10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: “Bütün İnsanlar, Özgür, Onur ve Haklar Bakımından Eşit Doğarlar”
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmesinin 69. yılında, dünyanın hemen her bölgesinde ve ülkesinde farklı boyut ve farklı şiddetlerde insan haklarına ilişkin sorunlar sürüyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin tanımıyla “İnsan Hakları”, bütün insanların; ulus, dil, din, inanç, ırk, cinsiyet, dünya görüşü, ekonomik ve sosyal durum gibi nedenlerle hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan olmalarından kaynaklanan haklarının tümüdür. İnsan hakları, bütün insanlık için ortak değerler, gerçekleştirilmesi gereken ortak hedefler bütünüdür; kişilere, devlete, kurumlara ya da başka bir otoriteye devredilemez ve evrenseldir.
İnsan hakları kavramı üzerine günümüzde sürdürülen tartışmaların özü, hakların nasıl genişletileceği ve dinamik kılınacağına odaklı olduğu kadar nasıl içselleştirileceğine ve kültürel boyutlar kazandırılacağına ilişkindir.
– İnsan hakları koşulsuzdur ve devredilemez. İnsan hakları kaybedilemez; insanın var olmasıyla ilişkilidir. Yaşam güvenliği gibi konularda özgürlüklerin geçici olarak kısıtlanması bu ilkeyi değersiz ve önemsiz kılmaz.
– İnsan hakları bölünemez, birbirine bağımlıdır ve birbiriyle ilişki içindedir. Bir insan hakkının kullanılması başka hakların kullanılmasına bağlıdır ve hiçbir hak diğer haklardan daha önemli değildir.
– İnsan hakları evrenseldir; dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar için geçerlidir ve zaman sınırlaması yoktur. Irk, renk, cinsiyet, dil, din ve siyasi ya da diğer görüş, bireysel yönelim, ulusal ya da toplumsal köken, doğum ya da diğer statülere bakılmaksızın, her birey insan haklarından yararlanmalıdır.
İnsan haklarının evrenselliği, bireylerin ya da farklı kültürlerin çeşitliliğini hiçbir şekilde tehdit etmez. Herkesin birbiriyle eşit olduğu ve eşit şekilde saygıyı hak ettiği bir dünyada çeşitlilik varlığını sürdürebilir.
Demokrasilerde insan haklarının yaşama geçirilmesi devletlerin ve siyasal iktidarların öncelikli yükümlülüğüdür. Çünkü demokrasilerde siyasal iktidarlar, insan haklarının kullanılmasını sağlayacak ortamı ve koşulları oluşturmak ve buna uygun yasal düzenlemeleri gerçekleştirmekle sorumludurlar. Bu olgu demokrasilerin olmazsa olmaz ön şartıdır.
Otoriter yönetimlerin bulunduğu ülkelerde ise ne demokrasi, ne insan hakları, ne de özgürlükler yaşam bulur; evrensel insanlık değerleri köreltilir; hukukun üstünlüğü ilkesi, üstünlerin hukukuna dönüşür; ayrımcılıklar derinleşir, temel sosyal haklar ezilir, bulanıklaşır ve yok olur; ülke sessiz bir karanlığa boğulur.
İnsan haklarına ilişkin tüm sorunların aşıldığı, demokrasinin siyasal ve toplumsal yaşama egemen olduğu bir Türkiye, geleceğe güven ve umutla bakan insanların yaşadığı bir ülke olacaktır.
Tez-Koop-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu