Emeğin Nabzı

Asgari ücret tartışmaları – Erkan Aydoğanoğlu (Evrensel)

Türkiye’de enflasyon artışının nedenleri tartışılırken kamuoyunda enflasyon artışının asıl nedeninin ücret artışı olduğu konusunda tartışmalar yürütülüyor. Bu çarpık fikrin sadece ekonomi ile ilgilenenler arasında değil, ücretli çalışanlar arasında da azımsanmayacak bir karşılığı var. Ücret artışlarının enflasyonu artıran temel değişken olduğu düşüncesini benimseyenlerin mevcut enflasyonun kendine özgü dinamikleri ve ücretlerin bu dinamikler içindeki rolü konusunda, kasıtlı olarak yapmıyorlarsa, kafalarının epey karışık olduğu anlaşılıyor.

Ekonomik büyüme dönemlerinde talep artışı fiyatların yükselmesine neden olabilir. Ancak yapılan araştırmalar ücretlerdeki artışın enflasyon üzerindeki etkisinin iddia edildiği gibi temel belirleyici olmadığını gösteriyor. Emekçilerin aldığı ücretler, toplam maliyetlerin küçük bir kısmını oluşturuyor. Nitekim bu alanda yapılan çalışmalar yüksek kâr oranlarının enflasyonun artmasına ücretlerden daha fazla etkili olduğunu tespit ediyor. Bu etkinin boyutunu hem maliyetler hem de talep koşulları belirliyor. Özellikle Türkiye gibi denetimin zayıf olduğu ekonomilerde, kâr oranlarının yükselmesi, enflasyonun temel tetikleyicisi durumunda. Benzer tespitleri asgari ücretin fazla artırılmamasını isteyen IMF de yapıyor.

Türkiye ekonomisinde son yıllarda belirgin şekilde gözlendiği gibi yüksek kâr oranları, genellikle ücretlerin sabit ya da düşük kaldığı dönemlerde gerçekleşiyor. Merkez Bankasını, piyasacı akademisyenleri ve patronların asgari ücrete hedeflenen enflasyon oranında zam yapılmasında ortaklaştıran temel neden kesinlikle enflasyonun düşmesi değil. Çünkü enflasyonun sadece ücretlerin baskılanmasıyla düşmeyeceğini onlar bizden daha iyi biliyorlar.

Aralık ayında asgari ücretlere ne kadar zam yapılacağı tartışmaları sürerken, önümüzdeki dönemde bütün fiyat artışlarının gerçekleşen enflasyon oranında olacağı biliniyor. Bütçede vergi artışlarının tamamı gerçekleşen enflasyonun üzerinde belirlendi. Benzer şekilde yeniden değerleme oranı yüzde 44 olarak açıklandı. Vergiler ve fiyat artışları belirlenirken gerçekleşen enflasyonun üzerinde artış yapılmasına ses etmeyenler, utanmadan asgari ücrette ‘yüzde 25’ artış talep ediyor.

Türkiye’de enflasyonun en önemli nedenleri arasında uzun süredir maliyet artışları yer alıyor. Enerji, gıda ve sanayi girdilerindeki artışlar, özellikle temel tüketim ürünlerinde yüksek fiyatlara neden oluyor ve bu durum enflasyonun hızının yavaşlamasını engelliyor. Bu durum bilinmesine ve bu yıl ara zam yapılmamasına rağmen asgari ücret artışında ‘yüzde 25’ beklentisi yaratmanın tek bir nedeni var. O da asgari ücret pazarlığında hükümetin ve patronların elini güçlendirmek. Böylece yüzde 25 üzerinde yapılacak her oransal artış işçilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, bir kez daha seçilmek isteyen Erdoğan’ın jesti olarak algılanacak.

Bugüne kadar asgari ücrete açıklanan resmi enflasyon oranının altında artış yapılmadı. Ancak bu yıl, ‘enflasyonu düşürmek’ bahanesiyle, 2024 sonunda gerçekleşmesi beklenen enflasyonun altında zam yapılması için yoğun bir propaganda yürütülüyor. Asgari ücrete enflasyon oranında artış yapmak gerçek anlamda ‘zam’ değil, yılbaşından itibaren satın alma gücünde yaşanan azalmanın kısmen telafi edilmesi demek. Buna rağmen 2025 yılı için asgari ücret artışını bugüne kadar hiç tutturulamayan ‘hedeflenen enflasyon’ oranına göre belirlenmesini istemek, işçi ve emek düşmanlığından başka bir anlama gelmiyor.

Asgari ücret zammı tartışmalarında doğru tutum alınmak isteniyorsa yapılması gereken belli. Asgari ücret belirlenirken enflasyon oranlarına endeksli bir artış yerine, yoksulluk sınırını temel alan bir yaklaşımla hareket edilmesi gerekiyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu