5 Haziran Dünya Çevre Günü: Doğanın Korunmasını Temel Alan Etkin Çevre Politikaları Yaşama Geçirilmelidir
İnsanlığın son yüzyılı, çevre ve doğal yaşama büyük zararların verildiği bir yüzyıl olarak geçti. Özellikle küreselleşmenin yeni boyutlar kazandığı son 50 yılda doğayı tahrip eden enerji kullanımı, kaosa dönen kentleşme, insan ve çevre sağlığına özensiz yaklaşım ve daha birçok nedenle doğal yaşama büyük darbeler indirildi. Türkiye’de de aynı dönemde çevreye yönelik yoğunlaşan, yaygınlaşan ve sistematikleşen özensizlikler ve duyarızlıklar gerçekleştirildi. Doğaya ve çevreye yönelik inanılmaz bir saldırganlık yaşandı ve yaşanıyor…
– Tüm dünyada nükleer enerjiden vazgeçilirken Türkiye’de 3 nükleer santralin kurulması planlanıyor. Akkuyu Nükleer Santralinin temeli bundan 3 yıl önce atılırken ikinci santral Sinop İnceburun’a, üçüncü santral ise İğneada’ya kurulmak isteniyor.
– Türkiye enerji sorunun yanlış planlanması nedeniyle içi-dışı termik santralle “doldurulmak” isteniyor. Çanakkale’de 3’ü aktif 13’ü proje aşamasında; Batı Karadeniz’de Ereğli-Amasra arasında 13 termik santral planlanıyor. Bunların 4’ü aktif çalışıyor. Termik santral çılgınlığı bu bölgelerle de sınırlı değil, Trakya, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yeni termik santraller planlanırken bu yatırımların kısa sürede sonlandırılacağı belirtiliyor.
– Bundan yalnız 50’yıl önce, bu ülkede canlı yaşamının olmadığı akarsu ve göller neredeyse bulunmazken, artık süreç dramatik biçimde tam tersine dönmüştür; canlı yaşamın olduğu göl ve akarsu sayısı inanılmaz ölçüde azdır.
– Başta Doğu Karadeniz Bölgesinde olmak üzere nerede bir akarsu var ise sanki enerji sorunlarını kökten çözecekmiş gibi HES’ler kurulmaktadır. Oysa kısa, orta ve uzun dönemde doğal yıkıma yol açacak HES’ler çevrenin yüreğine saplanmış hançerden başka bir şey değildir.
– Ve yine Toroslardan Ege Dağlarına; Kaz Dağlarından Yıldız Dağlarına; Bolu, Küre ve tüm Doğu Karadeniz Dağlarına yayılmış bulunan milyonlarca hektarlık orman, mera ve yaylalar ölçü ve sınır tanımadan hoyratça açılan madenlere, taş ocaklarına ve yollara kurban edilmektedir. Buralarda yalnızca bitki örtüsü değil yaban yaşam da büyük tehlike altındadır.
– Üç tarafı denizlerle çevrili olduğu, Marmara gibi bir iç denizin bulunduğu gururla anlatılan bu ülkenin, denizleri büyük bir hızla, kötü kent ve sanayi planlaması sonucu evsel ve sanayi atıklarıyla kirletilmiştir ve her geçen gün daha da kirlenmektedir.
Bunlar çevre ve doğal yaşama yapılan saldırganlıkların yalnızca birkaçıdır. Gerçek, sözcüklerle anlatılamayacak kadar kötüdür. Ne yazık ki gündeme getirilen yeni yatırımlarla çok daha kötüleşmektedir.
Bu olumsuzluklar yalnızca insanların çevre konusundaki bireysel duyarsızlıklarıyla açıklanamaz. Gerçek sorumlular, bilimsel olmaktan uzak plan ve politikaları yaşama geçirenlerdir. Gerçek kötüler, kirli ellerini doğanın ve insanın üzerinde acımasızca tutanlardır; yakan-yıkan-yok edenlerdir.
Tüm bu olumsuzluklara suskun ve duyarsız kalmak olanaksızdır. Küçük ya da büyük, genel ya da özel, dar ya da geniş her bir tepkinin anlamı çok değerlidir.
Çözüm doğanın korunmasını temel alan etkin çevre politikalarının koşulsuz, ancaksız, amasız bilimsel kurallar ve ilkeler doğrultusunda bir an önce yaşama geçirilmesidir.
5 Haziran Dünya Çevre Gününün anlamının, yerküremize duyduğumuz sorumluluklarla artacağına inanıyoruz.
Tez-Koop-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu