Asgari ücret açmazına karşı teşmil şart! – Aziz Çelik (Birgün)
Ortalama ücretler asgari ücrete yakınsıyor. Bu durum gelir bölüşümünü daha da kötüleştiriyor. Bu açmazdan çıkmanın ve genel ücret düzeyini yükseltmenin en önemli yolu, toplu iş sözleşmelerinin teşmil yoluyla yaygınlaştırılmasıdır.
2025 yılı asgari ücreti konusunda büyük bir kamuoyu beklentisi var. Öte yandan aralık ayında Komisyon toplanacak ve asgari ücreti belirleyecek şeklinde yanlış bir kanı var. Oysa artık Asgari Ücret Tespit Komisyonunun hiçbir işlevi kalmadı. Son yıllarda iyice işlevsiz hale gelen Komisyon artık sadece asgari ücret kararını imzalayan usuli bir mekanizma. Gerçekte asgari ücret hükümet tarafından belirleniyor.
Bu yıl asgari ücretin esas belirleyeni ekonomi yönetimi olacak. Seçim dönemlerinde Cumhurbaşkanının müdahale ettiği ve son sözü söylediği asgari ücretin bu yıl esas olarak ekonomi yönetiminin sözde dezenflasyon programına göre belirleneceği sır değil. Komisyon bir süredir kağıt üzerinde kalmış bir heyet. Bu yüzden Komisyon çalışmalarına odaklanmanın manası yok. Komisyon göstermelik bir süreç olacak.
Türkiye’de asgari ücretin en önemli özelliği ve açmazı asgari ücret kapsamında çalışanların çok yüksek olması ve diğer ücretlerin asgari ücrete yakınsaması sonucu adeta ortama ücret haline gelmesidir. Önceki yıllarda DİSK-AR’ın asgari ücret araştırmalarında dile getirilen bu husus artık genel kabul görmüş durumda. Ücretlerin asgari ücrete yakınsaması ve asgari ücret kapsamında çalışanların oranının tüm ücretle çalışanların yaklaşık yarısına ulaşması asgari ücreti çok daha önemli ve tartışmalı hale getiriyor.
Türkiye’de asgari ücret kamusal bir müdahale ile ücretlerin alt sınırının korunması dışında genel ücret düzeyinin bir çeşit korporatist mekanizmayla belirlenmesi anlamına geliyor. Asgari ücret saptandığında büyük ölçüde ülkedeki genel ücret düzeyi saptanmış oluyor. Sendikalaşmanın ve toplu pazarlık kapsamındaki çalışanların sınırlı olması nedeniyle asgari ücret bir alt sınır belirlemenin ötesinde yaygın bir etki yapıyor.
BÖLÜŞÜM KÖTÜLEŞİYOR
Asgari ücreti adeta tek başına belirleyen hükümet bu yolla sınıflar arasındaki gelir bölüşümüne müdahale etmeden sınıf için dağılımını yeniden düzenlemiş oldu. Bu durum Türkiye’de asgari ücretin yaygınlaşmasının en önemli sonucudur. Genel ücret düzeyinin asgari ücrete yakınsaması sonucunda ücretlerin bölüşümdeki payı düşüyor. Öyle ki asgari ücret AKP döneminde resmi enflasyonun çok üzerinde artmasına rağmen gayri safi katma değer içinde ücret ve maaş ödemeleri payı düştü.
SBB verilerine göre Aralık 2002 ile Temmuz 2024 arasında net asgari ücret nominal olarak (enflasyondan arındırılmadan) 92 kat artarken reel olarak yüzde 267 artmış. Enflasyonun hatalı ölçümünden kaynaklı sorunları bir yana bırakacak olursak asgari ücrette önemli bir reel artış yaşandığı görülüyor. Ancak asgari ücretin yaygın ücret haline gelmesi ve miktarın düşüklüğü nedeniyle asgari ücret geçim ücretinin çok uzağında kalıyor.
Ancak asgari ücretin 92 kat arttığı AKP’li yıllarda işgücünün gayri safi yurtiçi hasılandan aldığı pay artan ücretli sayısına rağmen 2002’de yüzde 28,2’den 2022’de yüzde 26,1’e düştü. 2016 yılında yüzde 36’ya çıkan pay son yıllarda hızlı biçimde geriledi ve 2022’de yüzde 26 düzeyine geriledi. Oysa hem reel asgari ücret artışı hem de ücretli çalışan sayısının artışı nedeniyle işgücü payının çok daha yüksek olması gerekirdi.
