Ortaçağ’da Kadın Filozoflar: Gözlerini Kapatarak Düşünen Kadınlar! – İlknur Özcan
Ortaçağ’da kadınların teolojik ve felsefi yazılarla ilgilenmelerine izin verilmiyordu. Bu yüzden kadın Skolastikçilerle bu dönemde karşılaşamıyoruz. Daha çok başka bir akım olan ve “gözlerini kapamak” anlamına gelen mistik akımına yönelen filozof kadınlardan bahsedebiliriz. Kadınların varlığının dahi kabullenilmediği bu dönemde dinle sınırlandırılmış yaşamın içinde bile bir yol bularak din ile felsefeyi harmanlayıp felsefe yapabilen kadınlar, bizlere güç veriyor. Manastır bu dönemde siyasal politika üretmenin aracı. Aynı zamanda aristokrasinin ailenin evlenmeyen kızları üzerinden ekonomik ve politik gelişimleri için bir yatırım alanı olarak da değerlendiriliyor. Gönüllü veya zorla kadınların kiliseye gönderilmeleri sonucunda dinsel yaşamlarının içinde erkek rahibeler ve kadın rahibeler arasındaki eşitlik mücadelesinin de verildiği bir dönem yaşanıyor.
Kamusal alandaki hemen hemen her faaliyetten dışlanan kadınlar monastik okulları, şehir okulları ve üniversiteden de dışlandılar. Bu kadın düşmanı tutuma rağmen kadınların sadece mülklerini yöneten asil kadınlar veya tüccar eşleri olmadığını, teoloji ve felsefe alanında fikirlerini yazıya döken, hatta vaaz veren kadınlar bulunduğunu söyleyebiliriz.
Bir sonraki sayımızda aydınlanma döneminin kadın filozofları ile tanışacağız. Bu tarihsel yolculuğun sonunda 21. yüzyılın filozoflarını çağırmaya ne dersiniz? Belki şimdi dünyanın her hangi bir yerinde feminist felsefe için yola çıkmış kadınlar vardır…
Alman felsefesinin mimarı: Bingenli Hildegard (1098 – 1179)
Çocukluğundan beri gizemli şeyler gören ve bunlardan etkilenen Bingenli, mistik hareketinin doğmasına sebep olmuştur. Gizemcilikle ilgilenmiştir. İnsan, ruh ve insan ile ruh arasındaki ilişkiyi düşünmüştür. Hayatının 30 yılını mansatırda bir kadın hücresinde geçirmiştir. Sonrasında ise rahibelik yemini etmiştir. Almanya’nın Rheinland Bölgesi’nde erkek manastırlarından bağımsız kendi manastırını kurmuştur. Bu manastırda kadın rahibeler yetiştirerek kadınların da vaaz verebildiğini göstermiştir.
Bingenli ay zamanda biyolog, hekim ve müzisyendir. Hastalıkların nedeni ile ilgili yazdığı kitap hekimlerin eğitiminde kullanılmıştır. Bilinen başlıca eserleri; Scivas, Liber Vintae Meritorum, Liber Divinorum Operum.
Israr ve inat: Sienalı Caterina (1347 – 1380)
Ailesinin karşı çıkmasına rağmen yapmak istediklerinden vazgeçmeyen rahibe, teolog ve filozof olan Caterina’nın felsefesinin özünü şu cümlesiyle ifade edebiliriz:
“Tanrı’yı seven insan, ancak komşusunu da sevdiği zaman gerçekten sever.”
O, insanların kaderinin önceden belirlenmiş olduğuna değil, insanın özgür iradesinin varlığına ve karar verebilme mekanizmasına inanmıştır. The Dialogue of Divine Providence isimli yaptında mistik görüşlerini dile getirmiştir.
Aklın, adaletin ve dürüstlüğün yolunda: Christine de Pizan (Pisan) (1364 – 1430)
İlk Fransız kadın yazardır. Düz yazılar ve şiirler kaleme almıştır. Toplamda 30 kitap yazmıştır. The Book of the City of Ladies ve The Treasure of the City of Ladies isimli yapıtları en önemli çalışmalarıdır.
Pizan hayatı ve felsefeyi manastırda değil hayatın içinde yaşadığı zorluklarla öğrenmiştir. Çocuklarına tek başına bakmak zorunda kalmış, geçinmek için birçok soyluya kâtiplik yapmıştır. Kadınlar Kenti Üstüne başyapıtıdır. Bu kitapta kendi içinde bulunduğu durumu ve felsefesini “Taçlı üç kadın” alegorisi ile anlatır. Burada Taçlı Üç Kadın aklı, dürüstlüğü ve adaleti simgeler.
Herkese ayna tutan: Marguerite Porete (1255 – 1320)
Mistisizm akımının temsilcilerinden olan Marguerite, Fransa’da yaşamıştır.
Yalın Ruhun Aynası isimli eserinde, ruhun tamamen özgür olması gerektiğini savunmuştur. Bu bakımdan kiliseden ve ruhban sınıftan koparak Tanrı ile bireysel bir ilişki kurulması gerektiğini öne sürmüştür.
Dinî açıdan sapkınlık suçlaması neticesinde, yakılarak öldürülmüştür.