Eşitliğe Ulaşmak ve Ayrımcılıkla Mücadelede Güvencelerimiz
Yazan: Av. Sema Kendirci Uğurman, Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı
Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede çok önemli bir savunma aracı olan “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yani İstanbul Sözleşmesi’nin bilinmesi, yaygınlaşması ve kullanılması amacıyla Türk Kadınlar Birliği olarak 1,5 yıldır bir proje sürdürüyorduk. Geçtiğimiz süreçte Cumhurbaşkanlığı bir gece resmi gazetede yayınlattığı bir kararla sözleşmeden çekilme beyanında bulundu. Bu hukuken son derece yanlış ve şiddetle mücadelede uygulamaya da zarar verici bir işlemdi. Biz kadınlar için bu çekilmenin kısaca mesajı şu oldu: “Siyasi iktidar şiddetle mücadeleden vazgeçti. Şiddetle mücadele konusunda uluslararası standartlara sahip bir hukuki güvenceyi ortadan kaldırarak ,sözleşmenin mücadele için yol gösterici hükümlerini hayata geçirmeyeceğini beyan etti.”.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede çok önemli bir savunma aracı olan “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yani İstanbul Sözleşmesi’nin bilinmesi, yaygınlaşması ve kullanılması amacıyla Türk Kadınlar Birliği olarak 1,5 yıldır bir proje sürdürüyorduk. Geçtiğimiz süreçte Cumhurbaşkanlığı bir gece resmi gazetede yayınlattığı bir kararla sözleşmeden çekilme beyanında bulundu. Bu hukuken son derece yanlış ve şiddetle mücadelede uygulamaya da zarar verici bir işlemdi. Biz kadınlar için bu çekilmenin kısaca mesajı şu oldu: “Siyasi iktidar şiddetle mücadeleden vazgeçti. Şiddetle mücadele konusunda uluslararası standartlara sahip bir hukuki güvenceyi ortadan kaldırarak ,sözleşmenin mücadele için yol gösterici hükümlerini hayata geçirmeyeceğini beyan etti.”.
İstanbul Sözleşmesi şiddetle mücadelede yapılması ve geliştirilmesi gereken politikalar konusunda yol gösteren; önleme, koruma, yargılama ve mücadele araçları için topyekûn bir işbirliğinin olması gerektiğini söyleyen hukuki bir metin.
Kısaca bir kez daha hatırlayalım ve niçin vaz geçildiğini sorgulamak için İstanbul Sözleşmesinin taraf devletlerden yapılmasını istediği konulara göz atalım.
Sözleşme diyor ki;
Şiddet bir insan hakları ihlalidir ve suçtur. Bu suçu ortadan kaldırmak için eşitliğin sağlanması en temel görevdir.
“Eşitliği sağlayamazsanız şiddeti önleyemezsiniz”
Çünkü Kadına yönelik şiddet eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.
- Veri toplayın.
İstanbul Sözleşmesi diyor ki; “Elinizde sağlam ve güvenilir veriler olmadığı müddetçe mücadelenizi doğru yönde sürdüremezsiniz.” Oysa 2014 yılından beri , her beş yılda bir yapılması gereken şiddet araştırmasını bile yapamıyoruz ya da yapmıyoruz. Neden sorusunun cevabını da siyasi iktidarın bize vermesi gerekiyor.
- Önlemek için tedbirler alın.
Şiddeti önlemek için tedbirler alacaksınız ve kadın erkek eşitliğine aykırı geleneksel roller ve ayrımcı ön yargıları ortadan kaldıracaksınız Şiddetle mücadele için oluşturulacak bütüncül politikayı hayata geçirecek, sorumlu kurum ve kuruluşları önce eğitip sonra denetleyecek ve izleyeceksiniz. Bunları yaparken sivil toplum örgütleri ile beraber çalışacaksınız.
Oysa şimdi sivil toplumla ilişkiler yok denecek kadar azaldı. Alanda çalışan ve ilgililere alandan tüm dokümanları, tehlikeleri, olabilecekleri taşıma deneyimine sahip sivil toplum örgütleri ile masaya oturulmazsa bu bilgiler ve veriler kimlerden öğrenilecek?
- Koruma ve Kovuşturma için gerekenleri yerine getirin
İlgili tüm kamu kuruluşları ile birlikte sivil toplumla işbirliklerini geliştirerek sığınma evlerinin ve telefon yardım hatlarının açılmasının sağlanması ve şiddet mağdurlarının bilgilendirilmelerin yapılması gerekli ve zorunlu.
- Kadına yönelik şiddetle mücadeleye bütçe ayırın.
Kısaca şiddetle mücadelede yapılması gerekenleri özetleyen bu sözleşmeden bir gece yarısı çekilme kararı üzerine şimdi biz soruyoruz ; ey siyasi iktidar siz gerçekten ve samimiyetle kadına yönelik şiddetle mücadele etmek istiyor musunuz istemiyor musunuz?
