Orta Vadeli Program ( 2025-2027) Açıklandı
2025-2027 yıllarını kapsayan yeni Orta Vadeli Program (OVP) 5 Eylül’de açıklandı. Asıl olarak iktidarın ekonomiye ilişkin beklentilerini içeren ancak bu beklentilerin nasıl hayata geçirileceğine ilişkin ayrıntıların yer almadığı, temennilerle sınırlı kalındığı bu program, emekçileri bir kenara bırakalım, piyasalarda dahi güven oluşturacak bir bütünlükten, tutarlılıktan ve kararlılıktan uzak görünmektedir.
Öngörüler ekonomik olmaktan ziyade politik!
Öyle ki bu yıla ait ekonomik büyüme gerçekleşmelerinin ve diğer öncü göstergelerin stagflasyonist bir sürece girildiğini göstermesine rağmen, programda 2024 yılı büyüme oranı sadece % 0,2 oranında düşürülerek % 3,5 olarak öngörülüyor. 2025’te bu oranın % 4, 2026’da % 4,5 ve 2027’de % 5 olması hedefleniyor. Stagflasyon, kısaca yüksek enflasyonla aynı anda düşük ekonomik büyüme ve yüksek işsizliğin bir arada yaşandığı bir ekonomik kriz sürecini anlatan bir kavramdır.
Bu çerçevede OVP’de bu yıl 15,551 dolar olarak tahmin edilen kişi başı gelirin gelecek yıl 17,028 dolara yükselmesi öngörülüyor. Ekonominin TL cinsinden % 4,0 büyümesi hedeflenirken, dolar cinsinden % 9,5 büyümesinin beklenmesi ve buradan hareketle de gelecek yıl kişi başına gelirin 2,523 dolar birden artması, ancak dolar kurunun ciddi anlamda baskılanması, hatta düşmesi yani TL’nin aşırı değer kazanmasıyla mümkün olabilir.
Büyümenin yavaşladığı bir yılda kişi başı gelir 2,523 dolar nasıl artacaktır?
Oysa programdaki ihracat hedeflerinin tutturulabilmesi için döviz kurunun yükselmesi, TL’nin değer kaybetmesi gerektiği bilinmektedir. Nitekim 2025 yılı için dolar kuru ortalama 42,0 TL olarak öngörülmüştür. Özetle, kurdaki bu % 13,5’lik artış, dolar cinsinden kişi başı milli gelir artışı açısından ciddi bir çelişki oluşturmaktadır.
Dünya ekonomisindeki belirsizlikler, jeopolitik gerilimler ve özellikle de ülke ekonomisindeki üretime ve faktör verimliliklerine ilişkin olumsuz veriler ortada iken bu büyüme oranlarının tutturulması oldukça zor görünmektedir. Bu hedeflere yaklaşmanın bir yolu iktidarın tekrar enflasyonla büyümeyi seçmesi olabilir. Zira enflasyon hedeflerinde belirgin bir artış söz konusudur. Öyle ki bu programda, daha önceki OVP’deki hedeflere göre, 2024 yılı sonu enflasyon oranı, % 41’5’e; 2025 yılı % 17,5’e; 2026 yılı % 9,7’ye ve 2027 yılı % 7,0’a yükseltilmiştir.
Bu da ancak izlenmekte olan daraltıcı politikaların gelecek yıldan itibaren gevşetilmesiyle mümkün olabilecektir. Bunun anlamı iktidar blokunun bir erken genel seçimi önümüzdeki iki yıl içinde öngörüyor olmasıdır.
Yüksek enflasyon ve % 9’un üzerinde olması hedeflenen dar anlamdaki işsizlikle birlikte emekçileri ve sendikaları olumsuz yönde etkileyecek diğer başka hedefler de bu OVP’de yer almaktadır.
Güvencesiz çalıştırma ve emek sömürüsü artacak!
Bunların başında “işgücü piyasalarının etkinleştirilmesi” hedefi gelmektedir. Bu çerçevede OVP’deki sözde “yapısal reformlar” başlığı altında, “yeni nesil çalışma biçimleri ve sektörel dönüşümler, işgücü piyasasının değişen koşullara uyum sağlamasını ve daha esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını hedeflemektedir” denilerek, yeni esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin gündeme geleceğine işaret edilmektedir.
Yani yeni OVP döneminde güvencesiz çalışma biçimleri daha da artacak, örnek olarak daha önce gündeme gelen “belirli süreli iş sözleşmeleri” (geçici işçilik) yaygınlaştırılacaktır. Bu emek sömürüsünü daha da artıran ve örgütsüzleştirmeyi, sendikasızlaştırmayı hızlandıran bir uygulama olacaktır.
Ayrıca, “yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar politikası” başlığı altında ücret artışlarının gerçekleşen değil, “beklenen (hedef)” enflasyona göre yapılmak istendiği görülmektedir. Bu hayata geçtiğinde ise gelecek yılın ilk yarısında işçiler için en fazla % 17,5-% 20 gibi bir asgari ücret artışı söz konusu olabilecektir.
Özetle, Orta Vadeli Program, egemen sınıfların ekonomik krizden çıkarak kârlılıklarını yeniden artırırken, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi halka bunun faturasını nasıl ödettireceklerinin bir programıdır. Siyasal iktidar tarafından hazırlanan bu program ve ardından gelecek olan 2025 yılı bütçe sürecinde işçi sınıfı sadece ekonomik ve demokratik değil, tüm alanlarda bütünleşik mücadeleyi yükseltmek zorundadır.
Eğitim-Basın-Yayın-Araştırma Birimi