Filmler ve Tablolar
Bu yazımda size tablolardan esinlenerek, filmlerindeki bir sahnede o tabloya gönderme yapılan filmlerden örnekler vereceğim. Bu konuda verilecek birçok örnek olmasına rağmen ben en bilinen 3 ressamı ve tablolarını seçtim: Edward Hopper (1882-1967), Vincent Van Gogh (1853-1890) ve Sir John Everett Millais (1829-1896)
Bunlardan ilki Amerikalı ressam Edward Hopper. Hooper’ın tabloları 1900’lerin başlarından 1960’lara kadar uzanan dönemde sokak görüntülerinden ve kentin uzak mekanlarından duygusal olarak yan yana ama boşlukta olan ve birbirinden kopuk insanları ve mekanları tuvaline taşır. Şu sözü bütün tabloların özetidir: “ O anın Amerika’sını değil, kendimi resmettim”.
Edward Hopper kendi ruh halini resimlerine yansıtırdı. İçinde bulunduğu toplumun onun kendini yalnız hissetmesine yol açtığını düşünüyorum. Tabi ki sırf kendisi yalnız değildi. Çevresinde kendi gibi olan birçok insan vardı. O da bunu tuvaline son derece başaralı bir şekilde aktarmıştır. O yüzden Hopper’in tabloları bana hep melankolik bir hava verir.
Alfred Hitchcock’un (1899-1980), çoğu filmini izledim. Hepsi birbirinden harika filmler. Çoğu filminde film bitti sanırsınız ama bitmez ve sonuyla sizi şaşırtır. Zaten şaşırtmasa Hitchcock olmazdı. Hitchcock’un 1960 yılı yapımı filmi “Psycho” (Sapık) filmini izlerken bir şey dikkatimi çekmişti. Filmde otoyol üzerinde ki motelin sahibi ve aynı zamanda sapık olan Norman Bates’in evi ile Edward Hopper’ın tablosu “House by the Railroad” (Tren yolunda ki ev) ile çok benzediğini fark ettim. Edward Hopper’ın resmettiği ev tren yolu kenarında, Hitchcock’un filmindeki evi ise otoyol kenarında… Aynı dönemde yaşamış bu iki ustadan Hicthcock’un Edward Hopper’dan çok etkilendiği aşikar.