“Türkiye’de sendikalaşmaya karşı düşmanca tutum var”
Avrupa’nın birçok ülkesinde sendikalaşma oranlarının düştüğünü, ama Türkiye’deki esas sorunun ise hem hükümetin hem de işverenlerin sendikal örgütlenmeye karşı aşırı düşmanca tutumları olduğuna işaret eden IndustriALL Avrupa Genel Sekreteri Luc Triangle ile Türkiye’deki sendikal örgütlenmeyi ve işçileri nasıl bir gelecek beklediğini konuştuk.
Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor, 4.4 milyon işsiz var. Nasıl görüyorsunuz Türkiye’de çalışanların durumunu?
Sadece Türkiye’de değil Avrupa’nın birçok ülkesinde şu anda sıradan insanlar için hayat gitgide zorlaşmakta. Fiyatlar artıyor, satın alma gücü düşüyor. İnsanlar çalışıyor olsa dahi ciddi bir çalışan yoksulluğu içindeler. Ay sonunu getirmekte zorlanıyorlar. Bir taraftan patronların çokuluslu şirketlerin kârları artarken, başka bir kesimde ise mutsuzluk artıyor. Bu durum aynı zamanda sanayi ile ilgili işkollarımızda yaşanan dönüşümle de alakalı. Dijitalleşmeyle bir dizi iş ortadan kalkmakta. İklim tartışmaları artıyor. Çokuluslu şirketler bu iklim krizinin ana sorumlusudur, onlar kârlarını artırırken bizim için hayat gitgide pahalı oluyor. Yaratmadığımız bir krizin bedelini biz işçiler ödemek zorunda kalıyoruz. Bundan 15-20 yıl önce Avrupa’da çalışan yoksulluğu diye bir kavram bilmezdik. Bugün Avrupa’da çalışanların yüzde 15’i çalışan yoksulluğu içindeler.
Ama çalışan yoksulluğu Türkiye’nin hiç de yabancı olmadığı bir kavram değil mi?
Son 5 yılda bu durum Türkiye’de de katlanarak arttı. Şu anda orta sınıf alt sınıf haline gelmiş durumda. Türkiye’de orta sınıf şu anda çalışan yoksulluğu içinde yaşıyor. Çünkü Türkiye’de Avrupa’nın diğer yerlerinde görmediğimiz bir sorun var, enflasyon çok yüksek ve döviz kuru artıyor. Bu olunca alım gücü düşüyor. Türkiye’de artık orta sınıf birçok ürünü alamaz hale geldi.
İŞÇİLER BİR ARAYA GELMELİ
Bu yoksullaşmanın sonu nereye varır, çalışanların ne yapması gerekiyor ?
Öncelikle yapılması gereken şey işçilerin verimlilik artışlarından hakkını alması olacak. Şu anda Avrupa’nın 20 ülkesinde ücretlerin gelişimi verimlilik gelişiminin uzağında kalmış durumda. Verimlilik ücretlerden daha hızlı artmış. Ama kimse de bize bunu gümüş tabakta hediye etmeyecektir. Bizim mücadele edip bunu almamız gerekiyor. Bunun mücadelesini sürdürebilmemiz için de güçlü olmamız lazım. Daha fazla işçinin sendikalı olması lazım. Üye sayılarımız ne kadar çok artarsa o kadar çok müzakere gücümüz artar.
Dolayısıyla örgütlenme önümüzdeki en önemli ölçütlerden biri. Verimlilik artışlarındaki hakkımızı almak ve sektörel toplusözleşme ile gücümüzü inşa ederek işçi sınıfının geneli için kazanımlar elde edebiliriz. Bir diğer önemli konu ise birlik. İşverenler şunu yapmaya çalışırlar, ne zaman ki işveren federasyonları dünyanın neresinde müzakere ederse etsin işçileri birbirine karşı kullanmaya ya da sendikalara karşı kullanmaya çalışırlar. Bu yüzden sendikaların bir arada hareket edebilmeleri bir birlik inşa edebilmeleri oldukça önem taşıyor ki işverenler görsünler ki karşılarında işçiler bir arada durabiliyorlar.
Mesela Türkiye’de metal işkolunda tıkanan toplusözleşme görüşmelerine karşı DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası ve Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş’in birlikte hareket etmesi iyi bir örnektir. Artık sendikalar arasında daha fazla işbirliği ve diyalog var.
BASKI ARTIYOR
IndustriALL olarak grev yasaklarını kınamak dışında başka girişimleriniz oluyor mu?
Ne zaman bir işyerinde bir sorun yaşansa hemen harekete geçiyoruz. İlgili ülkedeki sendikalarla iletişime geçiyoruz şirketin merkezi Avrupa’daysa onlara bu hak ihlalini sonlandırmaları için baskı yapmaya çalışıyoruz. Bizim bir dizi şirketle küresel çerçeve anlaşmamız var bu anlaşmalar şirketleri dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar o ülkedeki kurallardan bağımsız olarak temel çalışma standartlarını temel işçi haklarına saygı göstermeyi önkoşul olarak getiriyor.
