Şiddetin olmadığı bir çalışma için ILO Şiddet ve Taciz Sözleşmesi
2019 yılında Cenevre’de düzenlenen 108. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 100. Kuruluş yılını kutladığı tarihi bir dönemde, 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ile 206 sayılı Tavsiye Kararı (ILO, 2019) kabul edildi.
Sözleşme ile kadınlar ve erkeklerin şiddet ve tacizden arınmış koşullarda eşit şekilde çalışabilmelerinin sağlanması yönünde ortak bir anlayışın geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşmak için sözleşmenin rehberliğinde, iş yerinde şiddet ve tacizin önlenmesi için ulusal düzeyde geliştirilecek olan cinsiyete duyarlı mevzuat çalışmalarına ve pratik işyeri strateji ve politikalarına ihtiyaç vardır.
Genel Bakış
Çalışma hayatında şiddet ve taciz konusu başta insana yakışır iş gündemi olmak üzere, ILO’nun kabul ettiği önemli uluslararası politika gündemlerinin bir parçası olmakla birlikte, doğrudan iş yerinde şiddeti ve tacizi konu alan uluslararası bir düzenleme yer almamaktaydı. ILO, bugüne kadar belirli şiddet ve taciz biçimlerine atıfta bulunan farklı standartlar benimsemiş ve sözleşmeler geliştirmiştir. 111 Sayılı Ayrımcılık (İş ve Meslek) ILO Sözleşmesi ve 189 sayılı Ev İşçileri için İnsana Yakışır İş ILO Sözleşmesi şiddet konusunu ele alan maddeleri ile bu sözleşmelerin başında gelir. Ancak, bu standartların hiçbiri şiddet ve tacizi birincil hedef olarak ele almamakta, bu davranış biçimlerini tanımlamamakta ve bu sorunun nasıl ele alınacağı konusunda ayrıntılı rehberlik sağlamamaktadır. 108. uluslararası Çalışma Konferansı’nda, ILO’nun üçlü yapısı içinde, üye devletlerin, işçi sendikalarının ve işveren örgütlerinin verdiği büyük destek ile kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararı sayesinde iş yerinde şiddetin ve tacizin önlenmesi konusunda önemli bir eksiklik giderilmiştir.
Evden çalışma tarzı öncesinde mekânsal olarak ev ve iş kavramlarının ayrıldığı, günün belli saatlerinde evden çıkarak çalışma hayatına katılan ve bu zaman aralığında yalnızca işine odaklanan, işini iş yerinde bırakarak evine dönen ve evdeki günlük yaşamına devam eden kadınların bu zamana kadar ev ve iş arasında çizmiş oldukları sınırların ortadan kalkması elbette ki çok yıpratıcı.
Sözleşme, çalışma yaşamında şiddet ve tacizin “insan hakları ihlali veya istismar teşkil edebileceğini, fırsat eşitliğine yönelik bir tehdit olduğunu, kabul edilemez olduğunu ve insana yakışır işlerle bağdaşmadığını” kabul etmektedir.
Sözleşme ile, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve tacizin kadın ve kız çocuklarını orantısız şekilde etkilediği ve toplumsal cinsiyet kalıp yargıları, çoklu ve kesişen ayrımcılık biçimleri ve eşit olmayan toplumsal cinsiyete dayalı güç ilişkileri de dahil olmak üzere temel neden ve risk faktörlerini ele alan kapsayıcı ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımın çalışma yaşamında şiddet ve tacize son vermek için esas olduğu kabul edilmektedir. Sözleşme, şiddet ve tacizi en geniş anlamıyla yorumlamakta ve çalışma hayatında karşılaşılabilecek farklı şiddet formlarını içermektedir. Buna göre, Sözleşmede tanımlandığı üzere, çalışma yaşamında şiddet ve taciz terimi (Madde 2): “fiziksel, psikolojik, cinsel veya ekonomik zararı amaçlayan, bunlarla neticelenen veya neticelenmesi muhtemel olan, bir defaya mahsus veya tekrarlanan, bir dizi kabul edilemez davranış ve uygulamaları, veya bunlarla ilgili tehditleri ifade eder ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve tacizi de içermektedir.”
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve taciz terimi ise “cinsiyet veya toplumsal cinsiyetlerinden dolayı kişilere yöneltilen veya belirli bir cinsiyet veya toplumsal cinsiyetten olan kişileri orantısız şekilde etkileyen şiddet ve taciz anlamına gelir ve cinsel tacizi içerir” biçiminde tanımlanmaktadır.
