gençemek sayı 11

İşsizlik Süreci ve Baş Etme Mekanizmaları

Hayatta kalmak için vahşi hayvanlardan kaçmadığımız ya da savaşmadığımız, beslenme ihtiyacımızın ve barınma koşullarımızın, avcılık ve toplayıcılıkla karşılanmadığı günümüz koşullarında kuşandığımız silahlar, kaygı ve korkularımız atalarımızdan çok farklı. Her çağda olduğu gibi temel ihtiyaçlarımız ve duygularımız ortak olsa da baş etme yöntemlerimiz ve hayatta kalma stratejilerimiz bambaşka. Örneğin şimdiki zamanda karşımıza ayı çıkma olasılığının yarattığı korkuyla değil, virüse yakalanma ihtimalinin yarattığı korkuyla mücadele ediyoruz. Ve modern insanın (Homo Sapiens Sapiens) bitmeyen ve bu süreçle daha da tetiklenen işsizlik problemiyle. Türkiye’nin ve gelişmekte olan ülkelerin temel sorunlarından biri olan işsizliğin; psikolojik, sosyolojik, ekonomik olarak birçok açıdan nedensel faktörleri ve sonuçları var. Toplumun içinde bulunduğu durum bireyi, bireyin içinde bulunduğu durum toplumu etkiler şüphesiz. Biz birey perspektifinden psikolojik boyutunu ele alacağız bu yazımızda. İşsizliğin getirdiği psikolojik reaksiyonlar ve baş etme mekanizmaları için hazırsanız başlıyoruz.

Neler oluyor bize?

 Hayat bir sosyal deney ve bu deneyin tek bir denklemi yok. Bildiğimiz kısımlardan harekete geçmemiz, öngördüğümüze yetmiyor çoğu zaman. Genç işsizliği dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde de istisnai olmanın ötesine geçip getirdiği ve götürdüğü sadece ekonomik nedenlerden olmayan temel problemlerden biri haline geldi. Koşullar, “diplomanı eline bir al her şey güzel olacak” garantisi vermiyor artık. Diploma eşittir iş denklemi giderek vaatlerini yitiriyor. Mezun sayısı artıyor, yeterli istihdam sağlanmıyor; rekabet ortamı artıyor, gücümüz bazen yetmiyor. Anne karnında optimum düzeyde ihtiyaçları karşılanan, dünyaya geldiğinde bakım vereninin varlığına ihtiyaç duyan insan yavrusunun en temel ihtiyaçlarından biri güvenlik ihtiyacıdır. Yaş aldıkça ve bakım verenimizden ayrışıp bağımsızlaştıkça, sosyal kimliklerimizi ortaya koymaya ve var etmeye başlıyoruz. Kendi güvenliğimizi ve temel ihtiyaçlarımızı sağlamak için sınırlar oluşturuyor ve mücadele ediyoruz. İlerleyen dönemlerde ekonomik bağımsızlığımızı elde ederek başımızı sokacak bir ev ve yiyecek ekmeğimizin olması, hayatta kalmak için en temel ihtiyacımız. Fakat günümüzde iş sahibi olmanın anlamı, temel güvenlik ihtiyaçlarımızın karşılanmasından daha fazlasını içeriyor.

Çalışmak ve istihdam, yetişkinlik döneminde bireyin sağlıklı kişilik ve duygusal gelişiminin önemli bir parçası haline gelmektedir. Üretmeye, yaratmaya, kendini ortaya koymaya, potansiyellerini geliştirmeye, görülmeye ihtiyacı olan insanın istihdamı, bu ihtiyaçların karşılık bulduğu somut bir alanı oluşturuyor. Toplumun sosyal dokusunu baltalayan işsizlik bu yüzden kişiyi sadece ekonomik anlamda etkilemiyor. Çünkü bu araçla kendisine kattıklarıyla zenginleşen, toplumla bütünleşen, yaşama kattıklarıyla aidiyet hisseden bireyin varlığı onaylanıyor. Bu açıdan baktığımızda çalışmak; hayatı idame ettirebilmenin ötesinde toplumsal rolün de birey olarak karşılık bulmasıdır. Fakat kendisine ve topluma değer kattığını düşünen, potansiyelini ortaya koymak isteyen bireyin enerjisi doğru kanallara yönlendirilmediğinde, engellendiğinde veya örselendiğinde enerji kaçağı ortaya çıkıyor. Dışa aktarılamayan enerji kendini öfke ya da boşluk hissi ile ele veriyor. Çünkü birey duruma “işsizlik” yerine “işe yaramıyorum” perspektifinden baktığında benlik saygısı da zedelenmiş oluyor. Kişinin öz değerine dair sorgulamalar başladıkça da depresyon, kaygı bozukluğu, stres, uyku problemleri, iştahsızlık gibi hem fizyolojik hem de psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlıyor.