- Artık kadın katliamına dönüşen bu cinayetlerin yanında mısınız, karşısında mısınız?
- Anayasamızda da sizi eşitliği sağlamakla yükümlü kılan hükme rağmen eşitlik talebinden mi rahatsız oluyorsunuz ?
- Görevli, yetkili ve sorumlu olan herkese İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma çabalarınızın 6284 sayılı Yasanın da uygulanmaması anlamına gelmeyeceğini anlattınız mı, eğittiniz mi, öğrettiniz mi?
- En önemlisi, kadınlara yönelik şiddette ciddi bir mücadele politikası öngören bu sözleşmeden zaten niçin çıktınız?
Bu soruların cevabını mutlaka almamız gerekiyor çünkü sözleşmeden vaz geçildi beyanı ile birlikte çok büyük bir sorunla karşı karşıya kalmış bulunmaktayız.
2011 yılında bu Sözleşme imzalandıktan sonra, sözleşmenin öngördüğü “iç hukuk kurallarınızı buna uygun hale getirin” hükmünden hareketle 2012 yılında da biz kadın örgütlerinin yoğun katkısı ve çabası ile çok donanımlı bir yasa hayata geçirildi; Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine dair 6284 sayılı Yasa.
Temel yasalarımızın yanı sıra şiddetle mücadelede halen yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi ile birlikte 6284 sayılı yasa kolluk kuvvetlerini, savcılığı, hakimi, Aile Bakanlığını , İçişleri Bakanlığını, Sağlık Bakanlığını, Milli Eğitim Bakanlığını yani yetkili ve uygulamakla yükümlü tüm kamu kuruluşlarını da bağlar.
Ancak bunu ne kadar anlatırsak anlatalım uygulamada görevlilerden ciddi ihmaller görülmeye başlandı. Çünkü bu sözleşmeden çekilme esnasında öyle bir algı oluşturuldu ki sanki Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine dair 6284 sayılı Yasa da uygulanmayacaktı(!)
Avukatlar aracılığıyla, şiddete uğrayanlardan ciddi şikâyetler gelmeye başladı; baş vurdukları merciilerden “İstanbul Sözleşmesi kalktı şikâyete gelemezsiniz, İstanbul Sözleşmesi kalktı biz buna bakamayız, İstanbul sözleşmesi kalktı gidin Adliye’de kime ne anlatıyorsanız anlatın.”. Yani İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesinden çok daha tehlikeli bir durum ortaya çıktı.
Gelinen noktada Yasaya aykırı konuşan ve uygulamayan o görevlilerin hepsi suç işliyor demektir. Hiç kimse 6284 sayılı Yasayı uygulamıyorum diyemez. Sorumlu her kurum ve kuruluşun izlenmesi ve denetlenmesi de yine yetkililer tarafından yapılmalıdır.
Başka bir çıkış yolu; CEDAW
Türkiye 1986 yılından beri BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) nin de tarafıdır ve CEDAW Komitesin de şiddetle mücadelede hangi yollar uygulanması gerektiğine dair tavsiye kararları vardır. Önceki yıllarda hayata geçen 19 sayılı kadınlara yönelik şiddet başlıklı tavsiye kararı sonra genişletilerek, kadına yönelik şiddetle mücadelede çok kapsamlı 35 sayılı tavsiye kararına dönüştürülmüş ve İstanbul Sözleşmesinden sonra o da hayata geçmiştir.
Bu kararın içindeki hükümler, İstanbul Sözleşmesi’nin devamıdır ve gelişmiş halidir. Bu demektir ki bizim için mücadele araçları, hukuki güvenceler var ve kullanacağız, öğreteceğiz, hayata geçireceğiz! Üstelik tüm yetkili ve görevli kamuya da sürekli hatırlatacağız;
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesine ve tavsiye kararlarına uymanın anayasal zorunluluk olduğunu unutuyor musunuz?
Şiddetle Mücadelemizden ve İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz.
Kısaca siyasi iktidarın düşünce yapısını ve imza çekmeye dönük bu işlemlerini kabul etmiyoruz. Zaten işlemin iptali için İdare Mahkemesi’nde davalar açıldı. O davaların sonucu ne olursa olsun, öyle ya da böyle yasal olarak sözleşmenin 1 Temmuz’da sona ereceğini söyleyen, hukuki hükümlerin ortadan kaldırılacağını iddia eden kim olursa olsun biz bunlara anlatmaya, öğretmeye hayata geçirmeye kararlıyız ve sürdüreceğiz. İstanbul Sözleşmesi mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!
Kadına yönelik şiddetle mücadelede bütün araçlarımızın, hukuki güvencelerimizin, kim tarafından ve nasıl ortadan kaldırılmaya çalışılırsa çalışılsın, bu ülkede bilinmesini ve uygulanmasını sağlayacağız.