Avrupa’dan her yerden duymaya başladık sendikalaşma nedeniyle işçilere daha fazla baskı yapılıyor. Aynı zamanda çalışma yaşamı gitgide esnekleştiriliyor, daha güvencesiz işler getiriliyor dolayısıyla bizim eskiden bildiğimiz normal çalışma dediğimiz çalışma biçimi gitgide azalmaya başladı.
EN KÖTÜ ÜLKE
Türkiye’de sendikal örgütlenmedeki gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Avrupa’nın birçok ülkesinde sendikalaşma oranı düşmekte. Ama tabii Türkiye’deki esas sorun şu ki hem hükümetin hem de işverenlerin sendikal örgütlenmeye karşı aşırı düşmanca tutumları var. Bu Türkiye’ye özgü bir durum aslında. Bugün hâlâ Türkiye’deki üyelerimizden şu şikâyetler geliyor; ne zaman ki bir sendikal örgütlenme olsun işçiler işten çıkarılıyor, işveren baskı yapıyor ve sendikayı engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün temel sözleşmesine ve ülkenin kendi yasalarına aykırı bir durum. Şunu çok açık söyleyebilirim; Avrupa’da örgütlenme konusunda Türkiye kadar sert ve kötü başka bir ülke yok.
Ama aynı zamanda biz Avrupa’dan baktığımızda Türkiye’deki işçilerin ne kadar cesur olduklarını görüyoruz. Çünkü çok açık ki Türkiye’de ne zaman bir sendikalaşmaya girişilse işçi ya işten çıkarılmayla karşı karşıya kalıyor ya da işyerinde başka baskılar oluyor. Sendikalar işyerinde yüzde 50’lik işyeri barajını aşmasın diye insanlar işten çıkarılıyorlar. İşçilere baskı yapılıyor. Bu durum maalesef yıllardır düzelmiyor.
Avrupa’nın neredeyse her yerinde bir işyerinde birden fazla sendika olabiliyor, işçiler istedikleri sendikayı seçebiliyorlar. Ama Türkiye’de maalesef bu yok. Türkiye’de bir ekstra konu var ki ne zaman bir eylem olsa işyerinde grev kararı alınsa işverenler hükümete lobi yapıp bu grevleri erteletme altında yasaklatabiliyorlar. Bunun kabul edilebilir yanı yoktur.
IndustriALL açık ve net bir şekilde grev yasaklarını kınamaktadır.
Sendikal örgütlenmede Türkiye’yi en kötü konuma getiren durum sadece grev yasakları mı?
Örgütlendiğinizde işten çıkarılmak, şirketlerin sendikalaşmayı engellemesi, toplusözleşmelerin reddedilmesi… Bunlar bizim için temel insan haklarıdır. Sendikalar olarak bizim var olmamızın temel nedenlerinden biridir toplusözleşme, örgütlenme hakkı vs. Bunlar Türkiye’de çok ciddi ve sık ihlal ediliyor.
Sormamız gereken soru şu; Nasıl oluyor da aynı uluslararası firmanın Almanya ya da İtalya’daki biriminde Türkiye’de yaşanan sorunlar yaşanmıyor, ya da Aynı işyerinin Belçika’daki, Fransa’daki biriminde niye toplusözleşme imzalanıyor da Türkiye’de imzalanmıyor?
Çünkü Türkiye’deki işverenin kafasında temel bir mantıksal hata var; onlar sanıyorlar ki sendikalar işleri kötü etkileyecek. Halbuki en düşük toplusözleşme oranına sahip ülkeler aynı zamanda en düşük emek verimliliğine sahip ülkelerdir. Türkiye’deki yabancı işverenler Türkiye’deki kuralların, kanunların arkasına sığınamazlar. Hem Türk hükümetini hem de işverenleri eğitmemiz gerekiyor ki şunu anlasınlar; sendikalar hem işçilerin haklarının korunması için hem de ekonominin ilerlemesi için de önemlidir.
2020 BİZİM İÇİN KOLAY OLMAYACAK
İşçileri nasıl bir gelecek bekliyor, ne yapmalı işçiler böyle bir döneme hazırlık için?
Kolay bir gelecek bizi beklemiyor. 2020 bizim için kolay olmayacak. Öncelikle sanayi sektörü dönüşüyor. Birincisi iklim krizi nedeniyle dönüşüyor, dolayısıyla kömür işkolunda yakıt, enerji işkolunda, demir çelikte, enerji yoğun kullanılan otomotivde ciddi bir değişim yaşanacak. Aynı zamanda dijitalleşmenin etkisiyle çok sayıda sanayi işçisinin işi ortadan kalkacak.
İkinci konu ise dünya çapındaki politik dengesizlik, dünyanın birçok ülkesinde tek adam rejimi var. Başta ABD olmak üzere Rusya, Türkiye… Başka ülkelerde de artık tek adam rejimleri kurulmuş durumda. Bu da siyasi düzensizliği beraberinde getiriyor. Bunun sonucunda da yatırımlar azalıyor, bunun bedelini de işçilere ödetiyorlar. İşçiler işinden oluyor, daha kötü koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar.