Barbie Bebek Yalan Söylüyor – Zeynep Öztürk
“…Then in the magic of puberty, a classmate said:
You have a great big nose and fat legs.
(…Ve sonra ergenliğin büyüsünde, bir sınıf arkadaşı dedi ki:
Senin çok büyük bir burnun ve kalın bacakların var…”)
Marge Piercy
Bir süre önce YouTube’da bir videoya denk geldim. Bir anne çocukları için oyuncak bebek yapıyordu. Ama bildiğiniz gibi değil. “Barbie” ve benzeri oyuncak bebekleri yeniden yaratıyordu. Nasıl? Bebeklerin yüzündeki boyaları tamamen siliyor ve yüzleri yeniden boyuyordu. Gözler, dudaklar, kaşlar… Hepsini baştan çiziyordu. Çeşitli yöntemlerle vücut yapılarını değiştiriyor ve yeni kıyafetler dikip bebeklere giydiriyordu. Bu annenin ne yapmaya çalıştığını yukarıdaki mısralarla birlikte bir süre düşündüm.
Oyuncak endüstrisinin kız çocukları için ürettiği Barbie ve benzeri bebeklerin her biri “mükemmel” bir kadın yüzüne ve vücuduna sahiptir. Bu görüntü, tüm kadınların sahip olması gerektiği iddia edilen şu özellikleri barındırır: orantılı yüz hatları, bakımlılık, şıklık, zayıflık, modaya uygun giyim… Bu durumda oyuncak şeklinde vücut bulan aslında bir bebek değil, yetişkin bir kadın ikonudur, denebilir. Oyuncak diye piyasaya sürülen bu ikon, bir kız çocuğunun düşünce dünyası ile nasıl bağdaşabilir? Bu soruya yanıt bulabilmek için bir soru daha soralım: Erken yaşlardan itibaren; nasıl görünmeleri gerektiği ve hangi konularda başarılı olup hangi konularda olamayacakları kız çocuklarına Barbie ve benzeri “oyuncaklar” ile anlatılıyor olabilir mi? Hadi bu soruları Barbie yanıtlasın.
İlk örnek; Matt Şirketi’nin 1992 yılında ürettiği konuşan Barbie. Pembe kıyafetler içerisindeki Barbie’nin cümlesi şu şekilde: Matematik dersi zor. Bu örneği Türkiye özelinde bir düşünelim… Türkiye’de liselerdeki bölümlerin Türkçe-Matematik, Sayısal ve Sözel olarak ayrıldığını hepimiz biliyoruz. Kendi lise yıllarınızdan hatırlıyor musunuz; sayısal bölümlere erkeklerin uygun olduğu görüşünün yaygın olduğunu? Bu görüş aslında yalnızca daha “zeki” olanın erkek olduğunu değil; şunu da anlatıyor bize:
“Lisede Sayısal seçen bir erkek üniversitedeki tercihini doğal olarak mühendislik ya da tıptan yana kullanacak. Öğretmen olacaksa da erkek, matematik öğretmeni olmalı. Türkiye’de, bu bölümlerden mezun olunca iş bulmak daha kolay… Tabii statü açısından da önemli bu meslekler… Evi geçindirmesi gereken kişi zaten erkek… Kısacası, bu erkek hem daha zeki hem de çalışma hayatında egemen konumda olduğu için, Sayısal bölümlerde olmayı hak ediyor. Kadın ise zaten evde oturacağı için, iş bulamayacağı bölümlerde okusa da olur. İlla okuyup çalışacaksa da mesela Eğitim Fakültesi’ne girip öğretmen olabilir. Edebiyat ya da İngilizce öğretmeni ama… Ayrıca öğretmenlerin yazın 3 ay tatil var (ki aslında tatil 3 ay değildir) ve kadının çocuklarıyla ilgilenmesi gerekir. Bu yüzden öğretmenlik çoğunlukla kadına uygundur.”.
Sosyal bilimlerin Türkiye’de sadece “iş olanağı” açısından değerlendirilmesi ve alt mertebede görülmesi sorunu bu yazının konusu değil elbette; ancak analitik düşünme becerisinin sadece doğal bilimlere atfedilmesinin yanlış bir bakış olduğunu yine de belirtmek gerekir. Analitik düşünme becerisi zihinsel bir işlemdir ve günlük hayatımızda da akademik hayatımızda da işimizi oldukça kolaylaştırır. Çocukların zihinsel gelişimi 5 yaşına kadar şekillenir. Çocuğu tüm hayatı boyunca etkileyecek beceriler ve sosyal özellikler, 5 yaşına kadar olan sürece bağlı gelişir. Zekâ gelişimi için basitçe, sağlıklı bir yaşam alanına, düzenli beslenmeye, oyunlar oynamaya, egzersize vs. ihtiyaç vardır. Bu söylediklerim hem kız hem de erkek çocuklar için geçerlidir. Öyleyse nasıl olur da kız çocuklarının matematik ya da fizik gibi alanlarda daha başarısız olacağı söylenebilir? Çok açık ki; kız çocukları bilimsel alanda başarılı, hatta daha başarılı olabilir.
