gençemek sayı 11

Assassin’s Creed: Syndicate (Suikastçının İnancı: Sendika)

Assassin’s Creed oyun sersi Ubisoft isimli Fransız menşeili oyun geliştiricisin en popüler oyun serisidir dememizde bir sakınca yok sanırım. Seri boyunca oyunlarda belirli bir tarihsel dönemde ve belirli mekanlarda kurgu bir hikâye sürerken, aynı zamanda gerçek tarihi olaylar ve kişiler de bu kurgunun arasına yerleştiriliyor. Serinin her oyunda süren ana kurgusunun temelini insanın özgür iradesini elinden almak suretiyle bir barış düzeni tesis edeceklerini iddia eden Tapınakçılarla, özgür iradenin her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiğini savunan Suikastçılar arasındaki bin yılarca süren çekişme oluşturuyor. Bu hayal ürünü olan suikastçı tarikatının tarihteki gerçek esin kaynağı ise ülkemizde günümüz siyasetinde hâlâ dile getirilen Haşhaşî tarikatından başkası değil.

Serinin ilk oyunundan bizim inceleyeceğimiz Syndicate (Sendika) başlıklı oyuna kadar çıkan oyunlarda, bu kurgu, tarihin etrafında gerçek tarih motifi olarak kullanılmaya devam edildi. Ve bu durum tahmin edilebileceği gibi, bu tarihi olayların geçtiği ülkelerde çeşitli tartışmalara da yol açtı. Örneğin serinin Fransız ihtilali temalı oyununda devrimin önderlerinden Maximilien Robespierre’in kötücül bir karakterle yansıtılması Fransa’da çeşitli şekillerde protesto edildi.

Tarihin içinde geçen ve/veya içinde tarih geçen kurgu eserlere karşı yükselen bir ilginin olduğu kesin. Bu eserler insanları tarih bilimiyle ilgilenmeye sevk ederken, bazen de böyle tartışmalara yol açması çok anlaşılır bir durumdur. Zira kurgu bir edebi eserin içermesi gereken çeşitli detayların günümüze tamamıyla erişmesi mümkün değildir. Bu dönemlerin genel olarak resminin anlaşılabilmesi açısından, bu eklemelere akıcı bir hikâye için ufak bir bedel diyebiliriz.

İncelemeye başlamadan bu önemli konuda tavrımı belli etmek isterim. Edebi eserlerin tarihi gerçekliğe birebir uyması hem teknik açıdan mümkün değil, hem de eşyanın tabiatına aykırıdır. Dolayısıyla bu tarz eserleri incelerken bunlara tarihi bir vesika gözüyle bakmamak ve kasıtlı bir yanıltma ve yönlendirme maksadı içermediği sürece bir takım dokunuşları yaratıcı sürecin bir parçası olarak kabul etmek durumundayız.

Assassin’s Creed: Syndicate Londra’da Victoria döneminde geçiyor. 1868 yılında sanayi devrimi sonrası Londra, kurduğu politik ilişkiler ve sokak çeteleri sayesinde Crawford Starrick isimli tapınakçının elindedir. Starrick, tapınakçı olmanın yanı sıra bir endüstri tiranıdır. Emrinde çocuk ve esir işçiler çalışmakta ve hatta esir olarak işçiler üzerinde deneyler yaptırmaktadır. Mekân Londra ve zaman endüstriyel çağ olunca baş kötünün bir sermayedar olması pek de sürpriz olmuyor. Oyunda oynadığımız Jacob ve Evie Frye isimli suikastçı kardeşler ise bu sokak çetelerine karşı kendi çetelerini kurarlar. Oyundaki hikâyenin ana teması işçi mücadelesi olmamasına rağmen içinde geçtiği dönem ve oyunun ismi bir genç emekçi olarak beni içine çekti. Oyundaki kurgu karakterlerin yanı sıra o dönem Londra’da yaşamış tarihi kişiler de oyunun bir parçası haline getirilmiş. Örneğin Alexander Graham Bell size yeni suikast ekipmanları geliştiriyor, Charles Darwin’e araştırmalarında yardım ediyorsunuz ve bence en önemlisi o dönem Londra’da yaşayan Karl Marx’a polisten gizli bir miting düzenlemesine yardım ediyorsunuz. Bu gerçek tarihi kişilerle etkileşime girdiğimiz yan görevler oyunun ana hikayesinden daha çekici. Tabii bir emekçi ve tarihçi olarak bu yorumumun objektif olmadığını belirtmeme bile gerek yok sanırım.

Oyunun radarımıza takılma sebebi “Syndicate” ismi. Dilimizde sendika anlamına da gelen bu kelime İngilizcede aynı zamanda sokak çetesi, ticari bir birlik ya da kartel gibi anlamlara da gelebiliyor. Oyunun ismi hem tapınakçı patronun işçileri baskı altında tutmak için kurduğu hem de işçilerin bu baskıya karşı kurduğu çetelerden yani sendikalardan geliyor. Dilimize batı dillerinden geçen sendika kelimesinin etimolojik kökeni Eski Yunanca sýndikos (σύνδικος)’a dayanıyor. Kelime Eski Yunancada “avukat, hukuki vekil, özellikle bir topluluğun haklarını savunan temsilci” gibi bir anlama geliyor. Daha sonra ise Latincede bu kelime syndicus haline geliyor ve “kayyım, alacaklıların haklarını temsil etmek için mahkeme tarafından tayin edilen kimse” gibi bir anlama kavuşuyor. Bizim dilimize geçmeden önceki son durağı olan Fransızcada ise syndical “ortak bir çıkarı korumak için kişi veya şirketlerin kurduğu birlik, meslek örgütü, kredi konsorsiyumu” anlamına gelerek günümüzdeki ve dilimizdeki anlamına en yakın halini almış oluyor.

Oyun hem ismiyle hem geçtiği tarihsel dönemle bizi sendikaların kökeni üzerine düşünmeye sevk ediyor. Hem o dönemde hem de günümüzde patronların elleri çok güçlü. Mecliste siyasetçiden sokaktaki çeteye kadar uzanan bir skalada her şeye sahipler diyebiliriz. Geçtiğimiz iki yüzyıla yakın sürede bu tablonun pek değişmediğini fark ediyoruz. Her şeye sahip ve egemen bir sınıfa karşı hiçbir şeyi olmayan işçilerin tüm bunlara karşılık olarak koyabileceği tek şey kendi öz örgütlenmesinden başka bir şey değil. Bu açıdan Assassin’s Creed: Syndicate üyesi olduğumuz sınıfın elindeki tek silah olan sendikaların kurulduğu bu zorlu atmosferi deneyimlemek için güzel bir fırsat.

 




İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu