İşyerinde kadına yönelik ayrımcılık – Prof. Dr. Nurcan Özkaplan
Prof. Dr. Nurcan Özkaplan, geçtiğimiz sayı yayımladığımız makalesinin ilk bölümünde, kadın-erkek mesleği, entegre meslekler, mesleğin kadınlaşması /feminizasyonu süreci gibi, emek piyasasındaki ayrımcılık tanımlarını aktarmıştı. Bu yazısında, meslek içi katmanlaşmanın getirdiği cinsiyetçi yapılanmayı ve ücret farklılığını örnekliyor; cam tavan kavramını ayrıntılandırıyor.
Türkiye’de erkek mesleklerine giren az sayıda kadın pilotlar, kadın taksi/otobüs şoförleri ya da kadın orkestra şefi çok büyük övgülerle gazetelerde, popüler kültür ürünlerinde sık sık yer almaktadır. Bu konuda önemli bir ayrıntı vardır: Söz konusu mesleğe özgür ve eşit koşullarda girebilme ile yapılan iş anlamında bütünleşme ya da entegrasyon arasındaki fark önemlidir: “İş” belirli bir işyerindeki pozisyonu işaret eder, meslek ise benzer işlerin tüm işyerlerini kesen birleşimi, toplulaştırılmış, bir araya gelmiş halidir. Dolayısıyla kadınlar, geleneksel olarak erkek mesleği olan mesleklere girebilirler ama bu onların, tüm meslek-içi işlere, mesleklerin geçerli olduğu tüm sektörlere ve bu daha geniş kapsamlı mesleklerdeki iş sıralamalarına -prestijli/ az prestijli gibi-entegre oldukları anlamına gelmez. Yapılan araştırmalar da, meslek-içi katmanlaşma sonucu ortaya çıkan cinsiyete dayalı ücret farklılığını ve/veya kariyer yollarındaki cinsiyetçi yapılanmayı örneklemektedir. Örneğin, Türkiye’de karma bir iş görünümündeki Bankacılık sektöründeki işlere baktığımızda, kadınların daha çok şube müdürü konumunda kariyer merdivenlerinde yer alabildiğini, Genel Müdür ya da Daire Başkanlığı, Mütevelli Heyeti Başkanlığı gibi üst düzey yönetici konumların hep erkekler tarafından temsil edildiğini görürüz. Oysa erkek çalışanların göreli ücret avantajı mesleğin ya da sektörün cinsiyetçi kompozisyonundan bağımsız olmaktadır, yani kadın mesleğinde çalışan erkek yine göreli yüksek ücret almaktadır. Aslında mesleklerin cinsiyete dayalı olarak entegrasyonu hâlâ marjinal konumdadır: entegre/karma mesleklerde çalışan kadın ve erkeklerin toplam işgücü içindeki payı örneğin, ABD’de %30 dolayındadır. İşyerlerinde, dikey katmanlaşma olarak tanımlanan aynı işyerinde kadın ve erkeklerin farklı yönetici pozisyonlarda yer almasını sağlayan cinsiyetçi mekanizmalar, literatürde cam tavan olarak adlandırılan ayrımcılık pratiğinin en görünmez halidir. Kadınların işgücüne katılım oranlarındaki artış, kadınlara daha çok prestijli, yüksek ücretli işler sağlamadığı gibi, göreli olarak az sayıda beyaz yakalı, profesyonel işlerdeki kadınlar için de daha yüksek yönetici pozisyonları getirmemiş görünmektedir. Avrupa Birliği’nde en büyük halka açık şirketlerin sadece %3’ünün yönetim kurulunda, finansal kuruluşların ’unun başında kadın yönetici bulunmaktadır. Küçük ölçekli aile şirketlerinde yönetici olan kadınların oranı %30 ile daha yüksektir. İsveç ve Finlandiya’da yönetim kurulu üyelerinin %25’inden fazlası kadın iken, İtalya ve Malta’da bu oran %5’in altındadır. CEO ya da genel müdür düzeyinde toplumsal cinsiyete dayalı fark daha da belirgin hale gelirken, orta ve alt düzey yönetici düzeylerinde kadınların temsiliyet oranı ile %30 arasında değişmektedir. Örneğin Türkiye’de Üniversitelerde, Bölüm/Disiplinlere göre değişmesine rağmen, öğretim üyeliği/akademisyenlik entegre bir meslek olarak görünmektedir: öğretim görevlisi ya da asistan düzeyinde kadın erkek sayıları oldukça dengelidir. Ancak Doçentlik ve Profesörlük gibi prestijli akademik kariyer düzeyine baktığımızda, kadın Profesör ve kadın Doçentlerin ortalama oranı %30’lardadır. Kadınların şirketlerde üst düzey yönetici pozisyonlarına gelmesini engelleyen cinsiyetçi mekanizmalar – şirket içi eğitim olanakları, promosyon, kariyer, seyahat imkanlarına erişim, işe girişte kariyer imkanı daha kısıtlı, daha az prestijli Bölümlere yerleştirilme vb. gibi- ile görünmeyen engeller, içselleştirilmiş cinsiyetçi davranışlar ve tutumlar, dışlama, mobbing ve değersizleştirme pratikleri cam tavan olarak kavramsallaştırılmaktadır.
