Toplanma Hakkından Örgütlenme Hakkına ILO’nun Değerleri
Örgütleme hakkı demokrasinin merkezindedir. Sendika liderleri çoğunlukla daha iyi bir demokrasi için mücadeleye önderlik ederler ve inandıkları ve yaptıkları için hapse atılırlar ya da sürgün edilirler.
1750’lerden itibaren işçiler Avrupa’da örgütlenmeye başladı. O dönemde örgütlenme gibi faaliyetleri kısıtlamak için birçok yasalar kabul edildi. Örneğin İngiltere’de işçi örgütlerini düzenleyen ve yasaklayan 1799’un Birleşme Yasası (Combination Act) 25 yıl boyunca yürürlükte kaldı.
Fakat işçilerin örgütlenme hakkı zamanla bir zemin kazandı. Versailles Antlaşması ve ILO Anayasası “örgütlenme özgürlüğü ilkesi”ni kabul etti. ILO, bu ilkenin uygulanmasında ve standartların benimsenmesinde hemen başarılı olamadı. Bu durum, örgütlenme özgürlüğünü ve toplu pazarlık yapma hakkını kapsayan 87 ve 98 sayılı sözleşmelerin 1948 ve 1949’da benimsenmesiyle değişti.
7 yıl sonra bu iki sözleşme sırasıyla ILO’nun 187 üye devletinin 155’i ve 165’i tarafından onaylandı. Ayrıca ulusal anayasalarda da yer aldı. Toplu pazarlık uygulamaları güçlü örgütlenme özgürlüğüyle birleştirildiğinde, işçilerin ve işverenlerin müzakerelerde eşit bir sese sahip olmalarını sağlıyor. Yani toplu pazarlık, her iki tarafın da adil bir iş ilişkisi için müzakere etmesini sağlıyor.
1951’de, ILO, Anayasası’nda yer alan temel örgütlenme özgürlüğü ilkesinin ihlaliyle ilgili şikayetler yapılmasına olanak sağlayan eşi görülmemiş bir şikayet mekanizması ekledi. ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi ve diğer yönetsel mekanizmalar, temel bir insan hakkı olan örgütlenme özgürlüğüne saygı duyulmasını sağlamaya çalışıyor.
Örgütlenme özgürlüğü ilkesi, ILO’nun değerlerinin merkezindedir: ILO Anayasası (1919), Philadelphia Bildirgesi (1944) ve ILO Temel Haklar Bildirgesi’nde (1998) yer almaktadır. Bu ilke aynı zamanda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de (1948) yer almaktadır.