Haberler

Yeni Yılınız Kutlu Olsun! Tüm Insanlık Için Sağlık, Barış Ve Mutluluk Getirsin!

Bir yıl önce 2020 yılına büyük umutlarla giren insanlık, yılın ilk aylarından itibaren Covid-19 salgını ile tanışmaya başladı. Önce Çin’de görülen ve daha sonra Uzakdoğu ülkelerinden gelen salgın ve buna bağlı ölüm haberleri giderek birçok ülkeyi etkilemeye başladı ve kısa bir süre içinde aralarında ülkemizin de bulunduğu tüm ülkelerde yayılmaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19’in küresel bir salgın olduğunu açıkladığı günlerde 20 bin dolaylarında gerçekleşen ölüm olayları aradan geçen yaklaşık 8 ayda 2 milyona dayandı.  Günümüz koşullarında salgının durdurulması ve etkisiz kılınması için alınan önlemler ancak sınırlı düzeyde başarılı olabildi.

Küresel salgın ülkelerin yalnızca sağlık sorunlarını arttırmakla kalmadı; ekonomilerini daha da kırılganlaştırdı, sosyal koruma politikaların güçsüzleştirdi, istihdam sorunlarını arttırarak işsizliği yeni boyutlara ulaştırdı. Covid-19’un yarattığı büyük ekonomik ve sosyal sorunlara karşın  silahlanma yatırımları gerilemedi; Ortadoğu ve Afrika başta olmak üzere daha önceki yıllarda yaşanan gerilim ve çatışmalar varlığını korudu. Bugün hala milyonlarca insan mülteci olarak yurtlarından topraklarından uzakta yaşamlarını sürdürüyor ve yüzbinlerce asker emniyetleri açık silahlarında parmaklarını tetikte tutuyor. Oysa üretilen zenginliklerin büyük bölümünü silahlara ve savaşlara değil barışa, küresel iklim krizinin etkilerinin azaltılmasına, sosyal hakların geliştirilmesine, toplumsal dayanışmaya, kısaca insanca yaşamaya  harcanmış olsa her toplum, ülke ve genel olarak insanlık, çok daha  özgür, mutlu, güvenli olabilirdi. 

Ekonomik kriz sarmalında, Covid-19 salgınına yakalanan Türkiye açısından  2020 yılı çok önemli sorunların yaşandığı ve birçok temel sorunun büyük tehlikeler içeren yeni boyutlar kazandığı bir yıl oldu.

Ekonomik kriz ortamında döviz kurlarında yaşanan aşırı yükselme ile birlikte hayat pahalılığı, bireysel borçlanma, yoksullaşma daha da yaygınlaştı ve gelir dağılımını daha da bozuldu.

Covid-19 salgını sürecinde birçok ülke etkili ekonomik ve sosyal önlemler almayı sosyal devletin bir zorunluluğu olarak yerine getirirken ülkemizde alınan önlemler yetersiz kaldı. Salgın nedeniyle karantina önlemleri çerçevesinde kapatılan işyerlerinde çalışan işçiler ücretsiz izine çıkartılırken, kısa çalışma ödeneği alan işçilere yapılan ödemeler son derece düşük belirlendi. Dünyanın birçok ülkesinde Covid-19 nedeniyle yaşamlarını yitiren ya da hastalananlar  iş kazası ve meslek hastalığı haklarından yararlanırken ülkemizde  sağlık çalışanları başta olmak üzere, AVM, çağrı merkezi, eğitim ve lojistik sektörlerinde çalışan işçiler için kazanımları güçlendirecek hiçbir düzenlemeye gidilmedi.

Milyonlarca işçi ve ailesini etkileyen önemli bir süreç de asgari ücretin belirlenmesi aşamasında ortaya çıktı. Enflasyonun çift rakamlı oranlarda gerçekleşmesine, yoksullaşmanın yaygınlaşmasına ve salgın koşullarının getirdiği büyük yüklere rağmen  asgari ücret açlık sınırının altında tutuldu. Oysa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre; Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal korunma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.” Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun 1970 yılında kabul ettiği 131 Sayılı Asgari Ücretin Belirlenmesine İlişkin Sözleşmesine göre, asgari ücretin saptanmasında ailelerin ihtiyaçları, yaşam maliyeti, sosyal güvenlik yardımları, sosyal grupların göreceli yaşam standartları, ülkedeki genel ücret düzeyi dikkate alınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre devlet; “Çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri almalıdır.”

Asgari ücretin belirlenmesinde temel kriterleri oluşturan tüm bu unsurlar, tartışma gerektirmeyen kesin, emredici ve zorunlu hükümlerdir. Sendika temsilcilerinin ortaya koyduğu tüm somut ve gerçek verilere karşın asgari ücretin 2 bin 825 lira 90 kuruş olarak belirlenmesi, yalnızca ekonomik etkiler yönünden değil yaratacağı sosyal  sonuçlar yönünden de dikkatle değerlendirilmesi gereken bir olgudur.

Ekonomik krizin tüm toplum kesimlerini derinden sarstığı insan hakları, demokrasi ve özgürlükler yönünden gerileyen bir ülke görüntüsü veren Türkiye’nin demokratikleşme süreçlerinin dışına savrulmaması ileri ve çağdaş bir ülke olmanın gerekliliği ve zorunluluğudur. Bu nedenle öncelikle toplumu sürekli olarak kutuplaştırmaya çalışan, nefret ve kin içeren söylemler, düzenlemeler ve uygulamalar mutlaka terk edilmeli; basın ve iletişim özgürlüğünün tam olarak yaşama geçtiği, dayanışma içinde bir yaşam sürdürülen kalıcı siyasal, ekonomik ve sosyal ortam yaratılmalıdır.

Emeği onurla temsil etmeyi hedef bilen tüm sendikaların, demokrasiye, özgürlüklere ve sosyal haklara sahip çıkmakla yükümlü olduğunu vurgulayarak, tüm halkımızın ve üyelerimizin yeni yılını sağlık, barış, demokrasi ve özgürlük duygularıyla kutluyoruz.

Tez-Koop-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu