Iskandal – Prof. Dr. Ali Demirsoy
“Ana hava gibidir; ancak alamadığınız
zaman farkına varırsınız.”
AD
Ancak bir ana çocuğuna bu kadar anlamlı-güzel bakar.Anadolu’da benim çocukluk dönemimde ve benim yaşadığım yörede, doğum günü, evlilik günü, sevgililer günü, babalar günü, anneler günü, evlilik yıldönümü gibi kutlamalar yoktu. Eğer bu kutlamalara rast gelmiş başka önemli bir olay yaşanmamışsa, bu kutlamaların tarafları olan kişiler bile tarihleri hatırlayamazlardı. Kutlama olmayınca hediye alma da söz konusu olmazdı.
Hediye kural olarak bir yerden bir yere (yöre dışına) gidildiğinde, yöre dışından misafir geldiğinde getirilen nesnelerle sınırlıydı. Çoğunlukla da bir kutu Hacı Bekir lokumu ve üzerine konmuş bir havluydu.
Götürülen ya da gelen hediye, kural olarak gidilen yerde hemen arandığında bulunamayan nesnelerdi. Örneğin pastırma, çikolatalı helva, akide şekeri, çikolata, balon gibi. Eğer seyahati yapan ve hediye getiren aile bireylerinden biriyse, çoğunluk ailenin bir bireyinin mecburi bir gereksinmesini karşılamaya yönelik olurdu. Örneğin ayakkabı (bu nedenle yola çıkılmadan önce, ayakkabı gereksinmesi olanların ayakları, bir kâğıda kurşun kalemle çizilirdi), bazen palto, şapka ve benzer şeyler olurdu. Çocuklar için çok sınırlı olarak oyuncak getirenler de olurdu. Hobi anlamında ya da günlük yaşamda kullanılmayan bir nesnenin hediye olarak gelmesi köyde ve kasabada bilindik çevrelerde dalgalanma yaratabiliyordu.
Eşlerin manevi dünyasını etkileyecek sıra dışı hediyelerin getirilmesi alışılagelmiş bir gelenek ve adet değildi. Kimsenin bu nedenle önemli bir beklentisi olduğunu da gözlemlememiştim.
Babam, bilgili ve akıllı bir adam olmakla birlikte, hediye konusunda tipik bir Anadolu köylüsünün ötesine geçememişti. Yaşamında böyle bir alış veriş yapmadığını söyleyebilirim. Kendisinden çok genç ve güzel bir kız olan anamı eş olarak almıştı. Babamın anama bırakın bu kutlama günlerini herhangi bir nedenle hediye aldığına tanık olmadım. Herhalde anamın da -hayatın haddesinden geçerken öğrenmiş olması nedeniyle- böyle bir beklentisi yoktu.
1950’li yılların başında babam Ankara’ya akrabalarımızı ziyarete gitti. Belirli bir süre kaldı. Dönüşte her gelen yolcu gibi karşılandı, köy ahalisi geldi, çay içildi, getirilen lokum dağıtıldı, tanıdıkların hal hatırı tüm ayrıntısıyla soruldu.
Köy ahalisi gidince yakın birkaç akraba kaldı ve babamın tahta bavulu ortaya getirilerek açıldı. Yörede zor bulunan bazı yiyecekler, mecburu kullanmak zorunda olduğumuz bazı giyim kuşamla ilgili nesneler özenle gösterilip bir yere katlanıp konurken, boyu 10 cm kadar, eni 3-4 cm kadar olan sarımsı beyazımsı bir kutu çıktı. Herkes bunun ne olduğunu anlamak isterken, babam bir sigara yaktı, dizlerinin üzerinde gururla biraz dikeldi, “Iskandal” dedi. Hiç kimse bir şey anlamamıştı. Birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Sonunda babam bombayı patlattı. Bu bir parfüm, karıma getirdim. Biri, emü (amca) Allah aşkına bunun fiyatı ne diye sorunca, babama gün doğmuştu: 17 lira dedi. Herkesin yüzünde bir şaşkınlık vardı. Çünkü yanılmıyorsam 17 liraya bir ya da 2 kırmızı lira alınabiliyordu. Bu bir kadının o yörede günlük gereksinmelerinin dışında alabileceği en büyük hediyeydi.
Babam eşine böyle bir hediye getirdiği için belli ki gururlanmıştı. Doğrusunu isterseniz babam bu hediyeyi de kendi isteyerek seçerek almamıştı; akrabalarım emrivaki yapıp böyle bir dükkâna sokunca, belli ki oradaki satıcılar da ağzından girip burnundan çıkınca birden dolduruşa gelerek alıvermişti. Şu ya da bu şekilde bir defa alınmıştı, akıllı kişi bunu sempatiye dönüştürebilirdi.
Kutu ele alınıp fiyatı öğrenildikten sonra anamın yüzünde inanılmaz bir ifade belirdi. Onu şimdi daha iyi analiz edebiliyorum. Bu kutunun, hemcinsleri arasında ona önemli bir ayrıcalık kazandıracağı açıktı; bir anlamda eşinin kendisine bağlılığı ve saygısı maddi olarak dile getirilmişti. Ancak, anam çok zeki bir kadın olduğu için ötesini de hemen düşünmeye başlamıştı, Böyle bir parfümü ineği sağarken mi dut toplarken mi, sularken mi, sebzelerin dibini çapalarken mi kullanacaktı? Yapılan evlilik törenlerine sürüp gidebilirdi, ancak hacdan gelen birkaç koku çeşidinin haricinde kimse koku ile ilgili bir fikre sahip değildi ki, böyle değerli bir parfümü anlasınlar. Ancak çevrede aylarca konuşuldu. Anama sağladığı tek yarar pahalı olmasından dolayı sağladığı itibardı.
Herkes böyle bir pahalı parfümden dolayı şaşkınlık içindeydi. Açıp bir bakalım deyince, amcamın hanımı, “Eften püften şeyler için harcama Aliye”, diyerek açılmasını önledi. Bir araya gelindiğinde sık sık Iskandal konuşulur oldu; ancak harcanmasın diye kimse kapağını açıp sürmedi. Çünkü değeri o zamanki ölçülerde astronomikti. Herkesin söylediği aman boşuna harcamayın, önemli bir düğün olursa kullanırsın oldu. Çok iyi hatırlamıyorum; ancak anam birkaç düğünde sürmüş olmalı.
Anam kasabaya giderken, bir trafik katliamında, 1980 yılında 58 yaşında hayatını yitirdi. Çok genç ve hayat doluydu. Çok üzüldüm. 2012 yılına kadar kendine ait küçük çekmecesini hiç açmadım. Zorunlu bir nedenle çekmeceyi açınca, birkaç parça eşyanın yanı sıra, 10 santimetre boyun da, 3-4 santimetre eninde kutusu hiç bozulmamış bir parfüm kutusu gözüme çarptı. Elime alır almaz yaklaşık 60 yıl gerilere gittim. Bu kutu, anamın yıllarca gururlandığı, çevrenin hayranlık duyduğu, bir kısmının özenerek baktığı, babamın anama sevgisini en net biçimde verdiğini düşündüğü kutuydu. Özenle elime aldım ve üzerini okudum: Kutuda Scandal yazıyordu. Ancak belli ki satıcı, scandalı, Türkçeye uydurarak (stationu, istasyon: recebi, irecep, limonu ilimon yaptığımız gibi) ıskandal olarak söylediği için, 60 yıl boyunca onu marka olarak ıskandal bildik.
Kutuyu özenle açtım, içindeki parfüm sıvısını anlayabilmek için şişeyi ışığa kaldırarak baktım, üstten en fazla yarım santimetre inmişti. Anam onu hemen hemen hiç kullanmamıştı ya da kullanamamıştı. Hediyeyi alanın, hediyeyi verenin ve bu hediye merasimine tanık olanların birçoğunun ömrü, ıskandalın skandal olduğunu öğrenemeden bitti.
Kapağını açıp koklamadım. Çünkü çok kişinin yaşamında hatta benim yaşamımda önemli bir anı olan bu parfümün kokuşmuş olabileceğine gönlüm razı olamayacaktı. O şişenin içinde belli ki birçoğunun sevgisi, gururlanması ve özlemi saklıydı. Öyle de kalmalıydı.
Bu öykü belki bana ait bir özel öykü gibi görünüyorsa da, eminim ki kendi yaşamınızda ya da ailenizde, çevrenizde, bu öyküden pay çıkarabileceğiniz çok şey olabilir. Sevgilerimle…
Değerli Kardeşim,
Ana, hava gibidir; alamadığınız zaman farkına varırsınız. Ananız yaşıyorsa – şu andaki fiziki durumu ne olursa olsun – hâlâ arkanızdaki manevi güçtür. Lütfen onlara olması gerektiği gibi davranın. Benim gibi yitirmiş iseniz, en azından bugün, günlük koşuşturmanız arasında, kalbinizin sevgi odacığından ona bir demet sunun; bağrınızda sıcaklığını, dudaklarınızda ellerinin şefkatini hissedin.
Birçoğunuzun benzerine tanık olduğu, bir kısmınızın dolaylı olarak benzerlerini duyduğu, Anadolu insanının bir dönem ilginç bir şekilde yaşadığı öykülerden birini, bizzat tanık olduğum bir öyküyü, gelecek kuşaklara not düşsün diye yazıya döktüm. Günlük sıkıntılarından uzaklaşmak ve bir dönemin insanlarını anlamak isterseniz okuyunuz derim; eğer zaman bulamaz iseniz, yine de atmayınız, Ali Demirsoy klasörünün içine sürükleyiniz, bakarsınız çocuklarınız ilginç bulabilir.