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi için Temel Bir Araç 190 sayılı Sözleşme’nin ve 206 sayılı Tavsiye Kararı’nın kabul edilmesinden birkaç ay önce, ILO’nun girişimi ile oluşturulan Çalışma Yaşamının Geleceği Küresel Komisyonu tarafından hazırlanan “Daha Aydınlık Bir Gelecek için Çalışmak” raporunun ana temalarından birisini toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için dönüştürücü ve ölçülebilir bir gündemin geliştirilmesi oluşturuyordu. Çalışma yaşamında şiddet ve tacizin ortadan kaldırılması toplumsal cinsiyet eşitliğinin vazgeçilmez bir önkoşuludur (ILO, 2019a).
Dolayısıyla iş yerinde şiddetin ve tacizin önlenmesi konusu toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden ele alınıyor olması bağlamında da Sözleşme ile önemli bir adım atılmış ve eksiklik giderilmiştir.
190 Sayılı İş Yerinde Şiddet ve Taciz Sözleşmesi, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet de dahil olmak üzere, çalışma yaşamında şiddet ve tacizin etkisini ve şiddetin olmadığı bir çalışma yaşamına katılabilmenin herkes için hak olduğunu kabul etmektedir. Sözleşme ve ona eşlik eden tavsiye kararı, kadınlar ve kız çocukları üzerindeki belirgin etkisini ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin nedenlerini (toplumsal cinsiyet kalıp yargıları, ayrımcılık, eşit olmayan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet) belirtebilecek toplumsal cinsiyet temelli bir yaklaşımın gerekliliğini kabul etmektedir. Daha kırılgan gruplar için toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin belirgin etkisini de vurgulamaktadır.
Toplumsal cinsiyet temelli bir yaklaşımla geliştirilen yeni sözleşme, kadınların iş yerinde şiddet ve taciz durumları ile karşılaşma olasılığının daha fazla olduğunu belirtmektedir. Göçmen çalışanların durumunun daha da kırılgan olabileceğini vurgulayan bu sözleşme, bazı sektörlerdeki şiddet ve taciz durumlarına özel vurgu yapmaktadır. Sağlık, nakliye, eğitim ve ev hizmetleri, gece çalışması veya izole bölgelerde çalışma gibi belirli sektörlerdeki bazı gruplar ve işçiler ve bazı meslekler ve çalışma düzenlemeleri için şiddet ve taciz durumlarının gerçekleşmesi daha olasıdır. Bu sektörler ve çalışma biçimleri, ya kadınların yoğun bir biçimde yer aldıkları alanlardır veya kadınlar şiddet ve taciz vakalarının mevcudiyeti sebebiyle bu alanlardan uzak durmaktadırlar.
#BenDe (#MeToo) kampanyası aracılığıyla aktarılan, içlerinde Amerika menşeili aktrislerin de yer aldığı, göreli olarak daha güvenli, güçlü ve etkili pozisyonlardaki kadınların deneyimledikleri ve uzun süre sessiz biçimde tahammül etmek zorunda kaldıkları cinsel taciz ve tecavüz vakaları göz önünde tutulduğunda, durumun tekstil işçisi, ev işçisi, sokak satıcısı, nakliye işçisi, misafir ağırlama sektöründe çalışan bir işçi veya sağlık işçisi kadın için ne kadar karmaşık olabileceğini düşünmek hiç de zor olmayacaktır. Hele ki bu kadınların iş ilişkileri güvenceli sözleşmelere dayanmıyorsa.
Bu bağlamda sözleşmenin öne çıkan bir özelliği, kapsadığı iş tanımının genişliğidir. Sözleşmenin, kırsal ve kentsel alanlarda, kayıtlı ve kayıt-dışı ekonomideki bütün sektörlerde uygulanabilmesi mümkündür. Sözleşme, iş başvurusunda bulunanlar, iş arayanlar, gönüllüler, stajyerler ve çıraklar ve istihdam ilişkileri sonlandırılanlar da dahil olmak üzere tüm çalışanları kapsamaktadır. Yaşadıkları şiddet ve taciz deneyimleri, ayrımcılık ve eşitsizlikle perçinlenen kişilerin daha güçlü bir koruma mekanizmasına sahip olması gerektiğine atıfta bulunmakta ve kimseyi geride bırakmamaktadır.
190 Sayılı Sözleşme, konuyu mevcut sözleşmelerde ve politika belgelerinde yer alan bakış açısından bir adım öteye taşıyarak ve onlardan farklı olarak çalışma hayatı kavramını, iş yerinin fiziksel sınırlarının ötesine taşıyarak iş seyahatleri, sosyal faaliyetler ve sanal zorbalıklarla ilişkili durumları da kapsamaktadır ve müşteriler, danışanlar, hastalar ve çalışma yaşamı ile bağlantılı olarak iletişim içerisinde olunabilecek tüm bireylerden kaynaklanabilecek şiddet ve taciz durumları ile ilgilenmektedir.
Ayrıca, konuya yine daha farklı ve geniş bir perspektiften bakılarak ev içi şiddetin çalışma yaşamındaki de ele alınmıştır. Ev içi şiddet, çalışanlar ve ilgili diğer kişilerin sağlık, güvenlik ve üretkenliğini ve aynı zamanda iş gücü piyasasına giriş, kalış ve ilerleme kapasitelerini de etkilemektedir. Sözleşmeye göre, Devletler, ev içi şiddetin, çalışma yaşamındaki etkilerini tanımalı ve bu etkileri azaltmak için mekanizmalar geliştirmelidir. Ev içi şiddetin sözleşme kapsamında ele alınması, konunun görünürlüğünü sağlamak ve tutum değişikliği için önemli bir adımdır. Tavsiye Kararı; izinler, esnek çalışma düzenlemeleri ve işten çıkarılmaya yönelik koruma ve ev içi şiddetin etkileri hakkında farkındalık artırma gibi uygulamaya yönelik önlemleri de ifade etmektedir. Böylece çalışma yaşamında ev içi şiddetin etkisini hafifletmek için, ev içi şiddeti deneyimleyenlere işlerini kaybetmemeleri ve ücretli bir işe dahil olmak ve güvenlikleri arasında seçim yapmak zorunda kalmamaları için bir destek mekanizması sunulmasını gerektirmektedir.
Sözleşme Bugün Daha Gerekli…
Küresel salgının sosyal ve ekonomik sonuçları, bizlere krizlerin eşitsizlikleri, özellikle de cinsiyet temelli eşitsizlikleri, daha da yoğunlaştırdığını gösterdi. Artan bu eşitsizliklerin önemli bir bölümüne çalışma yaşamında tanıklık ediyoruz. İş gücüne eşit oranlarda ve koşullarda katılamayan kadınlar ve erkekler arasındaki açık, salgınla daha da derinleşti. Kadınlar, çalışma yaşamındaki mesleki/sektörel ayrışma sebebiyle, pandemiden daha çok etkilenen sektörler olan hizmet, turizm ve perakende sektöründe çalışmaktadırlar. Kısıtlamalar sebebiyle bu sektörlerde yaşanan daralmalar kadınların iş ve gelir kayıplarıyla sonuçlanmıştır. Ayrıca güvencesiz, kayıt-dışı istihdamın kadınlar arasındaki yaygınlığı, kadınların sosyal koruma araçlarına erişimlerini de sınırlandırmıştır.
Uzaktan eğitime geçilmesiyle, çocukların artan bakım ve eğitim gereksinimleri ile kadınların ev içi yükleri daha da artmıştır. Ayrıca diğer aile üyelerinin evden çalışması ve evdeki bakım ihtiyacı olan bireyler için farklı kaynaklardan destek alınamaması sebebiyle, kadınların birincil sorumluluklarının ücretsiz hane içi rolleri olmasına ilişkin algı artmıştır. Dünyada 2019 ile 2020 arasında, kadın istihdamı yüzde 4,2 azalmıştır. Diğer bir deyişle, 54 milyon iş kaybı meydana gelmiştir (ILO, 2021).
Salgınla birlikte derinleşen eşitsizliklerin bir diğer göstergesi ise cinsiyet temelli şiddet vakalarının artışıdır. Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi’nin (UN Women) “gölge pandemi” olarak adlandırdığı salgın döneminde, kadına karşı her türlü şiddet özellikle de ev içi şiddet artmıştır.
Ev içi şiddetin artışının kadınların çalışma koşullarına önemli etkileri olduğu gibi, çalışma yaşamındaki cinsiyet temelli şiddet vakalarında da herhangi bir azalma kaydedilmemiştir. Aksine, evden çalışmanın yaygınlaşması ile diğer şiddet ve taciz biçimlerinin yanına artan sayıda siber zorbalık biçimleri de eklenmiştir.
Evlerinin güvenli olup olmadığını sormadan ya da herhangi bir destek sunulmadan kadınların evlerine yönlendirilmeleri ile de ev içi şiddetin kadınların çalışma yaşamındaki olumsuz etkileri daha fazla su yüzeyine çıkmıştır. Ayrıca kısıtlamalar, kadınların destek mekanizmalarına erişimlerini de zorlaştırmıştır.
Salgınla, sağlık ve sosyal hizmet faaliyetleri, acil hizmetler, ev içi hizmet veya geceleyin veya diğerlerinden yalıtılmış olarak çalışma gibi, zaten pandemi öncesinde şiddet ve tacizin yüksek olduğu sektör, meslek ve çalışma düzenlemelerindeki şiddet içeren ilişkiler daha da yoğunlaşmıştır. 190 No’lu Sözleşme; sağlık hizmetleri, taşımacılık, eğitim ve ev içi çalışma veya gece çalışması, diğerlerinden yalıtılmış olarak çalışma gibi, belirli sektör, meslek ve çalışma düzenlemelerinin şiddet ve tacize daha açık olabileceğini kabul etmektedir. Ayrıca, Üye Devletlerin, işveren ve işçi örgütleriyle istişare etmeleri suretiyle, bu durumdaki sektörleri tespit etmeleri ve söz konusu kişileri etkin biçimde korumak için önlemler almalarını öngörmektedir (ILO, 2020).
Bugün, kadınların çalışma yaşamına erkeklerle eşit oranlarda ve koşullarda katılımları için daha fazla mücadele etmek gerekmektedir. Bu mücadele araçlarının başında da sosyal adalet temelinde kadınlar ve erkekler için insana yakışır çalışma koşullarının oluşturulmasını amaçlayan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) uluslararası çalışma standartları yer almaktadır. Gerek eşit katılımın gerekse insana yakışır işlerin sağlanmasına katkıda bulunacağı göz önüne alındığında özellikle 190 Sayılı Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Sözleşme (C190) ve eşlik eden 206 Sayılı Tavsiye kararının etkin uygulanmasına ilişkin gereklilik ortadadır.
Eğer bizler, kadınlar çalışma yaşamında erkeklerle eşit oranlarda ve koşullarla var olsunlar istiyorsak bu sözleşmenin maddelerinin etkin bir biçimde uygulanması için adım atmalıyız. Çünkü, kadınlar, şiddet sebebiyle çalışma yaşamına erişemiyor, erişse bile uzun süre kalamıyor veya iş yerinde yükselemiyorlar.
Sonuç Yerine
Kadın işçiler, çalışma yaşamına katılım ve eşit istihdam fırsatları için mücadele etmeye devam ederken, bu sözleşme çalışan kadınları, ayrımcılığa karşı korumak için önemli bir araçtır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, toplumsal cinsiyetin inşasında köklenen eşitsiz güç ilişkilerinin mevcudiyetinden türemektedir. Bu sebeple, risk altındaki kadın işçilerin çoğunluğu yaşadıkları deneyimleri bildirmek, paylaşmak ve hatta bu konuda bir ipucu vermeyi bile reddedebilmektedirler.
Salgınla artan işini kaybetme kaygısı kadınları maruz kaldıkları şiddet vakalarını paylaşmaktan daha da uzaklaştırmaktadır. Bu anlamda hem çalışma yaşamında cinsiyet temelli şiddetin risk ölçüm süreçlerine dahil edilerek önlenmesi için çalışmalar yürütülebilmesi hem de çalışma yaşamında şiddete maruz kalan kadınlar için tıbbi, hukuki ve psikolojik destek sunulabilmesi anlamında sözleşme çok güçlü bir araç sunmaktadır.
Sözleşme şimdiye kadar dokuz ülkede onaylanmıştır. Elbette onaylanma sürecinde sosyal tarafların aktif rolleri asla yadsınamaz. Türkiye’de sözleşmeyi gündemlerine alan sendikaların mücadelesi ile şiddete asla tolerans gösterilmeyen bir çalışma yaşamı için güçlü adımlar atılmaktadır. Bu adımların katkısıyla kadınların ev içi şiddete ya da işyerinde şiddete maruz kalmakla ücretli istihdama erişmek arasında seçim yapmadıkları bir çalışma yaşamının gerçekleşebilmesi mümkün olacaktır.