Demokratik Hak Ve Özgürlükler İçin; Daha İyi Yaşama ve Çalışma Koşulları İçin; İş, Gelir ve Gelecek Güvencesi İçin; 1 Mayıs’ta Birlikte, El Ele!…
Savaşsız, çatışmasız, sömürüsüz bir dünya isteminin bayraklaştırıldığı 1 Mayıslar, tüm dünyada dili, dini, ırkı, etnik ve ulusal kökeni, cinsiyeti, yaşı, yönelimleri, siyasal ve sosyal düşüncesi ne olursa olsun; her kıtada ve ülkeden milyarlarca insanın el ele verdiği omuz omuza durduğu gündür.
1 Mayıslar tüm dünyada sokaklarda, bulvarlarda ve alanlarda tüm baskılara, yıldırma girişimlerine ve hatta açık saldırılara rağmen inançla, inatla, kararlılıkla ve coşkuyla kutlanmaktadır.
Değerli üyelerimiz,
Ülkemizde 1 Mayıs’lar yıllarca yasaklanmış, kısıtlanmış, baskıcı siyasal iktidarlar tarafından zorbalıkla engellenmiş, 1 Mayıslar korku günlerine dönüştürülmek istenmiştir.
Bu durum günümüzde farklı biçimler alsa da ısrarla sürdürülmektedir. 1 Mayıs 1977 katliamının gerçekleştirildiği İstanbul Taksim Meydanı, yıllardır 1 Mayıs kutlamalarına yasaklanırken, farklı kentlerde gerçekleştirilen kutlamalara sıradan engellemeler, yasaklamalar getirilmekte, yürüyüş ve mitingler zor ve şiddet kullanılarak dağatılabilmektedir.
Oysa yüzbinlerce insan sendikal olsun ya da olmasın örgütleriyle veya bireysel olarak sokaklara, alanlara çıkarak daha iyi bir yaşam, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya özlemiyle haklarını ve istemlerini dile getirmektedir.
1 Mayıslarda milyarlarca insanı kavrayan, seslere, yazılara dönüşen duyarlılıklar ve istemler hep aynıdır: Barış, özgürlük, eşitlik, adalet, insan hakları, demokrasi…
Değerli üyelerimiz,
Ülkemizde 1 Mayıs 2019’u giderek derinleşen ekonomik kriz ve emek haklarına doğrudan saldırıların gündeme getirildiği bir ortamda karşılıyoruz.
Geniş anlamda işsiz sayısının 5 milyona dayandığı, kadın ve genç işsizliğinin yüzde 30’lara yaklaştığı, enflasyon oranlarının resmi rakamlara göre yüzde 19.71 olmasına rağmen temel tüketim maddelerine ve hizmetlerine yapılan zamların yüzde 50’lara dayandığı, Türk Lirasının yalnızca bir yılda Amerikan Doları karşısında yaklaşık yüzde 50 yitirdiği ülkemizde toplumsal eşitsizlikler giderek daha da derinleşmektedir.
Günümüzde Türkiye’nin içinde bulunduğu genel ekonomik ve sosyal görünüm, çok daha kötüleşecek tehlikeli bir sürecin içine girmiştir:
-Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı rapora göre Türkiye basın özgürlükleri yönünden 180 ülke arasında 157. sırada bulunmaktadır. Özgür basın, açık ve gizli baskılarla karşı karşıya bulunurken anaakım medya organları, totaliter yönetimlerin bulunduğu ülkelerde olduğu gibi tekseslilikle yönetilmekte, medya sahipliğinde sıkı bir kartelleşme uygulanmaktadır.
-Türkiye, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam yönünden dikkati çekmektedir. Resmi verilere göre kayıt dışı ekonominin oranı yüzde 40’lara dayanmaktadır. Bunun anlamı kadın-erkek, genç-ihtiyar, milyonlarca insanın güvencesiz ve kötü koşullarda çalıştığı ve yaşadığıdır.
-Türkiye için en önemli sorunların başında ağır iç ve dış borç yükü gelmektedir. Günümüzde ülkemizin yalnızca brüt dış borç stoku yaklaşık 450 milyar dolara ulaşmıştır.
-TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması verilerine göre Türkiye’deki nüfusun yüzde 13,5’i yoksulluk sınırının altındadır. Son yılda yoksul olan ve aynı zamanda önceki 3 yılın en az ikisinde de yoksul olanları kapsayan ve dört yıllık veri kullanılarak hesaplanan “sürekli yoksulluk” oranı ise yüzde 14’tür. Bunun anlamı yaklaşık 11,5 milyon insanımızın sürekli yoksulluk içinde yaşadığıdır. Bu oran bir yıl içinde yaşanan krizin etkisiyle çok daha ileri düzeylere tırmanmıştır.
-Türkiye, Ortadoğu’da yaşanan ve son yıllarda daha da alevlenen savaşın ağır yükünü çeken ülkelerin başında gelmektedir. 4 milyona varan mülteci nüfusunun önemli bölümü son derece kötü koşullarda yaşama tutunurken çalışma olanağı bulabilenler ise sıklıkla köle veya köle benzeri uygulamalarla karşı karşıyadır.
-Kadın-erkek, genç-yaşlı hangi toplumsal kesimden gelirse gelsin veya hangi toplumsal kategoride değerlendirilse değerlendirilsin, emekçi haklarına yönelik kapsamlı ve sistematik sınırlamalar yeni boyutlarda sürdürülmektedir.
-Sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki baskı ve kısıtlamalar durdurulamamaktadır. Temel insan haklarından olan sendikalaşma hakkı önündeki engeller sonucu çalışanların ancak yüzde 10’nu sendikalıdır.
-Taşeronlaşma başta olmak üzere güvencesizlik ve korunmasızlık, kamu ve özel sektör ayrımı olmaksızın tüm alanlarda yaygınlaşmaktadır. Kamuda taşeronda çalışanlar için gündeme getirilen yasal düzenlemeler, ayrımcılık ve eşitsizlikleri kalıcılaştıran, onların grev ve toplu iş sözleşmesi haklarından yararlanmalarının önünü kesen nitelikler göstermektedir.
-İşçilerin 83 yıllık kazanımı olan kıdem tazminatı, fon sistemi ile etkisizleştirilmek istenirken, bireysel emeklilik sisteminin zorunlu duruma getirilmesi amaçlanmaktadır.
-İş sağlığı ve güvenliği konusunda etkili denetimlerin olmaması ve cezasızlaştırmalar sonucu, her yıl yaklaşık 2000 işçi yaşamlarını kaybetmekte ve yüzbinlercesi yaralanmaktadır.
-Türkiye’de son yıllarda yürürlükte tutulan “özelin iyi”, “kamunun kötü” olduğu aldatmasına bağlı olarak sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, iş bulma, sosyal bakım ve rehabilitasyon, genel kamusal hizmetler, kamu alt yapısı gibi birçok alan piyasa koşullarının egemenliğine açılmakta ve hemen her kamu hizmeti para ile alınır-satılır olmaktadır.
-Yüksek kayıt dışılık oranları nedeniyle, çalışan nüfusun büyük kesimi İş Kanunu ile korunmamaktadır. Bu Kanun, iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren konular hariç olmak üzere, 50’den az işçi çalıştırılan tarım ve orman işyerlerinde ve ev hizmetlerinde uygulanmamaktadır.
-Bazı sektörlerde, çalışanın rızasına bağlı olarak, gece vardiyasının 7,5 saati aşamayacağına ilişkin zorunluluk kaldırılmıştır. Toplu sözleşme mekanizmalarının genellikle zayıf olduğu durumlarda bu zorunluluğun ortadan kaldırılması özellikle endişe vericidir.
-Bazı olumsuz sosyal yansımaları ve işyeri uygulamaları ile birlikte hanehalkı yoksulluğu, çocukların mevsimlik tarım işinde çalışması, dilencilik veya diğer sokak işleri yapması gibi en olumsuz biçimleri de dahil olmak üzere çocuk işçiliğine yol açmaya devam etmektedir.
-İşyerlerinde kamu adına denetim yapma yükümlülüğü bulunan ve özerk bir yapı ile yönetilmesi gereken iş müfettişlerinin sayısı, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından belirlenen ölçütlerin çok altındadır.
-Bakanlar Kurulunun devam eden grevlere ilişkin fiili yasaklamalarının kapsamı, “milli güvenlik” ve “genel sağlık” gerekçelerine ek olarak “ekonomik istikrar ve hizmetin devamı” gerekçelerini de içerecek biçimde genişletilmiştir.
-Yasal sendikal faaliyetler yürüten üyelere yönelik işten çıkarma, kötü muamele ve hatta polis baskılarıyla tutuklama olayları gündemdeki yerini korumaktadır.
