Aile, Koca, Baba ile Kapitalizm Arasında Sıkışmayalım! – Sıla Soyaslan
Geçtiğimiz günlerde BBC Türkçe Haberler internet sitesinde “Türkiye’nin potansiyel işgücü; Kadınlar” başlığını gördüm. Yazı özet olarak ekonomik daralmaya değinerek kadınların işgücüne katılmasının ekonomik büyüme için önemli olduğundan bahsediyordu. Kadınların işgücüne katılımı ile ilgili farklı ekonomist kadınlarla yapılan röportajlara yer veriliyordu. Özel bir bankanın baş ekonomisti olan bir kadın, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım sorununu yapısal bir sorun olarak tarif ediyordu. Haber boyunca konuşulan tüm ekonomist kadınlar, kadın ve erkeklerin işgücü oranlarındaki dengesizliğin sorunun temeli olduğu varsayımını kabulleniyordu. Sonuç olarak kadınların işgücü potansiyeli atıl bir kaynak olarak değerlendirilerek kadınların işgücüne katılımının ekonomik daralma karşısında bir çözüm olabileceği vurgulanıyordu.
Aslında yıllardır sürüp giden bir tartışmadır; kadınların işgücüne katılımı. Biz bu yazıya önce dili düzelterek başlayalım. “Kadınların işgücüne katılımı” değil “çalışma hakkımızı” kazanmak diye konuya bakmaya çalışalım. Kadınların çalışma yaşamına daha fazla dahil olması özelde ve kamusal alanda verilen bir lütuf değil kadınların başarısı olabilir ancak. Özelde koca, baba, aile kamusal alanda ise hükümet politikaları kadınların çalışma yaşamını belirleyen olma çabasındalar. Özelde çocuk doğurma, çocuk bakımı, ev eksenli işler, yaşlı ve hasta bakımı, erkek şiddeti, taciz, tecavüz ve mobbing uygulamaları kadınların çalışma yaşamına dahil olmasını engelliyor. Kamusal alanda ise hükümet ve kalkınma programlarında kadının kapitalist üretim alanına hane ve aile yaşamı ile uyumlu bir şekilde katılması programları yapılıyor. Bunun sonucu olarak da kadınlara sunulan seçenekler; küçük mikro kredilerle küçük kazanç elde etme olanakları, esnek çalışma biçimleri oluyor. Eğitim düzeyi yüksek kadınlar kısmi olarak yapılan bu dayatmalara meydan okuyabiliyor ama eğitim düzeyi düşük kadınlar için çok fazla alternatif bulunmuyor. Kadınların çalışma yaşamına dahil olması konusunda sosyokültürel ve makro ekonomik faktörlere de bakmak gerekir. Kadınların çalışma yaşamına dahil olması, o ülkedeki işgücü talebini karşılayacak nitelikte çalışmak isteyen kadın işgücü arzı ve istihdam koşullarıyla yakından ilgilidir. Örneğin emek yoğun inşaat işkolu üzerine ekonomik kalkınma planı geliştiren bir ülkede kadınların çalışma hayatına katılım olanakları düşük olacakken yine emek yoğun tekstil işkolunun üzerine kurulan ekonomik kalkınma programında kadınların şansı daha fazla olacaktır.
Türkiye kadın istihdamı bakımından hep geride
Memleketimizde Cumhuriyet tarihi boyunca biz kadınların çalışma yaşamına dahli, OECD ve AB’ye dahil ülkelere kıyasla sürekli olarak düşük kalmıştır. İslam ülkeleri arasında da geride olduğumuz gerçeği vardır. 1950’li yıllara kadar tarımsal alanda ücretsiz aile işçiliği biçiminde görünmez olan kadın emeğinin 1950’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar etkili olan göç politikaları sonucu kentte ve ev içinde tutularak görünmez hali sürdürülmüştür. Son yıllarda yaşanan küçük artışlar ise aslında üretim sisteminin değişmesi ve daha fazla ucuz işgücüne ihtiyaç olması nedeniyle yaşanmıştır.
Burada temel sorun şu; kapitalizmin ihtiyaçları geleneksel toplumsal yapı ve aile yapısı kırılmadan (patriyakaya savaş açmadan) giderilmeye çalışılıyor. Bir yandan üretim sisteminin ihtiyacı karşılanırken bir yandan da kadınların eğitim ve niteliklerinin artması engelleniyor. Tamam, eve kapatmıyor ama iktidarın amacı kadınları üretim alanından dışlamadan dezavantajlı koşullara dahil etmek.
Memleketin yarısı kadın
Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 49.8’ini kadınlar oluşturuyor. Yani bu memleketin yarısı biziz. Hatta erkeklere göre daha fazla yaşıyoruz. Kadınların hayata veda etme yaş ortalaması 80.7 yaş oldu. Eğitim düzeyi yüksek kadınların çalışma yaşamına katılma oranı yüzde 71,3 iken, ilkokul mezunu kadınların çalışma yaşamına katılma oranları yüzde 27,2’de kalmış durumda. Meslek ve teknik lise ya da yüksekokul mezunu kadınlarda ise aynı oran yüzde 41,4 biçiminde gerçekleşti. TÜİK tarafından yayımlanan bu veriler aslında basit bir şey söylüyor. Kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe, kadınlar kendilerini daha özgür hissettikçe çalışma yaşamına ve üretim sistemine daha kolay dahil oluyorlar.
Yine bazı kadın istihdamı çalışmalarına göre kadın nüfusundaki artışa paralel olarak çalışabilir evlenmemiş kadın nüfusundaki artış, aile yapılarındaki değişim, evli kadınlardaki eşin eğitim düzeyi, doğurganlık oranlarındaki düşüş, boşanma oranlarındaki yükseliş, geç evliliklerin artması gibi etkenler kadın istihdamındaki artışı doğrudan etkiliyor. Kadınların özelde erkek hegemonyasından kurtulması; boşanması, geç evlenmesi, geç doğurması, erkeklerin ücretlerinin düşmesi, eğitim düzeyinin yükselmesi çalışma yaşamına dahil olması için olumlu yansımalar yaratırken ataerkil toplum yaşamı açısından olumsuz karşılanmaktadır.
İktidar programlarında kadının adı yok
İktidar geleceğin istihdam programlarını yaparken kadından değil çocuktan bahsetmektedir. En az 3 çocuk doğurması istenen kadınlar; bunun karşılığında çeşitli sosyal yardımlar ve süresiz iş izinleri ile ödüllendirilerek teşvik edilmektedir. İktidar kadının güçlendirilmesinden çok ailenin güçlendirilmesine önem verdiğini yaptığı tüm programlarda göstermektedir. 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının ismini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirmiş, yeni sistemde ise aynı bakanlığın ismini Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı olarak yenilemiştir. Cinsiyet eşitliği tartışmaları ya da programları yerine iktidarın gündeminde kadınlar, sosyal içerme ve yoksullukla mücadele başlıkları arasında yer bulabilmektedir.
Sonuç yerine; örgütlenelim, örgütleyelim
Kadınların çalışma yaşamına dahil olmamasını boşa giden kaynak olarak gören, kadınların iş yaşamına dahlini toplumsal rolleriyle uyumlu bir biçimde sağlamaya çalışanlar, kadınları ucuz iş gücü olarak gören ve buna uygun çalışma biçimleri geliştirenler, ev içi işlerde eşitlikçi bir anlayışa sahip olmayanlar biz kadınların iş yaşamına katılmamız konusunda çözüm üretemezler. Eşit işe eşit ücret isteyen biz kadınlar, kendi gücümüzün farkında olalım. Bize sunulan güvencesiz, esnek ve eşitsiz çalışma koşulları karşısında kadın mücadelemizi büyütelim. Yalnızca toplumsal yaşamda değil iş yaşamında da eşitlik, özgürlük ve haklarımız için seferber olalım. Patriyarka ile kapitalizm arasında sıkışmayalım. Cinsiyetçi söylemlere de cinsiyetçi işbölümlerine de artık dur diyelim. Sendikalarda örgütlenelim, sendikaları örgütleyelim.
Dipnotlar
1. Özdemir Özge, BBC Türkçe Haberler, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38315742
2. Türkiye kadınların çalışma hayatına katılımı bakımından Yemen, Mısır, İran, Irak, Pakistan ve Lübnan gibi Müslüman ülkelerin gerisinde kalmıştır.
3. Toksöz Gülay, Kadın’dan Aile’ye Geçiş, AKP Döneminde İstihdam Politikalarının Toplumsal Cinsiyet Açısından Analizi
4. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27594
5. Kılıç Dilek-Öztürk Selcen, Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı Önündeki Engeller ve Çözüm Yolları; Bir Ampirik Uygulama