Cam tavan: Görünmeyen, ancak aşılamayan engeller
Amerika Birleşik Devletlerinde Cam Tavan Federal Komisyonunun tanımına göre (1995) cam tavan: “… sahip oldukları -işe ait- nitelikler ve kazanımlarından bağımsız olarak, kadınların ve etnik azınlıkların şirketin kariyer merdivenlerinin üstüne çıkmasına set çeken, görünmeyen, ancak aşılamayan engellerdir”. Bu engeller, hizmet-içi eğitim, yurt dışı seyahat vb. kariyer merdivenlerinde tırmanmak için gerekli olan tüm mekanizmalardan kadın çalışanların dışlanmasından başlayıp, kadın adayların erkek dayanışmasıyla alt/üst kademe yönetici pozisyonlara önerilmemesine ve/veya kadın çalışanların yaptıkları işi değersizleştirerek sürekli performans artışının talep edilmesi vb. yöntemlere kadar uzanır. Kuşkusuz toplumda süregiden politikalarla sağlanan çocuk sahibi çalışan kadınlar için kreş vb olanaklarla, çocuk, yaşlı bakım yükümlülüğü yüzünden işine ara vermek durumunda olan kadınların, işe döndüğü zaman maruz kaldığı koşulların ne kadar eşitlikçi olduğu da görünmez engelleri oluşturan yapısal koşullardır.
Kuşkusuz güç ilişkilerinin, kadınların ve erkeklerin davranışlarının işyerinde nasıl algılandığı ve cinsiyetçi ayrımcılık olarak görülmeyen işyeri pratiklerinin nasıl günlük iş hayatında ilmek ilmek örüldüğü meselesi çok önemlidir: Örneğin, ofiste kadının masasındaki aile fotoğrafı “hımm, ailesi kariyerinden önce geliyor” diye yorumlanırken, erkeğin masasındaki aile fotoğrafı “aman tanrım, ne kadar ciddi, sorumluluk sahibi erkek” diye algılanabilir. Ya da erkek işyerinde arkadaşlarıyla konuşurken, “mutlaka işteki meseleleri konuşuyor” diye yorumlanırken, kadın için aynı durumda “mutlaka kaytarıyordur, dedikodu yapıyordur” denebilir. Daha fenası, erkek iş seyahatine çıkacağı zaman “kariyeri için iyi bir fırsat” değerlendirilmesi yapılırken, aynı durumdaki kadın için “acaba kocası ne der?” diye düşünülür. Kadınların özgür, başarılı, rasyonel, kendi kararlarını verebilen bireyler olamayacağı ve mutlaka bir erkeğe (koca/ baba/ağabey/sevgili) bağımlı olduğunu kabul eden ataerkil ideoloji işyerlerinde de hükmünü sürdürür. Aynı zamanda kadınlar erkek meslektaşları için potansiyel rakip olarak algılanır, erkek dayanışması cam tavan denilen engellerin belki de en büyüğüdür. Bu nedenle dünyada ve Türkiye’de örneğin çok daha az sayıda kadın cerrah vardır. Zira cerrahlık çok prestijli ve çok yüksek kazançlı bir meslektir.
Türkiye’de yapılan kimi araştırmalar, en çok algılanan ayrımcılık türlerinin siyasi görüş, mültecilik/göçmenlik durumu, cinsel yönelim ve cinsiyete dayalı ayrımcılık olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak aynı araştırmada katılımcı kadınların %40’ından fazlası “hiç bir zaman kadına yönelik ayrımcılık yapılmadığını” ve ’u da “nadiren ayrımcılık yapıldığını” düşünüyor. Doğada var olan ya da biyolojik olarak tanımlanmış “farklılıklar”ın erkekleri kadınlara göre daha üst pozisyonlarda ve /veya daha prestijli işlerde yer almalarını sağladığı düşüncesi yaygın diyebiliriz. Özellikle Teknoloji alanındaki işlerin çoğunluğu ve “yönetici” pozisyonu, hâlâ erkek egemen/eril yapılanmalar olarak varlığını sürdürmektedir.