-Batı illerinde ortalama hanehalkı gelirinin, özellikle çocuk ve kadın yoksulluğunun yüksek düzeyde bulunduğu Güney Doğu Anadolu illerinden üç kat fazla olduğu gözönüne alındığında, bölgelerarası farklılıklar yüksek seviyededir.
-Toplumumuzun yaklaşık yüzde 10-12’sini oluşturan engelliler, kamu sektörü de dahil işgücü piyasasına erişimde zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
-Sendikal hak ve özgürlüklerin korunması konusunda yasal düzenlemeler yetersizdir ve denetleme mekanizmalarından yoksundur. 4857 sayılı İş Yasası kapsamında olan işçilerin toplu işy sözleşmeleri için gerekli olan yetki belirleme süreçleri, işverenlerin baskılarına ve sendikasızlaştırma girişimlerine açıktır ve milyonlarca işçi korunmasızdır.
-Dünya Bankası ve IMF istemlerine uygun olarak yeniden düzenlenen sosyal güvenlik sisteminde artık tam bir kaos yaşamaktadır. Emekliliği yaşa takılanların yaşadığı trajik durum, bunun yalnızca somut örneğini oluşturmaktadır.
-Çalışanların bireysel iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarının yetersizliği yanında, sendikalaşma ve toplu sözleşme haklarına bağlı toplu haklar sınırlılığını korumaktadır. Yıllık ücretli izin hakkı her çalışana bireysel iş sözleşmesiyle tanınırken, sendikalaşamamış ve dolayısıyla toplu iş sözleşmesinden yararlanamayanlar, ücretli ya da ücretsiz sosyal izinlerden ve mazeret izinlerinden yararlanamamaktadır.
-İş güvencesinin yetersizliği, işyerinde baskı ve genel olarak esnek çalıştırma nedeniyle sendikal örgütlenmeler etkisiz kılınmaktadır. Sendikal örgütlenmeler yasaların işverenlere tanıdığı sayısız üstünlük nedeniyle çoğunlukla başarısız kalmaktadır. İşverenler örgütlenme sürecine girerek demokratik haklarını kullanan işçi ve sendikaların çabalarını etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Bunun için kimi zaman yasaların boşluklarından yararlanılmakta, kimi zaman yıldırma, açık baskı ve hatta şiddet uygulamaları gerçekleştirilmekte ve çoğu zaman hile ve sahtekarlık yollarına başvurulmaktadır.
Değerli üyelerimiz,
Sendikal ve sosyal haklarla insan hakları arasında içiçe geçmiş doğrudan güçlü bağlar bulunmaktadır.
Demokrasi bu hakları geliştirir, korur ve garanti altında tutur.
Sendikasız bir demokrasi düşünülemez. Sendikanın olmadığı, haklarının sınırlandırıldığı, yok sayıldığı bir siyasal sistem demokratik olamaz.
Sosyal haklar örgütlenme haklarıyla yaşam bulan ekonomik, siyasal ve sosyal özgürlüklerle desteklenmiyorsa, demokrasi yoktur. Demokrasinin olmadığı bir ülkede zorbalık vardır, totaliterlik vardır, faşizan uygulamalar vardır; kölelik vardır, kulluk vardır, barbarlık vardır, canavarlık vardır…
Sendikaları sendika yapan, emekçiyi özgür insan ve özgür yurttaş yapan, demokratik, sosyal ve laik hukuk devletidir.
Değerli üyelerimiz,
Yaşanan tüm olumsuzlukları durdurmak, susmamak, tepki göstermek, demokrasinin ve özgürlüklerin güvencesi olan sendikaların toplumsal görevi ve demokratik yükümlülüğüdür.
İşte bu nedenlerle Dünya işçilerinin birlik-mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ta el ele veriyoruz.
-Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yaşam bulduğu, emeğin korunduğu ve yüceltildiği, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti istiyoruz.
-Yoksulluğun, yoksunluğun, işsizliğin ve baskıların olmadığı; yurttaşların demokratik katılımının gerçekleştirildiği, toplumsal eşitliğin ve dayanışmanın değer olarak korunduğu ve yüceltildiği bir ülke ve dünya istiyoruz.
-Dünyanın neresinde olursa olsun çatışmaların, savaşların, ırkçılığın, bağnaz ve saldırgan ulusçuluğun, bitmesini istiyoruz; güvenceli bir dünya, tüm insanlık için iyi bir yaşam ve barış istiyoruz,
YAŞASIN DÜNYA İŞÇİLERİNİN
BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ 1 MAYIS!…
YAŞASIN İŞÇİLERİN AYDINLIK GÜNÜ!…