Kriz ve kadın işsizliği – Doç. Dr. Betül Urhan / Kocaeli Üniversitesi – Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
1980 sonrasında kapitalizmin krizlerinin sayısı ve sıklığı arttı. Bu krizler kuşkusuz ekonominin yanı sıra sosyal ve siyasal birçok alanda krizlerin oluşmasına neden oldu. Bilindiği gibi sermaye, güvencesiz, esnek çalıştırma, ücretleri düşürme, işçi sayısını azaltma, çalışma süresini artırma gibi mekanizmalarla krizin maliyetini düşürmeye çalışır. Ücretlerin ve satın alma gücünün düşmesi, işsizliğin artışı hem işçilerin hem de hanenin yoksullaşmasına neden olur. Krizin sosyal maliyeti, işçiler açısından normal zamanlara göre daha da artar. Yoksullaşmanın etkisi ve hane gelirinin düşmesiyle, kriz dönemlerinde çalışma zorunluluğu kendini daha fazla hissettirir. Bu sonuçların etkisi kadın ve erkekler için farklılık gösterir. Nitekim krizlerin cinsiyetler arasındaki eşitsizliği derinleştirdiğini gösteren birçok araştırma bulunmaktadır. Bunun en önemli nedeni de olağan dönemlerde kadın ve erkek işgücünün, piyasada eşitsiz bir şekilde konumlanmış olmasıdır.
Cinsiyete dayalı işbölümü kadınların işlerini belirliyor
Türkiye’de kadın emeğinin kullanım biçimi uzun bir süre, geleneksel olarak kadınların yoğun olduğu tarım sektöründe, ücretsiz aile işçiliği ve hane içi işbölümünden kaynaklanan sorumluluklarla sınırlı kaldı. Piyasalaşmanın (metalaşmanın) ve kentleşmenin artması, kırsal yapının çözülmesi, büyüme dönemlerinde dahi ekonomik yapının istihdam yaratamayan bir özelliğe sahip olması, kadınların işgücüne katılımının düşmesine neden oldu. Bu nedenle geçmişte olduğu gibi günümüzde de kentsel alanda iş arayan kadınlar, daha düşük ücretli, güvencesiz, örgütsüz, vasıfsız işlerde, kısa süreli ve küçük işyerlerinde istihdam alanı ve olanağı bulabiliyor. Ekonomik yapının belirlediği istihdam olanaklarının yanı sıra toplumsal olarak örgütlenen cinsiyete dayalı işbölümü de kadınların bu işlerde çalışmalarına neden oluyor. Özellikle hasta, yaşlı ve çocuk bakım sorumluğunun erkekler ve devlet tarafından paylaşılmaması ve sadece kadınların üzerine yıkılması, bu rol ve sorumluluklarıyla uyumlu işlerde çalışmaları yönünde zorlayıcı bir etki yaratıyor. Çoğu zaman da istihdam dışında kalmalarına, yani bir işi varsa işten ayrılmasına yoksa da iş aramamasına neden oluyor. Ücretli çalışan kadınların daha çok, makroekonomik değişkenler karşısında daha kırılgan olan küçük işyerlerinde istihdam edildiği biliniyor. Hem çalıştıkları iş ve işyerlerinin özelliği hem de işyerindeki ikincil konumları, kadınların kriz gibi değişen ekonomik gündemlerden daha fazla etkilenmesini, daha savunmasız ve kırılgan olmasına neden oluyor.
Kriz dönemlerinde kadınların istihdamına ilişkin tezler
Ekonomik krizler, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de istihdam alanında yıkıcı etkiler yaratıyor. TÜİK’in sağladığı veriler de bize bu durumu gösteriyor. Verilere göre 2019 Ekim ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre istihdam edilenlerin sayısında önemli bir düşüş gözlemleniyor. Nitekim bir yıllık sürede erkeklerin istihdamı 366 bin, kadınların istihdamı 161 bin olmak üzere toplamda 571 bin kişi azaldı.
Ancak bu tablonun toplumsal cinsiyet göz önünde bulundurmadan yorumlanması doğru olmaz. Bu nedenle kriz dönemlerinde istihdam ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara kulak vermek gerekir. Bu araştırmalar kriz dönemlerinde kadınların istihdamına ilişkin iki tezi ortaya koyuyor. Bunlardan ilki kadınların emek piyasasında düşük ücretle çalışması, güvencesiz ve örgütsüz olması nedeniyle yaşanan dezavantajlı konumlarının kriz koşullarında mukayeseli üstünlüğe dönüşebildiği yönündeki tezdir. Başka bir ifadeyle ucuz, güvencesiz ve itaatkâr olması nedeniyle, maliyetleri düşürmek isteyen işverenler erkek işçiler yerine
kadın işçi çalıştırmayı tercih edeceklerdir. Ancak kadın istihdamında meydana gelen daralma, bu kriz döneminde söz konusu tezin gerçekleşmediğini göstermektedir.