Bir de, bir kız çocuğunun beş yaş sonrası hayatında neler yaptığına bakalım. Patriyarkal kapitalizm, kendine uygun bireyler yetiştirerek, halihazırda yetişmiş olanların ise uygunluğunu pekiştirerek tahakkümünü sürdürmeye çalışır. Bu tahakkümün alanlarından biri de kadın bedenidir; kadınların her biri bedenini belli ölçülere göre şekillendirmelidir. Peki, masum bir “oyuncak” buna yardım eden bir araç olabilir mi? Sussex Üniversitesi psikoloji bölümü öğretim üyesi Helga Dittmar’ın bu konuda 5-8 yaş arası 162 çocuk üzerinde yaptığı araştırma soruya cevap vermek için bir kapı açıyor. Dittmar’ın ulaştığı sonuçlara göre Barbie bebeklerle oynayan kız çocukları, normal bebeklerle oynayan kız çocuklarına oranla vücutlarından daha memnuniyetsiz. Demek ki şiirden alıntıladığım bölümde de işaret edildiği gibi, kız çocuklarının bir bölümü “ideal” olarak belirlenmiş vücut ve yüz tipine kendisinin ya da arkadaşının sahip olmadığını düşünüyor. Ve de bunun için üzülüyor. Bunun bir adım ilerisi ise anoreksiya; yani yeme bozukluğu. Anoreksiya, kilo alma korkusu olan insanlarda görülüyor. Bu psikolojik rahatsızlığın “Barbie bebek sendromu” olarak da bilindiğini hatırlatayım. Soruya yanıt olabilecek ikinci örnek Barbielerin çoğunlukla beyaz tenli ve renkli gözlü olması kuşkusuz. Oyuncak şirketleri beyaz ve renkli gözlü Barbie’lerin daha çok satıldığını tespit etmiş demek ki. Bunun üzerine genel olarak düşünürken tarihsel bağlamda siyahilere uygulanan ayrımcılık ve ırkçı yaklaşımları düşündüm. Türkiye özelinde ise, sıkça duyduğum iki olumlama cümlesi geldi aklıma: “Ben çocukken sarışındım.” ve “Ben çocukken gözlerim renkliydi.”.
Sonuç olarak Barbie’ler kocaman gözleri, kalın dudakları, ince vücutlarıyla gerçeği değil kurguyu temsil eden genç kadın ikonlarıdır. Bu ikonların tüm kız çocukları için ya da kız çocuklarının bir kısmı için tam anlamıyla ve kendi başına belirleyici olduğunu elbette iddia etmiyorum. Zira patriyarka bu kadar basit ve tek yönlü işleyen bir mekanizma değil. İddia ettiğim şey; çocukların ikonlara değil, çocukluk dünyalarını kurmak ve gelecekteki tercihlerini yaratmak için onları teşvik edecek oyuncaklara ve arkadaşlara ihtiyaçları olduğu… Yazının girişinde bahsettiğim o videodaki anne de çocukları için sanırım bunu istiyordu. Çocuklarının zihninin kendi çocuk dünyalarında gelişmesi için uğraşıyordu. Büyüdüklerinde neye benzemek istediklerine zamanı geldiğinde kendileri özgürce karar versinler (belki de Barbie’ye benzemeyi seçerler) ve akademik hayatlarında hep 1-0 geride olduklarını düşünmesinler istiyordu. Kapitalist patriyarkanın her koşulda tahakküm sağlamayı başaramayacağına dair umut veren bir örnek… Kuşkusuz ki böyle büyüyen kız çocukları, gelecekte, dayatılan cinsiyet rollerine karşı isyan bayraklarını yükseltecek ve ataerkil toplumsal yapıyı parçalayacak…
Kaynaklar
1 Dittmar H., Halliwell E., Ive, S. Does Barbie make girls want to be thin? The effect of experimental exposure to images of dolls on the body image of 5- to 8-year-old girls. (2006, Mart). Developmental Psychology, 283-92.
2 Grimes, L. S., Marge Pierciy’s “Barbie Doll”. (2019, Nisan 21). https://owlcation.com/humanities/Marge-Piercys-Barbie-Doll adresinden alındı.
3 Three change doll. (2015, Şubat 10). https://www.youtube.com/watch?v=lG-7e1vaB18 adresinden alındı.