Bu çarpık tabloyu özel sektörde 500 büyük şirketteki bölüşüm ilişkilerinde de görüyoruz. 2003 yılında 500 büyük şirketin net katma değeri içinde ücret ve maaş ödemelerinin payı yüzde 61’den fazlaydı. Faiz ve kâr gelirlerinin payı ise yüzde 39’a yakındı. 20 yıl sonra 2023’te tam tersi bir tablo ortaya çıktı. 500 büyük şirketin katma değeri içinde ücret ve maaşların payı yüzde 38,8’e düşerken faiz ve kârın payı yüzde 61,3’e çıktı.
Bu tablo görece daha yüksek ücretlerin ve toplu iş sözleşmelerinin söz konusu olduğu 500 büyük şirkette gelir bölüşümünün ciddi biçimde bozulduğunu ortaya koyuyor. 500 büyük şirkette ciddi biçimde bozulan bölüşüm tablosu genel ücret düzeyinin asgari ücrete yakınsamasının bir diğer sonucu olarak okunabilir. Özellikle 2016 ve 2017 sonrasında bölüşüm şokunun derinleştiği görülüyor. Bu tablonun 500 büyük şirket dışında genel olarak özel sektörde de benzer ve hatta daha kötü bir eğilim içinde olduğunu söylemek mümkün. Özellikle 2016 sonrasında 500 büyük şirkette bir timsal formasyonu oluştuğu görülüyor. Sermaye ve emek gelirleri makası emek aleyhine açılıyor.
ASGARİ ÜCRET YANILGISI
Bu tablo aynı zamanda verimlilik artışının bölüşüm ilişkilerini iyileştirmediğinin de bir göstergesi. Ülke çapında 2002’den bu yana asgari ücrette yaklaşık yüzde 260 oranında reel bir artış yaşanırken büyük şirketlerde bölüşüm ilişkilerinin ciddi biçimde kötüleşmesi izaha muhtaç bir paradokstur.
Kısaca asgari ücretteki ciddi reel artışlar ne genel gelir bölüşüm ne de özel sektördeki bölüşüm üzerinde olumlu bir etki yaratmıyor. Tersine sınıfsal bölüşüm ilişkileri daha da kötüleşiyor. Ücretlerin asgari ücrete yakınsaması olarak tanımlan bu süreç özündeki sınıflar arası değil sınıf içi bölüşüme müdahale anlamına geliyor. Bölüşüm adaletsizliği artıyor.
Asgari ücret bir girdap gibi diğer emek gelirlerini kendine doğru çekiyor. Ücretler dibe doğru yakınsıyor. Bu durum gelir bölüşünü kötüleştiriyor. Miktarın da yöntemin de bu gerçek dikkate alınarak konuşulmasında yarar var. Asgari ücretin kapsamının AB ülkelerinde yüzde 4 ve altında olduğu düşünülecek olursa meselenin vahameti daha net anlaşılmış olur. Türkiye hem Avrupa’da hem asgari ücretin kapsamının en geniş olduğu ülke hem de asgari ücretin en düşük olduğu ülkelerden biri.
Türkiye ve Avrupa arasındaki bu büyük farkın temel nedeni sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi kapsamı ve teşmil (genişletme) uygulamalarıdır. Sendikalaşmanın ve toplu iş sözleşmesi kapsamının yüksek olduğu ülkelerde asgari ücretle çalışanların oranı daha sınırlıdır. Avrupa’da düşen sendikalaşma oranlarına rağmen toplu iş sözleşmesi kapsamı nasıl yüksek kalabiliyor? Burada anahtar kavram teşmil mekanizmasıdır.
Sendikalaşma oranlarının Avrupa ülkelerinde gerilediği doğrudur. Ancak toplu iş sözleşme kapsamı gücünü korumaktadır. Çalışanlar sendikalı olmasa da toplu iş sözleşmelerinden yararlanmaktadır. Bunun yolu teşmildir. Teşmil (genişletme) toplu iş hukukunda bir toplu iş sözleşmesinin sendikasız çalışanlara ve işyerlerine uygulanmasıdır. Teşmil uygulaması Avrupa’da çok yaygındır. Öyle ki sendikalaşma oranının yüzde 10’un altında olduğu Fransa’da toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 90’lardadır.
Teşmil yoluyla çalışanların büyük çoğunluğu sendikaların imzaladığı toplu iş sözleşmelerinden yararlanmakta ve asgari ücret düzeyinden uzaklaşmaktadır. Teşmil AB ülkelerinde yaygın bir biçimde uygulanıyor.
KISA VADEDE TEŞMİL UZUN VADEDE SENDİKALAŞMA
Türkiye’de asgari ücret açmazından çıkmanın iki yolu sendikalaşma ve teşmil mekanizmasıdır. Asıl çözüm sendikalaşma ve bu yolla toplu pazarlığın yaygınlaşmasıdır. Bu durum ücretlerin vasıf, meslek veya bölge açısından farklı düzeylerde belirlenmesinin ve genel ücret düzeyinin yükselmesinin yolunu açacaktır. Ancak sendikalaşmanın artışı zaman alacak uzun ve zorlu bir yoldur. Oysa halen mevzuatımızda yer alan teşmil kurumu işletilerek asgari ücretteki açmaz büyük ölçüde aşılabilir. Teşmil halen kamu görevlileri toplu sözleşmelerinde uygulanmaktadır. Kamu görevlileri toplu sözleşmesi sendikaya üye olsun olmasın bütün kamu görevlileri için uygulanmaktadır.
Öte yandan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 40. maddesi işletilerek özel sektörde teşmil uygulaması yapılabilir. Tuhaf biçimde bu madde yılardır adeta unutuldu. On yıllardır neredeyse uygulaması yok. Hükümet istemiyor sendikalar da talep etmiyor!
Yasaya göre, Cumhurbaşkanı bir sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o işkolunda işçi veya işveren sendikaları veya ilgili işverenlerden birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının talebi üzerine, Yüksek Hakem Kurulunun (YHK) görüşünü aldıktan sonra o işkolunun toplu iş sözleşmesi bulunmayan diğer işyerlerine teşmil edebilir. Teşmil ile sendikanın sağlamış olduğu haklar işkolunda diğer çalışanlara da uygulanıyor ve örgütsüz çalışanların da çalışma koşulları ve ücretleri iyileşebiliyor. Ancak AKP hükümetleri yasada var olan teşmil mekanizmasını uygulamıyor. Bu yöndeki başvuruları görmezden geliyor.
2005 yılında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) basın işkolu için teşmil başvurunda bulundu. Başvuru konusunda YHK olumlu görüş bildirdi ve dosyayı hükümete yolladı. Ancak TGS’nin istemi ile ilgili hükümetten bir sonuç çıkmadı. Bir diğer teşmil girişimi Basisen sendikası tarafından yapılan başvuru üzerine 29 Nisan 2009 tarihinde Resmi Gazete yayımlanan bir kararnameyle Basisen tarafından imzalanan toplu iş sözleşmesinin Finansbank, Fortis ve Denizbank’a teşmil edilmesi oldu. Böylece bu banka çalışanlarının ücret ve sosyal haklarında önemli iyileştirmeler sağlanacaktı.
Ancak bu üç banka hükümetin teşmil kararnamesine karşı adeta meydan okudu ve uygulamadı. Hükümet kararnameyi uygulamayan bankalara karşı hukuksal işlem başlatmak yerine, banka çalışanlarına inanılmaz bir kazık attı. 3 Temmuz 2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan yeni bir kararname ile bankacılıktaki teşmil kararnamesi geri çekildi. Böylece finans kapitalin fendi AKP hükümetini yenmiş oldu. AKP döneminde bu iki başarısız girişim dışında teşmil uygulaması olmadı. AKP mevzuatta olmasına ve kamuda uygulanmasına rağmen özel sektörde teşmil uygulamasından kaçınıyor. Bunu görmezden geliyor. Sendikalar da maalesef ısrarcı olmuyor.
Oysa teşmil tıpkı kamuda olduğu gibi özel sektörde de yaygınlaştırılabilir. Ücret düzeyi toplu iş sözleşmelerinin teşmili yoluyla belirlenebilir. Böylece asgari ücret girdabı ve ücretlerin asgari ücrete yakınsaması tehlikesi bertaraf edilebilir. Sendikalar asgari ücret girdabından çıkmak için, ücret düzeyini yükseltmek için teşmil uygulamasında ısrarcı olmalı ve Cumhurbaşkanlığına başvurmalıdır. Asgari ücrette küçük bir iyileştirme için özel görüşmeler yapmak yerine daha kapsamlı bir yol olan teşmil gündeme alınmalıdır.