Tez-Koop-İş gençemek sayı 12

Ataerki, Dışlanma ve Yoksulluk Arasında Sıkışmış Genç Kadın Sığınmacılar

Ataerki, Dışlanma ve Yoksulluk Arasında Sıkışmış Genç Kadın Sığınmacılar

Gençlik, hiç şüphesiz ki yaşam döngümüzün en öykünülen dönemi. Gençlik bayramı olan ve genç nüfusunu önemli bir bileşen olarak ortaya çıkaran Türkiye’de, gençlere yönelik sosyal politikalar oldukça cılız. Bunun sonucunda olumsuz sosyo-ekonomik etkenlere karşı koruyamadığımız, günden güne umutsuzlaşan bir genç nüfus çıkıyor karşımıza. Nüfusun geri kalanı ve politika üreticiler de gençlerin sorunlarına ve taleplerine giderek yabancılaşıyorlar. Türkiye’de sorunları görmezden gelinen gençler içinde tamamen yok sayılan, unutulmuş bir grup ise genç sığınmacı kadınlar.

Resmi kayıtlara göre yalnızca geçici koruma kapsamındaki genç kadınların dahi sayısı 336.062 (Göç İdaresi başkanlığı, 2022). Uluslararası koruma kapsamındaki ve diğer göçmenler için cinsiyet ve yaşa dayalı ayrıştırılmış veriye sahip değiliz. Bu yazıda sayıları 300 binin çok üzerinde olan genç sığınmacı kadınların koşullarından ve ataerkiye, yoksulluğa ve dışlanmaya dayalı açmazlarından söz etmek istiyorum.

Genç kadınların pek çoğu ırkları, dinleri, milliyetleri, belli bir sosyal gruba mensubiyetleri veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayan, savaş ve derin yoksulluktan kaçan ailelerinin takipçileri. Ancak az sayıda kendi karar ve tercihleriyle yollara düşen genç sığınmacı kadın da var. Literatürde yer alan çalışmalarda ve Dr. Sezgi Akbaş’la Suriyeli kadınlarla gerçekleştirdiğimiz saha araştırmalarında (Ünlütürk Ulutaş ve Akbaş, 2018), genç sığınmacı kadınların paylaştıkları deneyimlere dayanarak, maruz kaldıkları sorun alanlarını şu başlıklarda toplamak istiyorum:

• Eğitime devam edememe/eğitimden yoksun kalma; insan onuruna yakışmayan ve nitelikleriyle uyuşmayan işlerde istihdam edilme

• Şiddet ve taciz

• Erken yaşta zorla evlendirilme

Eğitime Devam Edememe, Zorlu İstihdam Koşulları ve Vasıfsızlaşma

Genç sığınmacı kadınların istihdama katılımı pek çok durumda aterkil toplumsal kalıp yargılarla engellenmektedir. İstihdama katılabildikleri koşullarda ise çoğunlukla işgücü piyasasının en alt tabakasındaki işlerde yer bulabilmektedir.

Çok sayıda Suriyeli kız çocuğu ve genç kadının savaş ve göç nedeniyle eğitimleri kesintiye uğramıştır. Genç kadınlar, savaşın getirdiği yıkımla birlikte yaşlı bakımı/ tıbbi bakım veya erken yaşta evlenmek gibi seçeneklerle baş başa kalmış; ailenin üzerindeki ekonomik yükü azaltmak adına, geçim sorumluluklarını erkenden karşılamak zorunda kalmışlardır (Buecher ve Aniyamuzaala, 2016).

Yükseköğrenim görmüş kadın sığınmacılar, nadiren uzmanlıklarıyla eşleşen işlere erişim sağlayabilmektedirler. Örneğin ülkelerinde aldıkları diplomaların Türkiye’de geçerli olmaması veya geçerliliğin onaylanma sürecinin uzun sürmesi gibi nedenlerden dolayı, tekstil işçiliği, bakıcılık ve ev işleri gibi işlerde çalışmaları niteliksizleşmelerine neden olmaktadır. Geçmişte ülkelerinde doktor, avukat, mühendis, kamu kurumlarında yönetici gibi yüksek statülü işlerde çalışan Suriyeli kadınların, almış oldukları eğitimden ve sahip oldukları niteliklerden bağımsız olarak işgücü piyasasında temizlikçilik, bakıcılık, tezgâhtarlık gibi nitelik gerektirmeyen işlerde çalışması önemli problemlerden biridir(Barın, 2015). Örneğin savaş nedeniyle öğrenimini yarıda kesip Türkiye’ye gelen Zübeyde, öğretmenlik gibi vasıflı bir işte çalışmak yerine tekstilde kayıtdışı işçi olarak çalışmasının kendisini güçlendirmediğini ve niteliksizleştirdiğini sarih biçimde dile getirmiştir: “(Çalışmak) kendimi güçlü hissetmemi sağlamıyor ama mecburum. Öğretmen olabilseydim kendimi çok güçlü hissederdim” (Zübeyde).

Özellikle üniversitede okurken veya mezun olduktan sonra göç eden genç kadınlar, profesyonel mesleklerinin yerine kötü işlerde çalıştıkları için çalışmayı sıkça külfet ve zor olarak nitelemişlerdir:

“Eskiden babamın fırını ve süpermarketi vardı. Paramız vardı, çok rahattık. Sadece okuyorduk, çalışmıyorduk, çok rahattık. Çalışmak sadece külfet, avantajlı yanı yok. Memlekette olsak çalışmamız gerekmezdi. Orada öğretmen olsak çalışırdık… Çalışmak zor değil ama 11 saat işte olmak zor. Oturmak yasak, 11 saat ayaktayız.” (Lütfiye)

Bedia, tarih öğretmenliği okurken, okulu bırakıp ailesiyle Denizli’ye gelmiş ve tekstilde paketleme bölümünde çalışmaya başlamış. Sabah 8:00’den akşam 18:00’a kadar 700 TL (175 $) ücret karşılığı, haftada 6 gün çalışıyor. Ev yaşamı ile iş yaşamını uzlaştıramamaktan ve bedeninin bu şartlara direnmekte güçlük çektiğinden yakınıyor: “Ben çok zayıfım, her gün 10 saat çalış, ev, yemek, temizlik, çok zor, çok zor… Çalışma koşullarımız çok zor. Sürekli hızlı çalışmalıyız. Konuşmak yasak. Bir kere tuvalet izni var o da yemek saatinde. İki kere de çay molası var. 20, 30 kiloluk paketleri kamyonlara taşımamız gerekiyor. Çalışma iznimiz de sigortamız da yok. Bazen bir hafta boyu fazla mesai… Eğer savaş olmasaydı kızkardeşim de ben de devlet memuru olacaktık”. (Bedia)

Şiddet ve Taciz

Genç sığınmacı kadınlar, ülkelerindeki iktidar sahipleri, uluslararası “barış” güçlerinin (bunu mu demek istedin?) veya iç savaşın tarafları ve hatta onları korumakla görevli güvenlik güçleri tarafından taciz, insan ticareti, toplu ve sistematik tecavüz, köleleştirme ve zorla gebe bırakmanın kurbanı olabilmektedirler. Söz konusu şiddet biçimleri, kadınları anayurtlarından göç etmeye zorlayabildiği gibi göç sürecinde veya sığındıkları ülkede de şiddete maruz bırakabilmektedir. Göçmen kaçakçıları, sınır muhafızları, mülteci kampı görevlileri, birlikte göç ettikleri grubun üyeleri veya ev sahibi toplumdan erkekler tarafından başta cinsel şiddet olmak üzere, kadınlar, türlü şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar (Oyman, 2016)

Cinsiyete dayalı şiddet, kadınların ev dışındaki hareketliliklerini sınırlayarak işgücü piyasasına katılımlarını engelleyen bir başka sorun alanıdır. Suriyeli sığınmacılara yönelik küçük ölçekli ihtiyaç değerlendirmeleri tecavüz, saldırı, taciz ve yakın partner şiddeti dahil olmak üzere yüksek düzeyde cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir. Bu durumda kadınlar savunmasızdır, genellikle erkek hane üyelerinin gelirine bağımlıdırlar ve işgücü piyasasına katılımın önündeki engellerle karşı karşıyadırlar (Hanmer vd, 2020).

Ünlütürk Ulutaş ve Akbaş (2018) araştırmasına katılan tüm katılımcı[1]lar savaşın patlak vermesiyle birlikte kadınların güvenlik sorunları ve tecavüz tehdidiyle karşı kaldıklarını ifade etmişlerdir: “2012’nin yedinci ayında savaş Şam’a sıçradı… Herkes korkmaya başladı. Çok tecavüzler oldu. Tecavüz insan şerefi için en kötü şey. Babaları bağlayıp kızlarına tecavüz etttiklerini duyuyorduk. Babam benim de başıma öyle bir olay gelecek diye korktu ve göç etmeye karar verdik.” (Firuzan)

Erken Yaşta Evlilikler

Kız çocuklarının erken evlendirilmesi, özellikle Orta Doğu ülkelerinde yaygın olsa da, savaş ve sığınma süreçlerinde ailenin finansal baskıları aşabilmesi adına zorlukların üstesinden gelmenin yeni yolu olarak artmaktadır (El-Masri vd., 2013, 4).15- GÖÇ VE GÖÇMEN EMEĞİ Şubat 2022 7 30 yaş arasındaki Suriyeli kadınlar ve kız çocukları para karşılığında fuhuşa veya evlenmeye zorlanmaktadırlar (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2016: 82). MAZLUMDER tarafından Suriye’den kitlesel göçün ardından yayınlanan rapor, İzmir Karabağlar’da ablası ve eniştesinin yanında yaşayan 16 yaşındaki Suriyeli kız çocuğunun ve arkadaşlarının komşuları ve işverenleri tarafından tacize uğradıklarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur (ya da başka bir ifade iyi olur; Rapor salt bunu ele almış gibi anlaşılıyor): “Suriye’nin kızlarına ucuz bir eşyaymış gibi davranıyorlar, kötü gözle bakıyorlar. İş yerinde Suriyeli bir arkadaşıma patron ‘seni oğluma alayım, bu işte niye çalışıyorsun, gel, evinin hanımı ol’ demiş, arkadaşım kabul etmemiş. Bu[1]nun üzerine oğluyla evlenmesi için 1000 TL para teklif etmiş…” (MAZLUMDER; 2014:32).

Sığınmacı kız çocuklarının evlen[1]dirilmesi, son derece yaygın ve yoksullukla sıkı biçimde ilişkili bir sorundur. Dahl (2010) tarafından gerçekleştirilen hesaplama, genç yaşta evlenen bir kadının, yaşlandıkça yoksulluk içinde yaşama olasılığının yüzde 31 daha yüksek olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, okulu bırakan bir kadının yoksul olma olasılığı yüzde 11 daha fazladır. Erken yaşta evlilik, sığınmacı ailelerin yoksulluk kıskacından çıkma stratejilerinden biri olarak kullanılabilmektedir. Evlendirilen kız çocukları eğitimden, ailelerinden ve sosyal çevrelerinden kopmakta, izolasyona, şiddete, istismara ve sömürüye maruz kalmakta, erken yaşta anne olanlarda sağlık sorunları ve bebek ölümleri baş gösterebilmektedir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2016: 60).




İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu