Ekim ayına yakın bir süre idi. Yani biz Nisan ayında çıkarıldık 2018, kota Eylül sonu Ekim başı gibi devreye girecekti, yani fabrikanın kapasitesi yarı yarıya düşecekti. Yani bir de en hızlı olan bir sezon.
Eşref Özkan: Bu sadece fruktozda.
Faik Kutlu: Sadece sadece fruktozda yani. Fabrikada çeşitli üretimler yapılıyor: nişasta; yan ürün dediğimiz hayvansal yemler; glikoz, fruktoz. Bu sadece fruktoza vurdu. Yani tabii bir de arada 5-6 aylık bir dönem var, Cargill tabii direkt sendikalaşmanın önüne geçmek için bize bunu yaptı.
Sizin bugün 1000’inci gününüz değil mi? Tam 1000 gündür sizi bu şekilde canlı tutan şey nedir?
Faik Kutlu: 1000 gündür bizi diri tutan olay haklı olmamız, insan haklı olduğu mücadelenin arkasından inançla yürüdüğü zaman… Bizi diri tutan olay inancımız ve haklılığımız.
Peki size karşı verilen desteği düşündüğümüzde toplumda da aynı canlılığı hissediyor musunuz?
Faik Kutlu: Tabii ki de! Biz o şeyi toplumda bulamazsak, o desteği, zaten bizim inancımızda zayıflar. Onların desteği ile bu inanç devam ediyor aslında.
Aileleriniz ne düşünüyor eylemleriniz hakkında? 1000 (Bin) gün çok uzun bir süre
Faik Kutlu: Aileler bize ilk günlerde tabii biraz sıkıntı yapıyorlardı; ama onlara da bizim yaptığımız şeyin ne kadar doğru olduğunu anlata anlata şu an hepsi arkamızda ve destekçi; çünkü ailelerimiz bu desteği vermese biz buraya gelemeyiz. Uzun bir süre, gerçekten uzun bir süre. Yani pandemi süreci de bizi etkiledi.
Sürekli dışarıdasınız zorluklar sıkıntılar çekiyorsunuz, aynı zamanda içeride olan arkadaşlarınız ne düşünüyor, yani sizin bu direnişinizle ilgili desteklerini belirtiyorlar mı?
Faik Kutlu: Tabii, şu an bizim mevcut içeride bize destek veren üye arkadaşlarımız var.
Kaç üye var şu anda içeride çalışan?
Faik Kutlu: Şu an, tabii biz işten çıkarıldıktan sonra istifa eden arkadaşlarımız oldu, şu an net sayıyı bilmiyorum ama…
Sizce bu eylem niye bu kadar uzun sürdü, yani Cargill niye bu kadar çok direniyor?
Faik Kutlu: Yani en başında yargının çok uzun sürmesi bizim elimizi kolumuzu bağladı. Bizim şu an elimizde istinaftan da onaylanmış, haklılığımızı biz mahkemede de kanıtlayıp daha sonra çeşitli eylemlere biz… Çünkü biz biliyorduk sendikadan dolayı çıkarıldığımız ama karşı taraf şunu diyordu hani, “hayır, biz sendikadan çıkarmadık, kotadan çıkardık.” hani bütün kamuoyuna böyle demeçler veriyordu. İstanbul’da geldik kaldık, işte orada bina çalışanlarına mail attılar, biz kotadan çıkarttık. Tabii mahkemeler bitti, sendikal ve işe iade davalarını kazandık. Onların artık bir söz hakkı kalmadı ama kanun diyor ki “ver parasını ver tazminatını işe alma” Biz de diyoruz ki davayı açan benim, kazanan benim niye işverene soruyor. Ben paranın derdinde değilim ki, ben para istemiyorum. Ben işimi istiyorum, benim haklı talebim bu. Bana sorsa dese ki “iş mi, tazminat mı?” İşçiye bırakması lazım. Yani direkt davayı açan ve kazanan işçi ama söz hakkı işverenin.
Bugünkü eylem normalde Tarım Bakanlığının önündeydi, şimdi neden buradayız, ne oldu?
Faik Kutlu: Ya biz sabah 10.30 gibi burada olduk, buradan Ankara şube sendika temsilcileri ile beraber ekip halinde Bakanlığın önüne geçecektik. buradan hareket edelim dedik. Tabii buraya gelince emniyetten arkadaşlar geldi,işte basın açıklamasını burada yapmamızı istediler. Biz niye Ankara’ya geldik, Bursa’da şubemiz var, amacımız orada bir sesimizi duyurmak çünkü Cargill bir tarım firması, direkt Tarım Bakanlığından teşvikler alarak, vergi indirimi alan, bu dönemde yüzde yetmişe yakın vergi indirimi alan, çeşitli teşvikler alan bir firma.
Polis gerekçe olarak ne söyledi size?
Faik Kutlu: Polis gerekçe olarak İçişleri Bakanlığının işte devlet kurumları önünde pandemi sürecinde, 1 Mart’a kadar bütün eylemlerin yasaklandığını ama bunun önüne yapan demeyi ekliyor,burada pandemi yok, burada yapabilirsin basın açıklamasını. Devlet kurumu önünde, orada pandemi var!
Öyle bir yazı gösterdiler mi, var mıydı ellerinde?
Faik Kutlu: Sordum gösteremediler. Böyle bir genelge var mı dedim gösteremediler. Pandemi Orada da var burada da var. Yani pandemi bir bahane.Yani işçi sınıfı bugün zulme ve mağduriyete uğratılıyor.
Muharrem Özcan: Cargill’in bağlı olduğu bir devlet kurumunun önünde açıklama yapmak istiyoruz yani, bu en doğal hakkımız, bir o kurum işimizi çözebilir.
Anayasal bir hakkınız var onu kullanmak istiyorsunuz.
Muharrem Özcan: Tabii, anayasal bir hakkımız var, mahkeme kağıtları hepimizin elinde zaten, onlarla geldik buraya.
İzinli bir şekilde zaten önceden duyuruya da çıkmışsınız.
Faik Kutlu: Tabii biz her türlü duyuruyu kendi Facebook sayfamızdan da yaptık.
Muharrem Özcan: Emniyetteki arkadaşlar şeyi diyor Valiliktenizin almanız gerekiyor, biz İstanbul’da on tane basın açıklaması yaptık, Cargill’in müşterilerine giderek. Hiç birinde izin almadık yani basın açıklaması için.
Sendika bu konuda herhangi bir açıklama yaptı mı?
Faik Kutlu: Ne gibi?
Yani şu anda neden burada yapıldığına dair?
Muharrem Özcan: Sendika da aynen bizim gibi düşünüyor, burada basın açıklaması yapmanın bir anlamı yok yani, biz orada yapmak için geldik.
Anladım, emniyet o zaman sabah direkt sizinle beraber buraya geldi.
Faik Kutlu: Sabah buraya geldi, yukarı geldi görüştüler. Diyorlar ki “siz aranızda 3-4 tane temsilci seçin, işte basın açıklamasını burada yapın. Bakan ile mi yoksa danışmanı ile mi, işte mektubu onlara verin onlarla görüşün.” Biz hayır dedik, zaten basın açıklaması 15 dakika süren bir metin, orada yapacağız.
Muharrem Özcan: Ondan sonra onları yine mektup vereceğiz yani.
Faik Kutlu: Hani basın açıklaması yapmak için herhangi bir başvuru yapmanın…
Peki, öngörünüz nedir, sizce ne olur?
Faik Kutlu: Biz basın açıklamasını yapmadan gitmeyiz.
Peki, bütün bu bin günü de hesaba kattığınızda, yani Türkiye işçi sınıfı adına, işçi hareketi adına hangi konumdayız, nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Faik Kutlu: Yani işçi sınıfı adına baktığımız zaman, bugün örgütlenmede insanların bilinçlenmesi konusunda işçiler olarak, biraz sıkıntılar yaşıyoruz. Yani alttan gelen işçi, yeni neslin de bu konuda bilinçsiz olduğu, bir işçinin yetiştiği…
Muharrem Özcan: Şimdi mahkemeyi kazanan bizim gibi işinden atılan işçiler işine de dönemiyor, hani bu başka firmalarda da aynı şey, burada nasıl bir örgütlenme yapacaksın, orada onların da başına aynı şeyler gelecek onlar da dönemeyecek. Sonuçta hukuken kazanıyorsunuz ama elde ettiğimiz bir şey yok, hani biz tazminat için değil ki işimize geri dönebilmek için, işverenlerin anayasal hakkımıza saygı duymasını istiyoruz.
Emirali Karadoğan: O zaman hukukta bir sorun mu var?
Muharrem Özcan: Tabii sorun var.
Yani işe iade davası işe iade etmiyor mu?
Muharrem Özcan: Demin Faik arkadaşımın anlattığı gibi yani, mahkemeyi kazanan biziz, bize hiçbir şey sorulmuyor. Biz işimize dönmek istiyoruz ama o diyor ki işte işverene, “sen parasını ver”.
Faik Kutlu: İşverenler zaten çıkarırken, o davayı kazanamayacağını biliyor. Hani çıkardıktan sonra uğrayacağım maddi tazminat davasının da, onun hesabını yapıyor zaten. Ben diyor mahkemeye “2 yıl sonra biter, işte şu kadar işçi çıkardım, şu kadar tazminat”. Zaten onlar bizi çıkarmadan önce bunun hesabını yapıyorlar, onu gider olarak yazıyor işveren. benim işçiye ödeyeceğim tazminat 2 senede bu, onun için verdiği bu para değerli değil, bize verdiği 50 bin, 40 bin lira. Onu gider olarak zaten 2 yıl öncesinden göstermeye başlıyor. Amaç sendikalaşmayı orada önlemek. O parasını ve sermayesini koyuyorsa, işçi de alın terini ve emeğini koyuyor oraya. Yani işçinin şu gözle bakmaması lazım patrona, bizim babalarımızdan dedelerimizden “patron, işveren senin ekmeğini veriyor, niye baş kaldırıyorsun, hep razı ol başını eğ, sesini çıkartma.” Bize hep bu öğretildi büyüklerimizden. Ama o sermayesini koyuyorsa emek en yüce değerdir. Yani bu hayatta, zamanı satın alamazsınız, insanlar gidiyor o fabrikada 10 saatini geçiriyor, ailesinden fazla iş arkadaşını görüyor. Çevremde belki 100 kişiyi etkilemişimdir bu zamana kadar, bilinçlendirmişim, o da belki 100 kişiyi… Ya bu böyle böyle büyüyecek bence.
Sizin bu eylemleriniz içerideki işçi arkadaşların konumlarında, çalışma koşullarında olumlu bir etki yarattı mı sizce?
Faik Kutlu: Şöyle yarattı, Cargill bu zamana kadar hiç çift haneli bir zam politikası uygulamazken 3 yıldır yılda 2 defa ve çift rakamlı zamlar vermeye başladı. Niye, çünkü o kapıda biz varız… Diyor ki “siz sendikaya üye olmayın, üçüncü kişiyi araya sokmayın, biz veririz size, sıkıntı yok”. Ama oradan biz o çadırı kaldırdığımız gün o üç senede verdiklerini geri alacaklar, %5 verecek, orada hiç bir işçi ağzını açamayacak. Çünkü 1000 gün bir direniş sergilenmiş ve mücadele kaybedilmiş, işveren buraya sendikayı sokmamış, orada işçinin hiçbir söz hakkı kalmayacak.
Siz, “şu anda aslında mücadeleyi kazanan işçi; ama hukuk mücadelemizin kazanım zaferini bize iade etmiyor” mu diyorsunuz?
Muharrem Özcan: Şimdi biz tazminatlarımızı aldık hani mahkemelerden, işveren bunu yatırdı bize. Hani bu dava burada bitiyor mu, biz burada bitirmedik çünkü işimizi geri alamadık ve sendikayı oraya sokamadık, örgütlenemedik yani. Demin sordunuz ya direniş neden devam ediyor? Bunun için devam ediyor. Çünkü biz bir şey başaramadık. Tamam bir kazançtır mahkemeyi kazandık ama biz ne zaman işe geri döneriz, sendika ne zaman oraya girer biz o zaman kazanmış olacağız.
Bireysel olarak kazandınız ama kitlesel olarak kazanamadınız
Muharrem Özcan: Tabii, o yüzden bu direniş sürüyor yani, bırakmıyoruz.
Bu nedenle ilk günkü canlılığınız aynen devam ediyor.
Muharrem Özcan: Çünkü biz burada bırakırsak biz kazanmış olmayız. Belki biz parasal olarak kazanmış oluruz ama işçi sınıfı kaybetmiş olur.
Özellikle örgütlenen iş yerlerine ya da gençlere ne gibi bir mesajınız olur, zorluklara karşı?
Muharrem Özcan: İlk yapacakları şey örgütlenmek, örgütlenmek demek birleşmek güçlü olmak demek, buna başlamaları gerekiyor ki ondan sonraki süreçler güçleri ile beraber birlik ve beraberlikleri ile istediklerini elde edeceklerdir yani. Ama önceden örgütlenmeyi öğrenmeleri lazım.
Sen kaç yaşındaydın?
Eşref Özkan: Ben 32 .
32 yaşındasın… Genç bir işçi olarak bu süreçte yaşadıkların sana ne öğretti?
Eşref: Örgütlenmenin ne kadar değerli olduğunu öğretti. Yani haklı olduğun zaman hakkını arayabilmen gerekli, yani verilene kanaat getirmemen önemli çünkü verilene kanaat getirirsen yarın öbür gün senin çocukların… Yani senin çocukların beyaz yakalı olmayacak, işçileri böyle ayırıyorlar beyaz yaka, mavi yaka, hepsi işçi. Yani işçi olarak çalışacak, sen yapmazsan bunu, senin çocuğun yapacak, çocuğunun çocuğu yapacak; bir bedel ödemek gerekiyor ki bir şeyler düzelebilsin.
Cargill uluslararası bir firma… Uluslararası değil de, yerel bir firma olsaydı aynı şekilde süreç bu kadar uzar mıydı sizce?
Muharrem Özcan: Vallahi Sonuçta bence uzardı, yani bütün işverenler aynı. Sonuçta bu bir Amerikan firması ama burada bu ülke CEO’su, müdürleri hepsi Türk. Yani sonuçta Amerika’nın oradaki CEO’su yönetmiyor şu anda, burası yönetiyor.
Tez Koop-İş Genç Emek Dergisi adına size çok teşekkür ediyoruz ve başarılar diliyoruz.
Muharrem Özcan: Biz teşekkür ediyoruz, sesimizi duyuyorsunuz sağ olun.