Kriz dönemlerinde kadınların istihdamına ilişkin tezlerden ikincisi, toplumsal cinsiyet özellikleri nedeniyle kadınların kriz dönemlerinde ilk vazgeçilenlerden olacağı tezidir. Bu teze göre kadınlar ekonomik daralma dönemlerinde ortalamaya, dolayısıyla erkeklere göre orantısız boyutta işten çıkartılırlar. Emek piyasasında iş bulma olanağı azalması nedeniyle de istihdam oranları düşer. Birincil rolleri olan evdeki sorumlulukları, işsizlik karşısında emek piyasasında kalmaya direnmelerini güçleştirir. Üstelik çoğu zaman vasıflı veya ücretli işlerde bir erkeğin işten çıkarılmasındansa, bir kadının işini kaybetmesinin tercih edildiği görülür. Böyle bir toplumsal yapıda işsizlik olgusu, kadınları erkeklerden daha yüksek boyutta etkiler.
Rakamlarla kadın işsizliği
TÜİK verilerine göre 2018 Ekim döneminde ,1 olan erkekler arasındaki işsizlik oranı, 2019 Ekim ayında 11,7’ye yükselmiştir. Kadınların işsizlik oranı ise ,7’den ’ye çıkmıştır. Tarım dışı işsizlik oranları çok daha yükselmiştir. Nitekim erkeklerin tarım dışı işsizlik oranı 2018’de ,4’ten ,8’e, kadınların tarım dışı işsizlik oranı ise ,2’den %21,4’e yükselmiştir. Bugün artık hemen hemen bütün konunun uzmanı kişiler ve kurumlar resmi işsizlik oranlarının gerçek işsizlik rakamlarını yansıtmadığını kabul ediyor. Özellikle resmi işsizlik oranlarının hesaplanmasına dâhil edilmeyen bazı grupların katılmasıyla, gerçek işsizlik oranlarının çok daha yüksek boyutlarda olduğunun ortaya çıkacağını belirtiyor. İşsizlik konusunda cinsiyetler arasında esas fark da bu alanda ortaya çıkıyor. İş bulma ümidi olmayanlar ve diğer nedenlerle iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanlar içinde kadınların payının çok daha yüksek olduğu görülüyor. 2019 Ekim ayında bu durumda olan 840 bin erkek, 1 milyon 335 bin kadın bulunuyor. İş aramayan ancak çalışmaya hazır olan kadınlar da hesaplamaya dâhil edildiğinde %21 olan kadın işsizliği oranı %26,1’e yükseliyor. İş aramayan ancak çalışmaya hazır olanların %65’ini kadınlar oluşturuyor. Ancak iş aramayıp çalışmaya hazır olan erkek sayısı 2018 yılından 2019’a gelindiğinde 114 bin kişi artmışken, kadın sayısı 4 bin kişi azalmıştır. Bunun önemli bir nedeni kadınların kriz koşullarında iş aramak üzere işgücü piyasasına dâhil olması ve böylece açık işsizler arasına katılmış olmalarıdır.
Kadınlar kriz dönemlerinde neden daha fazla iş ararlar?
Kriz dönemlerinde, gelirin düşmesi ve güvencesizliğin artması, erkeklerin evi geçindirme yeteneklerine büyük zarar verir. Erkeklerde, toplumun kendilerinden beklediği gibi, evi geçindirip geçindiremeyeceğine dair ciddi soru işaretleri doğurur.
Bu durumda en iyi çözüm, geliri artıracak ortak bir aile altyapısı oluşturulmasıdır. Bu altyapının kaynağını ise hem ev içinde ücretsiz emek harcayan hem de ikincil bir gelir sağlayan kadınlar oluşturuyor. Hane halkının gelirinde güvencesizlik ve istikrarsızlık hali kadınların, kendi öz yaşamını ve çocuklarının hayatta kalmasını garantiye almak için, hangi koşullarda olursa olsun ücretli istihdamda yer almaya zorluyor. Başka bir ifadeyle kadınlar düşen hane gelirini telafi etmek amacıyla gelir getirici bir iş aramaya yöneliyor. Bu durum kadınların ücretli ve ücretsiz çalışmasında olduğu gibi işsizlik oranlarında da artış yaşanmasına neden oluyor. Kadın işsizliğinin yüksek olması ve işsizlik süresinin uzun olma ihtimali, kadınların işsiz kalmak yerine “ümidi kırık işsizler” olarak emek piyasasının dışına düşmelerinin de önemli bir nedenidir.
Kuşkusuz bu tablonun değişmesi için ne yapılması gerektiği sorusunun cevabı bu yazının konusunu oluşturamayacak kadar geniş kapsamlıdır. Ancak olağan dönemlerde dahi kadınların dezavantajlı konumunu güçlendiren iki önleme dikkat çekmek gerekir. Bunlardan ilki işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren uygulamalara son verecek önlemlerin alınmasıdır. Bunun yanında işgücü piyasasındaki cinsiyet eşitsizliğinin önemli nedenlerinden birisi olan kadınların sırtına yüklenen bakım sorumluğunun, devlet ve yerel yönetimler tarafından yaygın, güvenli ve ücretsiz bir şekilde sunulacak hizmetlerle kadınların üzerinden alınması son derece önemlidir.