Herkesin koşulları, beklentileri, hayata atıfları, başarı tanımları çok farklı. Bu farklılıklar tepkilerimizi ve baş etme yöntemlerimizi de farklılaştırıyor. Bu yüzden işsizliğe herkes aynı şekilde tepki vermiyor. Hayatta yeni bir role hazırlanmak, durumun belirsiz olması, geçinmek ve temel ihtiyaçların sorumluluğunu almakla gelen sürece, gelecek kaygısı eşlik ediyor. Teoride öğrendiklerimiz ve hedeflerimiz gerçek hayatın realitesine uymadığında bocalamak bir o kadar da normal. Çünkü stresli olaylara verilen stres tepkileri makul olanı. Fakat istihdam edilme sürecinin uzuyor olması kişiyi karamsar hale getirebilir ve kendi durumu hakkında kaderci yaklaşabilir. Uzun vadeli işsizliğin, duygusal sağlığa olumsuz etkileri daha fazla olduğu için, duygusal cezalandırma eğilimleri ortaya çıkabilir. Bu eğilimlerin ortak olduğunu bilmek ve farkına varmak “bize neler olduğu” açısından kıymetli.

Boşuna mı okuduk?

 İşiniz sizin için ne ifade ediyor? Kendinizi işinizle ve kariyerinizle ne ölçüde tanımlarsınız? Konfor alanlarınızı sağlamak, işinizle ne kadar orantılı? Risk mi alırsınız yoksa stabiliteden (durağanlıktan) mi hoşlanırsınız? İşinizden beklentinizin para, güç ve statü ile ilişkisi nasıl? Boşuna okumadık elbet! Çünkü mecbur kalınan, ezbere gidilen ya da kendi seçimimizle gelen yolların niteliği kişiye göre farklı olsa da şimdiki zamana getirdiğimiz her şeyin bizimle uzaktan veya yakından muhakkak bir ilgisi var. Bu yüzden yukarıdaki soruların cevapları, neyi niye yaptığımızı ve seçtiğimiz ya da seçeceğimiz han[1]gi amaç için işimizin bize kaynaklık edeceğini kavramakta yararlı olabilir. Örneğin, kendi kimliğimizi sadece iş ve kariyer üzerinden tanımlıyorsak; işi kaybettiğimizde ya da iş görüşmelerin[1]de reddedildiğimizde benlik saygımız ve öz değerimiz yaralanabilir. Dışsal motivasyon kaynaklarına daha açıksak eğer, harekete geçme ve kendimize değer verme biçimimiz, psikolojik ve duygusal sağlık açısından, süreç daha örseleyici olabilir. Reddedildiğimizde ya da beklentilerimizin karşılanmadığı durumlarda içsel motivasyon kaynaklarımıza, benliğimize ait parçalara sahip çıktığımızda; değerimizi ve kendimizi iş ve kariyer gelişimi üzerinden kurgulamamıza gerek kalmıyor. Kurguladığınız kısımlarda eğitim hayatınızın getirileri, gelecekteki seçimleriniz için amaç mı yoksa araç mı olacak? Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele aracı ya da amacı nasıl atfettiğimizle alakalı. Tuğlası, çimentosu, harcı inşaat sürecinde size ait.

Emniyet kemeri hayat kurtarır.

 Tehlikeli bir yolda seyahat ettiğinizi düşünelim. Engebeli yollar, virajlar ve yolun diğer tarafındaki uçurumlar sizi korkutabilir. Henüz gideceğiniz yere varmadığınız için yolculuk anı sizi kaygılandırabilir. Bu belirsizlik anında emniyet kemerini takmanız yaşamınızı korumak için kontrol edebileceğiniz ve sorumluluğu sürücüye ait olmayan o andaki tek değişken. Yolun tehlikeli olması, sürücünün deneyimi ve dikkati sizin sorumluluk alanınız değil. Böyle bir yolda diğer bütün değişkenlerin de yükünü sırtlanmak nasıl bir deneyim olurdu? Bu yüzden bir olay ya da durumla başa çıkabilmek için öncelikle ne ile karşı karşıya kaldığımızı bilmek, hem kaynaklarımızı taramak hem de hangi kısımların bizden menkul olduğunu saptamak açısından önemli. Zihin yanlı çalışan bir sistem, içselleştirilen bazı mesajlar yanıltabilir ve gerçeklik illüzyonu yaratabilir. Üzerinize alacağınız yükleri belirlemek ve diğerlerine sınır koymak emniyet kemeriniz. İç sesinize kulak verdiğinizde kimler konuşuyor? Aile, partner, beklentiler, olması gerekenler, hayal edilenler… İşsizlik sürecinde hangi ses size, hangisi ötekilere ait? Özetle: Kendinizi tanımak, işsizlik sürecinde yaşanabilecek ortak duygu ve durumların farkına varmak, kontrol edilebilenleri ayırt etmek; yükleneceğiniz yüklerin ağırlığını seçme özgürlüğü verir.

Hayatımızın birçok evresinde zorluklarla karşılaşıyor ve karşılaşacağız. Psikolojik iyi oluş, olumsuz durumun ortadan kalkmasıyla ulaşılacak bir iyilik halinden ziyade her zorlu olay karşısında olgunlaştırılabilen bir süreç. Bir varış değil, oluş hali. Fakat bu dönemde hayata dair kaygı ve korku yayı biraz daha gergin olabilir. Psikolojik ihtiyaçlar hayatın her evresinde temel ihtiyaç ve bize eşlik ettiğinden emin olmalıyız. Bu dönemde özellikle bu ihtiyaçların görmezden gelinmesi yayı daha gergin hale getirebilir hatta koparabilir. Öz-Yönetim kuramına göre özerklik, ilişkisellik ve yetkinlik olmak üzere 3 temel psikolojik ihtiyacımız vardır. Seçimlerimize sahip çıkmak, eylemlerimizi kontrol edebilmek, özerklik ihtiyacımızı karşılayarak bağımsız hissettirir. Fakat bu bağları koparmak demek değil. Ailemizden, arkadaşlarımızdan veya partnerimizden destek almak, varlığımızı olduğu gibi ortaya koymak tampon işlevi görür ve ilişkisellik ihtiyacımızı karşılar. Şimdiki zamanda yeteneklerimize, potansiyellerimize sahip çıkmak ve yapabileceklerimiz için güçlü yönlerimizi fark etmek yetkinlik ihtiyacımızı karşılar. Böylelikle zorlu olaylar karşısında psikolojik iyi oluşumuz için kaynaklarımız güçlenir. Yay gerilse bile kopmayacağına güvenebiliriz.

Bu süreçte destek almak, kendimizi keşfetmek, ilişkilenmek, farkındalık kazanmak önemli adımlar olacaktır. Girişimcilik ekosisteminden “Hobios” oluşumu, işsizlik sürecinde psikolojik iyi oluş ve temel ihtiyaçlarla ilgili anlamlı ve işlevsel içerikler üretiyor.

Hayat belirsizliklerle dolu kocaman bir sahne. Sadece kendi sahne ve repliklerimizden sorumluyuz. Eğer repliklerimizi unutmazsak, oyunu kurtarabiliriz. Fakat oyunun iyi sahnelenmesi yönetmene, seyirciye ve rol alan bütün oyunculara ait. Hangi rolü üstlenip oynayabilirsin? Hangi replikleri ezberlemeye gücün yeter? Olduğunuz halin farkında olup, olabileceğiniz hali destekleyeceğiniz güçlü yönlerinizi fark edip, güçlendirmek istediklerinize niyet edeceğiniz bir rolde, tadını çıkararak oynamanız dileğiyle.




İlgili Makaleler

Başa dön tuşu